Kurtuluş

Sefer Aşır Eraslan

Kurtuluş, bir zafere eriş, bir huzura kavuşma, bir belayı başından atma gibi güzel şeylerin sonunda elde edilen başarının adıdır. O halin tek kelime ile ifadesidir. Günümüzdeki yanlışlardan, saplantılardan, takıntılardan ve haddini bilmezliklerden kurtuluşu anlatmak istiyorum.

Asalak, kolaycı, bedavacı, hazırcı ve uyuşuk takımı… Kurtulmak için Mehdi bekleyen ahmak takımı… Bunun bir başka versiyonu da katı Katolik Hıristiyanlarda bulunan Mesih”inancı. İkisi de dindar görünen, hak yolun yolcusu olduğunu iddia eden kolaycı takımı. Esasen onları bu inanca zorlayan din adamı rehber, lider, efendi mürşit takımı denen hazırcıların inandırması. Katolikleri de yine aynı tonda dinci olan rahipler kandırıyor. Bunlardan ancak kıyamet kopunca mı kurtulacağız. Be insan evladı kafanı çalıştır şu asalak takımını sırtından at ve inanç özgürlüğüne aklına ve itikadına güvenin gelsin. Efendim Mehdi gelecekmiş 2020 yılında. Bunun için malını mülkünü evini barkını sat ve bekle” talimatı verilmiş şeyhi tarafından O da ne var ne yok satmış bekliyor. Mehdi de gelmemiş sattıklarını yemiş bitirmiş ve perişan olmuş, buna perişan olmak değil kepazelik derler. Malı mülkü satıp kıyamette yol parası mı yok sa rüşvet parası vereceksin de satıyorsun. Bırak seninle beraber malın mülkün de zaten yok olacak olsun. İşte hem Müslüman hem Hristiyan’ın bu kandırıcılardan kurtuluşu lazım. Belki de “sen o parayla ne yapacaksın bize ver saklayalım Mehdi gelinceye kadar” demişlerdir. Sonra onlar her türlü lüksün içerisinde bulunduğu dergahlarda mütemmim sofralarda zıkkımlansınlar sen de perişan ol. Daha beter ol. Hem kandırıcılardan, hoca efendilerden hem de ona böylesine inan ahmaklardan kurtuluş lazım.

Köyünde gayet mazbut bir Müslüman iken şehrin debdebesine kanıp varını yoğunu satıp şehre gelen ahmak. Şehrin o göklere değen, bulutlarla yarışan binalarında yaşayan komşuluk ilişkilerinin olmadığı, kimsenin kimseyi tanımadı leşler diyarına özenti. . Ne büyük eğlence, ne emsalsiz hazzına doyulmaz zevk alemi!Nasıl olsa köyden kimse de yok yakınlarında. Zaten en akılsızı kendisi kendisinden başkası olamaz etrafında. Köydeki mütedeyyinlik gitmiş yerine utanmaz arlanmaz arsız bir adam gelmiş. Her kepazeliği eğlence zannediyor. İnsanlık utanır onun yaşadığı onun özendiği o hayattan. Hani bir İstanbul’daki baş haham diyor ya ”İstanbul’daki Yahudi cemaatinin zevk anlayışından ahırdaki eşekler bile utanır” diye işte bu adam da eşeklerin dahi utanacağı bir varlık. Bir zaman sonra bu eğlence değirmeni onu da ufalıyor çizginin dışına atıyor. Arkaya bakıyor sağlam bir yer kalmamış. Sudan çıkmış sıçana dönmüş. O çok katlı rezidanslarda yaşanan hayat hayat değil, yaşayanlar da insan değil. Zaten eğlence değil. Onlarınkisi köpekleşmeye eş bir davranış. Hem gökdelenlerden, hem de orada yaşanılan hayatı hayat zanneden leşlerden kurtuluş gerektir. Bu arada hayata özendiren çeldiricilerden de kurtuluş gerekir. Düşünüz ki “lüks daire” diye sunulan ve içinde her türlü zamanevi kolaylıkların bulunduğu, her türlü hazdan parçaların bulunduğu bu binalar artık orada yaşayanlar için bir vazgeçilmez dünyadır. İşte bunca lüksü yaşarken çöp konteynerlerinden topladıkları ile geçinmeye çalışanların yaşadıklarından da kurtuluş gerekir. O ev sanki bir aile ocağından ziyade bir müzikhol, gösteri merkezi gibi.

