Azerbaycan’da son elli yılda fevkalade yetenekli ve kıymetli kültür bakanları ve yardımcıları görev yapmışlardır. Özellikle, dünya bestekârı, SSCİ Devlet Sanatçısı, Profesör, Rauf Hacıyev, Kültür Bakanı, Prof. Dr. Zakir Bağırov, Bakan Yardımcısı, Memmed Ziyadov! Olağanüstü çalışmalarıyla hafızalarda hoş hatıra olarak yer almaktadır. İnsani yaklaşımlarıyla ve doğal, gerçekçi Kültür insanları olmuşlar. Kabul ettikleri insanlarla doğmaları gibi davranıyor, içtenlikle sıcak konuşuyorlardı…
Fakat sonuncu Kültür Bakanı, Anar Kerimov hakkında bunlar söylenemez. Kültürden yoksun, Kültürden uzak bir memur sıfatını taşıyordu. Ünlü Rus yazarı, Gogol’un “Bir Delinin Hatıra Defteri’ndeki memurları hatırlıyordu… Mantıksız, yeteneksiz, kültürsüz bir karakargaydı sanki…
Sovyetler döneminde “Komsomol” kadrosu vardı ki, onların içerisinden başarılı olanları Parti sıralarına alınıyordu. Bu şahıs Komsomol görevine bile layık değildi… Kendisini Paris”ten tanıyorum… Anlatayım. Yapmış oluğum Kültür ve Sanat hizmetlerimin yüzde birini bile yapmamıştır.
KÜLTÜR TARİHİMİZİN EN YETENEKSİZ, MEMURU…
2012 yılında Türk Devletlerin ortak - TÜRKSOY Teşkilatı Genel Sekreteri, Prof. Düsen Kaseinov bir gün beni makamına davet etti ve dedi:
-Eflatun Bey, “ANADOLU” Gazetesi”ndeki Nevruz Bayramı ile bağlı makalenizi okudum. Siz, Nevruz Bayramını güzel anlatıyorsunuz. Tanınmış usta Rejisörsünüz. Lütfen bizim için NEVRUZ”la bağlı bir Senaryo yazın. Bu yıl Paris”te ilk defa NEVRUZ Bayramını göstermek istiyoruz. Rejisörlüğünü de siz yapacaksınız. Altı Türk Devletlerinden ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden kalabalık sanat ustalarını, ayrıca Tıva, Tataristan, Başkurdistan Özel Cumhuriyetinden tanınmış sanat ustalarını, Koro ve Dans Topluluklarını davet edeceğiz. Hemen çalışmalarınıza başlayın, dedi. –Sizi JUNESCO’nun Azerbaycan Temsilcisi, Elenoara Hüseynova arayacaktır. Lütfen çalışmalara başlayın…
Aynı günün akşamı rahmetlik Elenoara Hanım aradı ve epeyce konuştuk: Ben sizin “ANADOLU” ve “Ankara İl” Gazetesindeki makalelerinizi severek okuyorum. Elinize sağlık. Vatanımızı dünyaya tanıtıyorsunuz… Senaryo bittiğinde lütfen bana da gönderin. Sizi ve kalabalık sanat ustalarını Paris”te bekliyorum, - dedi. Bir hafta sonra Senaryoyu bitirdim ve Eleonara Hanıma faksla gönderdim. Akşam beni aradı, seviniyordu: -Yani Senaryoda olduğu gibi yapacaksınız, doğru mu?
-Evet, aynen yapacağım, - cevap verdim. Beni baya övdü ve sonunda: -Sizi Paris’te bizzat kendim karşılayacağı,- dedi.
TÜTKSOY Genel Sekreteri, dostum, Kaseinov aradı: -Aziz dostum, Eleonara Hanım aradı ve sevincinden göklere uçuyordu… Senaryoyu çok beğenmiştir, dedi. - Hazır ol, haftaya provalarına başlaya bilirsin… Böylece, Türksoy”un mini salonunda ve MEB Şura Salonunda Provalara devam ettim. Tüm Türk Devlet ve Özerk Cumhuriyetlerinden - 380 tanınmış Şan ustaları; Tataristan Özerk Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Tıva’dan Koro, Dans Grubları ve Ankara Devlet Tiyatrosu”ndan iki yetenekli aktörlerle birlikte sahne Provaları aralıksız devam ediyordu. Aktörler – Kadim Türk Meydan Tiyatrosu’ndan tanıdığımız - Keçel ve Kosa rollerini başarıyla oynuyorlardı.
