Kültür hayatımıza giren iki yeni ve güzel etkinlikten bahsedeceğim. Maddi tarafı daha az olduğundan fazlaca dikkat çekmez. Lakin en faydalı olduğuna inandığım bir iştir. Kültürün milli oluşu sebebiyle milli kültürümüze sahip çıkmak gerektiğini bu vesile ile ifade etmek isterim. Zaten Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde kültürün adı “medeniyettir”. Medeniyet merkezi, Medeniyet Nazırlığı gibi kullanımları vardır. Lakin medeniyet daha cihanşumul bir kelime. İslam medeniyeti kavramı sadece bir İslam ülkesinin veya sadece Arap veya sadece Türk kültürünün neticesi değildir. Bunlardan da etkilenmiş ortak bir kavramdır. Bütün İslam inancında olanların katkısı vardır. Batı medeniyeti tamamen öyledir. Herhangi bir devletten değil bütün Hristiyan inancındaki ülkelerin kültürlerinden meydana gelmiş ortak bir kavramdır.
İstanbul’da Kitap Fuarı” tertip edildiğini haberlerde öğrenince hep hayıflanırdım. Keşke bizim şehirde de bu kitap fuarı düzenlense” derdim. Çünkü Ankara’ya her gelişimde mutlaka Diyanet Vakfı kitapevine uğrar kitapları karıştırdım. Sonra da emen karşısındaki Zafer Çarşısına uğrardım. Oradaki kitapçıların kitaplarını incelerdim. Mutlaka cebimdeki parayla orantılı olarak kitap alırdım. Bir defasında incelediğim kitabın yarısını okumuşum. Görevlinin dikkatini çekmiş, “hocam kitabı okuyup tamam ettiniz herhalde” demişti. O kitabı satın aldım ama o okuma kadar zevkle kalan kısmını okuyamadım. Mutlaka bir kitap almak evde okumak alışkanlıklarımdandı. Çünkü1960’lı yıllarda evimize mutlaka bir gazete girerdi. Okuma alışkanlığımız böyle başladı. Hep söyleriz ki “her eve günde bir gazete, haftada bir dergi, ayda bir kitap girmezse o insan aydınım demesin” deriz. Kaç öğretmenin evine girer bunlar acaba? Hayatında bir hikaye kitabı dahi okumamış öğretmen oldukça fazladır.
Belediyelerin yaptıkları en hayırlı iş bence tertip ettikleri kitap fuarlarıdır. Harcadıkları paranın en kolay hesabını verecekleri de yine kitap fuarına harcadıklarıdır. Şimdi görüyoruz ki her şehirde bir kitap fuarı tertip ediliyor. Hatta büyük ilçelerde dahi kitap fuarları tertip ediliyor. İskenderun kitap fuarı buna güzel bir örnektir. Katıldığım bir kitap fuarına en çok 12-16 yaş aralığındaki gençler rağbet ediyorlardı. O şehrin yükseköğrenim gençliğinden hiç kimse gelmedi. Hatta belediyenin davetiyle gelen Azerbaycan Yazıcılar Birliği Başkanı Anar Rızayev bey ile yapılacak sohbete ilkokul öğrencileri gelmişti. Gençlerin kitap fuarını adeta yasak savarcasına hızla dolaşmaları dikkatimi çekmişti. Bizim standa gelince “Değerli öğrenciler öyle koştururcasına kitap fuarı gezilmez. Bakınız kitapların kapağına bakınız. Elinize alıp kitapla hem göz hem de el ile temasta bulunduktan sonra kitabın kokusunu alız. Kitap almazsanız bile bir tanışıklığınız olsun” demiştim.
Kitap fuarlarına öğrenci velisi götüremiyorsa okul müdürleri öğretmenler mutlaka her sınıf için bir program yaparak kitapla tanışmalarına vesile olmalıdırlar. İlk emri, ”oku” olan bir inancın mensuplarını bu kadar kitaba bigane olmalarını maddi sıkıntı ile izah etmek kolaycılık olur. Eskiden yanlış bile olsa “Tommiks-Teksas” okunurdu. Sonra fotoroman okunmaya başlandı ama hiçbir zaman ne roma ne de hikaye okumak bir alışkanlık halini almadı. Öğrencilere bir kitap fuarına götürmek, bir yayınevinin kitap kataloğunu vermek ne güzel bir iştir!
