Şimdiki adıyla, Konya İli Sarayönü İlçesi Ladik Mahallesindendir. Okuryazar değildir. Yedilerden olup, Allah dostu ve Hızır (a.s)'ın yakın arkadaşıdır. Aşıklar divanına bizim coğrafyamızdan Hüdai mahlasıyla giren ikinci veli: Ahmet Hüdai Hazretleridir. Hüdai aslında yazılamayanı, anlatılamayanı yaşadı ve anlattı. Bir büyük veliyi, torununun dilinden dinlemek ve okumak, onunla beraber yaşamak geldi bana... Az çok, uzaktan ve yakından tanıdığım ama çilesine asla aşina olmadığım bu büyük gönül insanının, Sina Çöllerinden, Ravza' ya uzanan gönül köprüsü ile vuslata erdiğine inandım. Kor gibi yalazlanan aşk ateşiyle sinesi yanıp tutuşan Ahmed Hüdai Hazretleri, Tulu'i sözlerini, beyitlerini dinleyerek terennüm etti. Meclisinde bulunan eli kalem tutanlar yazabildiler İse yazdılar, yoksa uçup gitti... Elde kalan tekrarlananlardır. Yazılma şansına kavuşanlardır.
Her büyük insan gibi muhitinde iyi tanınmayan bu gönül ehli insan, sadece şiir söylemedi. Şiirinde dile getirdiği manayı, hicranı iliklerine kadar yaşadı. Kendisini bu aşk yüzünden dağlara taşlara vurdu. Çalıbağı İrembağına çevirdi. Dehrin her türlü cefasını çekti... Uzun yollar kat etti. Manevi derecelere yükseldi. Mesafeler dürüldü, cepheden cepheye koştu. Çanakkale'den Sina'ya, Kocatepe'den Akdeniz'e uzanan yollar tükendi, ama onun davası. Aşkı, yalnızlığı bitmedi. Belki her defasında yeniden başladı.
Ahmet Hüdai, anlatmaya başladığı zaman macerasını her seferinde yeniden yaşanıyor gibi anlatırdı. O insicam, ilerlemiş yaşına rağmen olaylar zincirinin hiçbir baklası kopmadan kendi has şivesiyle anlatırdı. O mecliste bulunanlar, huzur içinde onu dinlerlerdi. Anlattıkları, bazen herkesin bildiği şeyler gibi gelirdi insana. Ama anlatınca damağınızda ve ruhunuzda yeni bir heyecan, yeni bir manevi zevk uyanırdı. Çünkü o sohbete başka bir neşe katardı, daimi bir zek içinde dinlerdiniz kendisini.
Bu dünyada kimse, hayalini kurduğu, düşünü gördüğü hayatı belki yakalayamadı... Bunun için ömür boyu çırpınanlar oldu. Bazısı yarı yolda tökezledi, bazısı umduğuna nail olacakken her şeyin elden kaçtığına şahit oldu, ye'se düştü. Ümit bağladıkları şey belki de bir tuzaktı. Ama Allah'ın inayetiyle O, bu tuzağa düşmedi.