Böylece Türk Devletlerinden, ayrıca Bağımsız Türk Cumhuriyetleri-Tataristan, Tıva, Dağıstan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden, toplam 380 kişilik aktörler, Dansçılar, muhteşem Koro ve bir buçuk saatlik nefis Temsille Paris”e geldik. Başta Eleonara Hanım ve ekibi bizleri sıcak karşıladılar. İşte o ekibin içinde Anar Kerimov da vardı ve bizlere Otobüs ve Otel ayarlıyor, sanatçıları Provalara getiriyor, götürüyordu… Zaman-zaman gecikmeler de oluyordu ki, Eleonara Hanım huzurumda kendisini ve görevlileri devamlı azarlıyordu…
SANAT CAMİAMIZIN EN ZAYIF, YAKIŞIKSIZ KÜLTÜR BAKANI
Bu Anar Kerimov’u, Kültürden yoksun birisini getirip nasıl da Kültür Bakanı yaptılar? Ama neden, bunu anlamakta zorlanıyorum? Azerbaycan, kadim kültüre, zengin ve azametli medeni irse sahip bir medeniyeti olduğunu, aklen bütün bilim insanları ve sanat camiası iyi biliyordur. Sanki göklerden bir kara Karga gelip azemetlü sanat camiasının tepesine oturtuldu…Bilimden, sanattan uzak zavallı bir memuru???
Oturduğu iki yıl sürecinde üç defa Kültür Bakanı iken makamına dilekçe ile gelmiş oldum. Hatta dilekçede Türkiye’den özel geldiğimi, size yeni dünya projesini getirdiğimi yazmış olsam bile yine kabul etmedi ve meşgulüm, dedi???
Bir Kültür Bakanı tasavvur edin ki, resmi kabul gününde Devlet Sanatçısı, Prof. Dr. Birleşmiş Milletlerin Barış Elçisini, Almanya Hannover Bilim Akademisi Üyesini makamına almadı, kabul etmedi? Düşümdüm de, belki önemli Devlet çalışmaları vardır. Sabır ettim, bekledim…
Hafta sonra yeniden kabul saatinde, elimde ciddi Devlet Projesi ile geldim. Yine, “Çook meşgulüm”, cevabını Sekreterinden almış oldum. Elbette ki, rahatsız oldum ve o anda, “Bu zır deli, kültürsüz adamı” bu önemli makama neden getirilmiştir diye düşündüm?
Vatanımın güzelliklerini, sanatını, edebiyatını, devletimi dünya sahnelerinde temsillerimle ve gündelik “ANADOLU”, “Ankara İl” Gazetelerinde aralıksız tanıtıyorum. Yemen”de Milli Devlet Tiyatrosu’nu kurmuş ve Devlet Tiyatrosu”nu Ü. Hacıbeyli”nin “Meşedi İbad” Müzikali ile açmışımdır. Dünya Basınından övgü dolu makaleler yazıldı… Türkiye’ye resmi davet olundum ve Türkiye’nin altıncı Devlet Opera ve Balet Tiyatrosu’na Kurucu ve Başrejisör atandım. Operayı “Arşın Mal Alan” Opereti ile açmışımdır. Ayrıca, “Ankara İl” ve “ANADOLU” Gazete sayfalarımda her gün tam sayfa yazılar yazıyorum: güzel vatanımın kadim kültürünü, adet-ananelerimizi, Azerbaycan Devletinin yaratıcısı, Ulu Önder Haydar Aliyev’in devletçilik siyasetini, usta siyaset adamı, Sayın, İlham Aliyev’in, Haydar Aliyev Fondü”nün başarılı Projelerini her gün seve-seve dünya okurlarına tanıtıyorum. Beni bir konu aralıksız düşündürüyor: deneyimsiz, yeteneksiz bir passiv adama, Gogol’ün zayıf, düşüncesiz memuru Kültür Bakanı gibi önemli makama neden oturtuldu? Bütün sanat camiasını bu soru çok ilgilendiriyor? Neden???