Okuyan genç düşünen gençtir. Okumayan genç hilekar, yaramaz, düşüncesiz insandır. Faydalı olsun bir fikri olsun konuşacak birkaç kelimelik lafı olsun istiyorsanız mutlaka okumalarını sağlamalısınız. Toplumda güzel konuşan iyi bir hatip olan insanların çok okuyan okuduklarından bir üslup sahibi olan insanlardır. ”Ağzından bal akıyor” denilen insanların yine okuyan insanlar olduğunu unutmayalım. Ahmet Vefik Paşa devrin sadrazamı Said Halim Pşa’nın evine misafir olur. Kütüphanesini gezerken üç kitabı beğenir. Said Halim Paşa’ya” bu kitapları bana verir misin?”dedi. Halim Paşa da, ”nasıl veririm o kitapları. Biliyorsun bu kütüphaneyi ben ödünç alıp da vermediğim kitaplardan kurdum” der. İşte ödünç kitap alıp okuyup sonra iade etmeyen geri vermeyen insanlarımız dahi yok bu gün.
ŞİİR ŞÖLENİ
Bu kültür faaliyeti hakkında da bazı tespitlerimi paylaşmak isterim. Adına, ”Yazarlar ve Şairler Derneği” denilen kurumlarda hep şairler baskın çıkarlar. Bu kadar şair varken, bu kadar şairler derneği varken akılda kalan bir şiir unutulmaz bir eser yok maalesef. Hala Necip Fazıl’ı, Arif Nihat Asya’yı, Osman Yüksel Serdengeçti’yi, Mehmet Akif’i, Süleyman Nazif’i, Karakoç’u okuyor dilimize pelesenk olmuş şiirlerini okuyor söylüyor zevk alıyoruz. Facebook’ta, bir şair arkadaşım tartışma başlatmıştı. Adı malum ancak zikredilmeyen birisine, ”şiirimi çaldı hırsız” diyordu. Peşinden, ”benim şiirimi de çaldı ahlaksız” diyenlerden tutunuz daha ağır hakaretlere varan ifadeler kullanılıyordu. Malum şahıstan bir ses çıkmıyordu. On günden sonra şöyle yazdım. ”Şeyh Galip’in şiirlerini okuyanlar bu şiirlerin Mevlana şiirlerine benzerliğini hemen anlar. İşte bir dostu da Şeyh Galip’e ”Senin şiirler Mevlana’dan aşırma mı yoksa” der. Şeyh Galip de “ne var yani çaldımsa mir’in malını çaldım” der. Yani ne çalan Şeyh Galip ne de sizler Mevlana ayarındasınız bu kadar bağırmaya ne gerek var demiştim. ”İyi ama o da çok çalıyor hocam” demişlerdi.
Şairlerin mütevazi olanına şiirleri daha haykıran kendisi sessiz olan insanların eserleri daha çok alaka görmektedir inancındayım. Şairler dernekleri de hep oradan birilerine ulaşmak için araç olarak kullanılır. İşte bir tanıdığım Yazarlar ve Şairler Derneği bu yüzden karışmış bu işe sebep olanlar üyelikten çıkarılmıştı. Bu defa da yenilerin eski şikayetlerini unutarak aynı işi yapmaları tartışmalara sebep olmuştu. Atılan, üyeliğine son verilen adam da o şehrin “kent konseyi” başkanıyla bir olup bir şiir şöleni tertip ederler. Masrafları, sponsor olan belediye, valilik ve diğer kamu kuruluşlarınca karşılanır. Lakin şehrin Yazarlar ve Şairler Derneği davet edilmez. Bu durumda her halde en anlamlı iş derneğin anahtarını belediye başkanı, valiye teslim etmeleri olmalıydı. Ama onlar da sineye çekip otururlar. Bu şekilde davet ettikleri de ileride onları davet edecektir. Karşılıklı bir paslaşma var ortada.
Kültür hayatımızın zenginleşmesi için hem şiir şöleni hem de kitap fuarı elzemdir. Lakin gölge düşürmeden, gölge etmeden ve taşra işi dedirtmeden yapılmalıdır. Kitap fuarlarına rağbet gittikçe artacaktır. İşte İstanbul’daki fuarın son gününde insanlar otobanı kapatıp yaya olarak korkulardan aşıp uzun kuyruklar oluşturarak katılmışlardır. Güzel bir örnek. Dünyanın en büyük kitap fuarı olan “Frankfurt Kitap Fuarı” benzeri bir hal almaya doğru gitmektedir. Başkent bu konuda geç kalmış ama hızlı adımlarla yetişmelidir. Unutmayalım ki “kitap karın doyurmaz” diyenlere inanmayınız. Kitap aklı çalıştırır, beyni cilalar, hafızayı keskinleştirir, hayali güçlendirir. Doğru yolu gösterir.