Müslüman, camisinin içini dışını lüks olsun” diye neredeyse som altından bezeyecektir. Lakin içerisine girdiği zaman hayran olan bu adam yaptığı ibadetten haz alamadığı gibi orada huzuru da bulamaz. Sadece etraftan, ”yaşa, Varol, ne güzel olmuş, büyük adamsın” taltiflerine mazhar olmakla ilk sıralarda yetindiyse de artık hem o sözler yok hem de o altın bezemeli yerde eski haz yok. İşte hem o camiyi bezeyenden hem o ibadet huzuru vermeyen faizle, kara parayla , yapılan camiden de bir gün kurtuluş gerek. Hristiyan için de böyle. Büyük bir sanat abidesi zannettiği ve huzurdan ziyade haz alamaya geldiği o kilise de artık aradığını vermemektedir. Bunun için yeni çılgınlık arayan hem Müslüman hem de Hıristiyan dinci adam bunca harcamayı nice garibin hakkını yemek suretiyle kazandığı o kara paradan da kurtuluş gerek.

Okul yaptırıyor. Bir bilim merkezi değil eğlence merkezi, janjanlı süslemesiyle cafcaflı görüntüsüyle adeta bir müzikhol bir başka merkez… Burada öğrenci öğrenmeye değil sanki zaman öldürmeye eğlenmeye gelecek. Onu yaptıran da “hiç bir masraftan kaçınmamış olmakla” övünecek gururlanacak. O sade ve herkesin kapısından adım attığı zaman kendisini bir başka alemde bulması gereken yer, ilim merkezi hüviyetini yeniden kazanıncaya kadar o debdebeli halden kurtuluş gerektiği gibi.

Batı medeniyeti acı ve zulüm üzerine inşa edilmiş bir medeniyettir. Üzerinden güneş batmayan ülkenin kazancı hem Asya hem de Afrika’nın sefaleti üzerine bina edilmiştir. İşte zulüm zengini aile prensleriyle ve prensesleriyle pek çok utanç vesikası olayı yaşarken yeni yaşanılan ibret vesikası olan durum bunların varlığını özetliyor. Bu hal insanlığın bu barbarlardan kurtuluşunun müjdecisidir. Yakın zamanda kurtulacaktır bütün insanlık bu zalimlerden. Ayrıca batının ulaştığı ilim ve teknikteki son nokrayı kaç kişi izah edebilir. Her gün yeni bir buluş, yeni bir çılgınlık, yeni bir sıra dışılık ortaya çıkmaktadır. Evindeki onca teknik mahsulü makineye rağmen insan mutlu değildir. Daha yeni buluşlar, daha ileri teknikler arzulamaktadır. Elli yıl önceye gitseniz bu gün evdeki buzdolabından çamaşır makinesine, bulaşık makinesinden kurutma makinesine TV’den diğerlerine saysanız inanılır gibi gelmez. Ama bunlara sahip olan insan bunlarla yetinmeyip daha mükemmelini aramaktadır. Hemen eline geçmeyince de buhrana düşmektedir. İşte bunca “gel-git”lerden, medd-ü cezirlerden de kurtuluş vakti gelmektedir. Yıllarca sömürdüğü köle gibi çalıştırdığı ülkelerin insanları bunca yıl yedikleri haklarını almak için ister kaçak, ister yasal yollardan batının peşine düşmüştür. Benim canımdan, vatanımdan çalıp zorla alıp lüks hayat yaşamanızın artık sonu geldi bize bizden aldıklarınızı geri veriniz” demektedirler. Bunlardan kurtuluş yakındır. Bu sebeple çılgınlık peşindedir birileri. İdarede çılgınlık, iktisatta çılgınlık, sosyal hayatta çılgınlık, şehirleşmede çılgınlık… Hepinizden kurtuluş zamanı yakındır. Çılgınca metotlarla ülke yönetenlerden, hak-huku tanımayanlardan da kurtuluş vakti yakındır.

Bütün bu çılgınlıklardan kurtuluşa erip aslına dönmek gerekecektir. Köyden bir heves uğruna çılgınlık yapmak için çılgınca şehrin zevk alemine dalıp perişan olan adam yeniden aslına köyüne dönerek bu azgınlıktan kurtulacaktır. Ama utanıyor. “Sen ne yaptın?” Hangi hayallerle gittin nasıl dönüyorsun? “Hatta dönmeye yüzün var mı? “Bu satıp katıp ortada bıraktıkların senden hesap sormayacaklar mı?” denilmesinden korkarak kurtuluş yoluna girecektir. O yıldızlarla yarışan binaları yapanlar, göğe ulaşamadıklarını yarışmanın da boş olduğunu anlayıp aslına rücu edecekler, yere yakın binalarda yaşayacaklardır. Bu da bir kurtuluş olacaktır.

