Kurban ibadeti, Hz Âdemden beri var olan bir ibadettir. Bugünkü şekliyle kestiğimiz kurban ise atamız İbrahim aleyhisselam’a kadar dayanır.
Kuranda yer verildiği İbrahim aleyhisselam’ın kıssasıyla kayıtsız ve şartsız bir teslimiyetin formülünü gösteriyor Yüce Yaradan. Ancak bu imtihan sadece İbrahimlerin, İsmaillerin, anne Hacerler’in değil, kıyamete kadar bütün “teslim oldum” diyenlerin, ahdedip söz verenlerin, kurban etmeyi/ kurban olmayı vaat edenlerin imtihanıdır.
Evet, Hz. İbrahim yüce Rabbinden dilekte bulundu: “Yarabbi bana hayırlı bir evlat verirsen onu senin yolunda kurban edeceğim” diye.
Birkaç yıl sonra İbrahim’in, Hacer validemizden Hz. İsmail gibi nur topu bir erkek evladı oldu. Hz. Allah o evladı halim vasfıyla sıfatlandırmıştı. Öyle ki bu vasfını ilerde en barız bir şekilde Allah’ın emrine olan teslimiyetiyle gösterecekti.
Şimdi, İbrahim aleyhisselamın sözünü yerine getirme zamanıdır. Her nasılsa unuttu, sözünü İbrahim aleyhisselam. Rüyasında çocuğunu kurban edeceğine dair “verilen nezrini yerine getir” diye uyarılıyordu.
Oğlu İsmail ise artık yürüyecek çağa gelmişti. Ağır mı ağır bir imtihandı baba için. Ancak onu kendisine bahşeden Allah, verilen sözün yerine getirilmesini istiyordu. Yapılacak bir şey yoktu.
Tereddütsüz İbrahim aleyhisselam, evladını Allah yolunda kurban etmeye karar verdiğinde annesine, çocuğu hazırlamasını söyledi.
Ziyafete götürecek diye güzel elbiselerini giydirdi, kokular sürdü, öptü kokladı ve uğurladı annesi, kurban İsmail’i.
İbrahim aleyhisselam bir bıçak ve ip alıp beraberce koyuldular yola. Bu yol ne zorlu ve meşakkatli bir yoldur. Bu yolun üzerine şeytan ve havarilerinin kurmuş olduğu nice tuzaklar vardır.
Şeytan, ilk önce baba İbrahim’e sokuldu: “ Bu çocuğu nasıl keseceksin, buna kıyılır mı, Sen babasın bunu nasıl yapıyorsun?”
İbrahim aleyhisselam tek kelimeyle kararlığını ifadede etti:
“Allah emrettiği için keseceğim.”
Bundan ümidini kesen şeytan Hacer validemize geldi.
“Neden öyle oturuyorsun İbrahim oğlunu kesmeye götürdü.”
Hacer validemiz:
“Nasıl olur bir baba oğlunu keser mi?” dediğinde şeytan:
“Güya Allah’ın emrini yerine getirecekmiş.” diye cevap verdi.
Hacer validemiz tereddütsüz:
“Nebiler batıl ile emrolunmazlar. Ruhum Allah’ın uğruna feda olsun. Oğlum Allah’ın uğruna feda olsun.”
Şeytan bu cevap karşısında iyice ümitsizliğe düşer. Ancak yine de boş durmaz, İsmail aleyhisselamın yanına gelerek, son bir ümitle, onu da kandırmaya çalışır:
“Sen gülüp oynuyorsun hâlbuki baban seni bıçakla kesecek, zannediyor ki bunu Allah emretmiş”.
İsmail aleyhisselam:
“İşittim ve rabbimin emrine itaat ettim” deyince şeytan ısrarla kandırmak için konuşmasına devam eder. İsmail yerden bir taş alıp şeytana atar. Şeytan perişan bir vaziyette oradan uzaklaşır. Bunun için hac mevsiminde Minada şeytan taşlamak vaciptir. Bu İsmail’in bir sünnetidir.
Şeytan taşlama mahalline gelindiğinde İbrahim aleyhisselam oğluna durumu anlatmaya karar verir.
Ayette bu şöyle anlatılır:
“Ben rüyamda görüyorum ki, seni boğazlıyorum. Artık bak ne düşünürsün”(çocuk ona şöyle) dedi: “Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın. Ta ki bu surette ikisi de ,(baba-oğul, Allah’ın emrine) teslim oldular. İbrahim çocuğu yanı üzerine yıktı bizde ona şöyle nida ettik: “Ey İbrahim, gerçekten rüyana sadakat gösterdin, şüphesiz ki biz güzel ameller işleyenleri işte böyle mükâfatlandırırız. Muhakkak ki bu açık bir imtihandı. (Oğlunu kesmeye karşılık) ona büyük bir kurbanlık (semiz koç) fidye verdik( Saffat süresi 99-107)
Yüce Allah bir ayetinde de İbrahim aleyhisselam’ı örnek almamızla ilgili şöyle buyuruyor:
“İbrahim ve onunla birlikte olanlarda güzel örnek vardır…”(Mümtehine,4)
Başka bir ayetinde de bizlere, verdiğimiz sözü yerine getirmemiz isteniyor: “Anlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir.”(Nahl,91)
Mümin her şeyden önce Allah’a verdiği sözü yerine getirmek mecburiyetindedir. Allah’a itaat ve ibadet etmeyen bir insandan başkalarının hakkına hukukuna riayet etmesi beklenemez.
Ayrıca kalubelada ruhlar âleminde rabbimize söz vermedik mi? Kelime-i şahadet verilen sözün arkasında olduğumuzun bir göstergesi değil midir? Ahde vefa göstermek gerekir. Allah bizi kuranı mübiniyle her an uyarıyor. Acaba İbrahimce bir tavır sergileyebiliyor, önümüze çıkan imtihanları, engelleri teker teker aşabiliyor muyuz? Peygamberimiz: “Namaz her muttakinin kurbanıdır.”(Müsnet) buyuruyor ya! O zaman, Namazla elimizin tersiyle benliğimizi, rükümuzla kibrimizi kurban ederken, secdeyle bize ait her şeyi Rabbimizin kapısına dökerek Allah’a yaklaşmış olduğumuz halde namaz kılmayı ertelediğimizde bunun içinde şeytanın bir oyunu var diye hiç düşünüyor muyuz? Mala mülke olan sevdamız, ihtirasımız, bizim hakkımız olmayan fakirin hakkını dahi yerine ulaştırmaya engel olurken, şeytan ihtiras kılıcıyla bizi alt etmiş olmasın! Fakir fukarayı görüp gözetirken, yetimin hakkını öderken dikkat edelim şeytan bizim de karşınıza çıkmasın. Kardeşlerimize karşı beslediğimiz kin ve nefreti Allah ile aramızda perde olarak çektiğimizde bu şeytanın aldatmacasıdır deyip hiç taşlayabildik mi onu? Kendimiz için istediğimizi kardeşlerimiz için istemiyorsak, insanlar bizim yanımızda kendilerini güvende hissedemiyorsa düşünmek gerek; şeytan hangi mevziden bize bir saldırıda bulundu da ona mukavemet gösteremedik. Kalbimizde Allahtan gayrı sevgilerle Allah’a olan sevgimiz arasındaki fark bizi kurtarabilecek mi İbrahim aleyhisselam evladını kurban ederken elinin titremesi bile Allah’a olan sevgisini bulandırmışken.
Allah yaptığımız bütün ibadetleri teslimiyet şuuru ve ihlas ile yapmayı nasip etsin.
Selam ve dua ile…