BÖYLE DEVLET MEMURU İLÇE MUHTARI BİLE ÇALIŞAMAZ
Kendisi yeteneksiz bir memur olarak tanıttı ve bu görevden redd olup gitti. Ama dünya projelerin gerçekleşmesine de bu muammalı şahıs bilhassa mani oldu. Sadece bakanlık değil, Azerbaycan’da sanat, tiyatro ve opera sanatına balta vuran bu seriştesiz, sanattan yoksun memuru böyle yüksek makama atamakla Azerbaycan’da sanata sadece balta vuruldu diye bilirim. Yazmış olduğum gazete makalelerinden ona bin takım elbise dikile bilir. Hala yazmış olduğum 21 kitaplarımı da eklemiş olsam belki beş yüz takım elbise dikile bilir. Fakat bu şahıs sadece yuvarlak masanın başında o minicik boyu ile oturmaktan zevk alarak toz olup gitti.
Dünya Opera ve Tiyatro sahnelerinde Ü. Hacıbeyli’nin Opera ve Müzikallerini ilk defa sahneye ben koymuşum. Kurmuş olduğum Kuzey Yemen Milli Devlet Tiyatrosu’nu (1980-1984) Üzeyir Hacıbeyli’nin ‘Meşedi İbad” Müzikali ile ben açmışım. Ve bestekârın ‘Köroğlu’ operasını dünya sahnelerinde ilk defa Bişkek, Almaata, Ankara Opera sahnelerinde sahneye ben koymuşum. I. İstanbul Dünya Opera Festivalinde “Köroğlu” operasını yeniden Astana Operasında sahneye koymuşum Temsilim I. Mükâfatı almıştır (2012). Üçüncü Uluslar arası Projemi - “Köroğlu” operamızı Mersin Devlet Operasında sahneye koymuşum (2017).
YAPTIKLARIM KÜLTÜR HİZMETLERİNİN GÖLGESİ BİLE OLAMAZ…
Türkiye’de ilk defa “Leyla ile Mecnun” Uluslar arası Lahiyem Ankara Opera sahnesinde yine sahneye ben sergilemişim ve Bakü’den ünlü sanat ustalarını temsillere davet etmişimdir. BM Kültür Elçisiyimdir. Peki ,– siz kim oluyorsunuz – yeteneksiz, pasif ve başarısız memur. Fakat tanıdıkları bazı yakınlarına devlet Mükâfatlarını payladı ve rahatladı…
Soruyorum, bu şahısın dünya sahnelerinde, dünya Basınında sanat ve kültürümüzü üst düzeyde tebliğ ettiğimden haberi var mıdır? Yok, elbette, çünkü bu yeteneksiz şahısın haberi olsaydı kapı önünde beni karşılaması gerekiyordu. Bu zevat tiyatro ve opera sanatından uzak makam hayranı biriydi ve geldiği gibi de toz olup gitti… Vatanımı bu gün de dünya sahnelerinde, dünya basınında tebliğ etmekten gurur ve kıvanç hissi yaşıyorum. Ama unutmasın, bu kalem onu daima takip edecektir, bunu anlaması gerekecektir…
Bu şahıs çalıştığı zaman zarfında vatanımın tiyatro ve sanatını belki on yıl geriye götürmüş oldu. Gazetelerden okuduğuma göre devletin paralarını da sağa-sola atmıştır ve Kıymetli Savcılarımızı Bakanın dağıtmış olduğu devlet paralarının bulunmasına çağrı yapıyorum. Ben bunları basından okudum ve şaşırdım Kültür Bakanının bu hırsız marifetine…
Buradan kendisine bir öneride bulunuyorum. Azerbaycan Devletinin yaratıcısı, Ulu Önder, Haydar Aliyev’in devletçilik siyaseti ile ilgili yazmış olduğum “Üstün Zekâ” (2007) ve kıymetli Cumhurbaşkanım, Sayın, İlham Aliyev hakkında yazmış olduğum “Siyaset Semasında Parlayan Yıldız”(2017) kitaplarımı ele alıp okusun… Buradan kendisine hodri meydan diyor ve sesleniyorum. Hayatında bu kitapları yazamazsınız. Çünkü bunları yazmak için yeteneğiniz, siyasi mantığınız ve cesaretiniz yoktur. Sadece torpille makama geldiniz ve toz olup gittiniz. Bu şansı bir daha göremezsiniz, çünkü bu sivri kalem sizi daima takip edecektir. Bunu unutmayın…
Çünkü siz sanatın ve sanat adamlarının değerini bilemezsiniz. Çünkü yeteneğiniz, kültürünüz yeterli değildir. Zayıf, mantıksız ve keyfiyetsiz memursunuz. Muhatabım da olamazsınız… Nokta!