Bütün ruhi melekelerini, bütün manevi değerlerini makineye feda eden insan bir gün o manevi değerlerin kıymetini anlayıp pişman olarak kurtuluşa erecektir. Köyde tabiatla baş başa anlayıp yaşarken bir hevesle gidip kös kös döndüğü bu yerde aradığı her şeyin var olduğunu, geçen zamanın kaybedilen imkanların arkasından hayıflanarak kurtuluşa erecektir. Şehrin ve lüks hayatın zulmünden kurtulacaktır. Gönlünü işgal eden eğlencede sınırsızlık arsızlığı, başkalarına benzeme uğursuzluğu yerini “kendin gibi ol” mantığına bırakarak kurtuluşa erecektir.

Mal-mülk kazanma, makam mevki zapt etme, daha üstün, daha güçlü olma arzuları ve bunlara kavuşmak için bütün insani değerleri çiğneyerek ulaşılanlar da bir gün yok olacak ve insanlık bunlardan ve onların arzularının çılgınlığından da kurtuluşa erecektir. İşte o zaman sanki bunca insanlık dışı işleri yapanlar kendileri değillermiş gibi bir kenarda masum ve mazbut insan rolünü oynayarak içinde bulundukları çöküntüden kurtuluşa ermeye çalışacaklardır. Bunca servetleri, bunca üstün teknoloji ürünü oyuncakları ve ulaşılmaz denilen makamları cehennem ateşiyle yok olacaktır. Osmanlı padişahları kendilerine “bizi sen yaratın, sende yaratıcının özellikleri var, sen son peygamber gibisin adeta” demelerine karşılık nefsinin bunu kabullenip gurura kapılmaması, için hemen arkalarında “padişahım senden büyük Allah var” diyecek adamlar bulundururlarmış. İşte bu guruda, bu yaratılıştaki kibir abidesi şahıslardan da kurtuluş yolu aklın yolu olduğunu unutmamak gerekmektedir. Evden kaça çocukların evden yanlarına aldıkları ev eşyalarını satıp bitirdikten sonra sıranın evin odalarına gelmesini seyrederek daha büyük pişmanlıklar yaşamamak için bunlardan kurtuluşun yolu aranacaktır elbette.

Üçüncü dünya harbi topla tüfekle; “Dördünce dünya harbi kazma kürekle” diyen şair ne güzel demiş. Üçüncüde en modern silahları kullanıp bu gün sahip olduğunuz her şeyi kaybedip dördüncüsünde ilk çağlardaki gibi kazma kürekle kavga edeceğiniz günler gelecektir. Öyleyse bu günkü çılgın anlayıştan ve bunca kibir alameti olan hallerden de kurtuluş gerekmektedir. Bu savaşla, bu günkü zalimlerin de sonu olacak insanlık bunlardan kurtulacaktır. Ancak kendisinin de perişanlığı pahasına. Bunların pek çoğunu kara toprak dahi kabul etmeyecektir.

Günümüzde batı, savaş tamtamları çalmaktadır. Açlıkla perişan olan Asya kılını kıpırdatacak mecale sahip değildir. Afrika rengi gibi bahtı kara Afrika…Batının uyku ilaçlarıyla esrarla otla uyuşturduğu Afrika… Ortadoğu bir ateş yumağı ile cebelleşmektedir. Bu ateş yayılırsa batının sonu olacaktır. Çünkü zaten Asya ve Afrika’nın kaybedecek bir şeyi yoktur. Kaybedecek olan o müthiş ve pahalı oyuncakları olan batıdır. Batını zenginliği, süre teknik uçağı, tankı, bombası hepsi yok olacak batılı da Asyalı ve Afrikalı gibi sıfıra inecektir. Bu da batının azgınlıklarından zenginin çılgınlıklarında kurtuluş demektir.

Dün ABD’nin öldürdüğü Bağdadi’ye onlarla beraber sevinen bayram eden İran, bu gün yine ABD tarafından öldürülen Süleymani için yas tutmaktadır. “Neden bizimle beraber yas tutmuyorsunuz” demektedirler. Ne Bağdadi’nin ölümüne sevindik ne Süleymani’nin ölümüyle bayram ederiz. Önce mezhepçi bölücüler akıllanmalı İslam birliği Müslüman kardeşliği inancına dönmelidirler. İşte o zaman Bağdat’ta ayağı köprüye kısılan keçi için hep beraber üzülür, İdlib’te başına bomba yağdıran Rus kafiri ile Müslüman ölümüne sebep olmayız. Bu sapık anlayıştan kurtuluş da yakındır inşallah. Zalimlerden, kibir abidesi yöneticilerden, burnundan kıl aldırmayan güç sahiplerinden kurtuluş ancak onların mahvoluşu mümkün olacaktır. Bir başka çıkar yol da gençlerimizi bu günün imkanıyla “gelecek bana emanet, bu gün bende” düşüncesiyle yetiştirmek gerekecektir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.