Liyakat sahibi bürokrasi ilerlemenin nedenidir

Selami Mutlu

SELAMİ MUTLU

Uzun zamandan beri süregelen bürokrasideki nitelik düşüşünün artık gözle görülür ve izlenir olduğu ortadadır. Sadece devlet bürokrasisinde değil, iş dünyasında ki nitelik düşüşünün liyakate uygun olmayan atamaların işlerin yürümemesinde en önemli etken olduğu ortaya çıkmıştır. Bu benim adamım şu falancanın damadı eniştesi derken liyakate uygun düşmeyecek atamaların yapılması bürokratik işleyişe zarar verdiği kadar ekonomik gelişmemizi de engellemektedir.

İşe liyakate uygun adam terleştirmek yerine, adama iş yaratmak işlerin işleyişini de gelişimini de zora sokmaktadır. Tek ağza ve hükümetin tercihine bağlı bir işleyişin varlığı ve etkisi sorunu daha da büyütmektedir. Tek kişinin buyruğuna ve tercihine bırakılmış, ağızdan çıkanın emir kabul edildiği sistemlerde, kamu yöneticilerinin liyakat sahibi kişilerden oluşması iyi bir yönetim anlayışı oluşturmak isteyenler için büyük önem taşır. İyi işleyen bürokrasinin başarısı tek ağız söylem sahiplerini, siyasi muktedirlerin elini ve işini rahatlatır.

Hem kamu yönetimine liyakate uygun olmayan kişiler yetersiz olur, hem de bu liyakatsiz kişilerin vereceği bilgi ve yönlendirmelerle hareket edilirse işler yürümez ileriye dönük işlerlik sağlanamaz, siyasi muktedir de zora girer. Bu gün söylediğini yarın inkar etmek değiştirmek zorunda kalır. Ülkenin gidişatı da, ekonomik gelişimi de zarar görür. Bu gün gözlenen ve izlenen durum budur. Hem siyasi muktedir yetersizdir hem de onun atadığı bürokratlar yetersizdir.

Bakan bürokratının ağzına bakarak laf yapmaktadır. Bürokrat yeterli bir liyakate sahip olmadığından Bakanın siyasi düşünce ve yapısına uygun düşecek laf söylemektedir. Hal böyle olunca da işler yürümemekte rutin patinajla işler gelişmemektedir. Bürokrat şu icraatı yaparsam acaba siyasi iktidarın anlayışına ters düşer miyim? Acaba işimi kaybeder miyim endişesiyle gününü doldurmaya çalışmakta “Sallabaşını al maaşını, tekerine taş korlar sallamasan başını” anlayışıyla işleri tek kişinin ağzından çıkana bırakmıştır.

Maalesef sorunlar rasyonel bir anlayış ve çerçeve de çözülememektedir. Bürokrat risk almayıp inisiyatif kullanamamakta üstten gelecek talimatı beklemektedir. Bu anlayış ve mevcut kadrolarla Türkiye’nin OHAL-KHK idaresi gelecek için büyük sorunların çatışmaların çığ gibi büyümesine neden olacağı gibi, ne teknolojik ilerleme kaydedebileceği ne de ekonomi de güç kazanabileceği şüphelidir.

Bir hukuk devletinin temel erdemi vatandaşlarına güven duygusunu vererek güven ortamını yaratması ile olur. Bu gün giderek yitirdiğimiz demokratik hak ve özgürlükler, adalet, eğitim gibi baş nedenler liyakat sahibi olmayan yanlış atamalarla yer edinmiş bürokratların beceriksizliği ve yeteneksizliği yüzünden yaz-boz tahtasına dönmüş, yerini korku ve endişeye bırakmıştır. Bu ülkenin gelişmesini uygar dünyanın bir parçası olmasını da engellemektedir.

KHK ile yapılan düzenleme toplumun geniş bir kesiminde tedirginlik yaratmıştır. Toplumda var olan korku ve endişeyi perçinlemenin ötesinde bir yararı olmayacaktır. Korku ve endişenin var olduğu bir toplumda, demokrasi-hukuk-adalet-ekonomi-ilerleme sağlayamaz. O rejimin adına da Demokrasi denemez. Vatandaşların Hak ve Hukukunu gözetenlerin bunu koruyup geliştirmesi beklenir. Ancak siyasi muktedirlerin toplumda var olan kaygıları umursamaz göründüğü bilinçli bir şekilde bu endişeyi ve korkuyu pekiştirerek suskun bir toplum yaratmaya çalıştığı bundan nemalanma peşinde olduğu gözlenmektedir.

Gerek bürokrasi de gerek idari işleyişte gerekse Parlamenter sistemi dışlayarak yürütülmeye çalışılan bu olumsuz gelişmeler ve bu kuşkulu işleyişe engel oluşturacak liyakat sahibi bir bürokrasinin olmadığı nedeniylede siyaset sadece kendi doğrularıyla yol almaya devam etmektedir. Sonuçta bürokraside siyaset yapan muktedirlerin tercihi ile oluşmuştur. Her ikisinin de vebali bulunmaktadır.

Gelişmiş huzurlu bir ülke ve toplum olmak istiyorsak, uygar bir dünya ile uyumlu yaşamak istiyorsak, bütün kesimlerin güç tutkusundan ve popülist çıkışlardan uzak durarak “Hukukun üstünlüğüne” dayalı bir bilinci oluşturmaya doğru ilerleme kaydetmemizin gereği vardır. Hukuk bilinci her zaman güçlüye karşı güçsüzün hak ve hürriyetlerinin savunularak korunması ile gelişir. Şayet ülkede ki ekonomiyi-ilerlemeyi harekete geçirmek istiyorsak, yol-köprü-havaalanı inşaatına ayırdığımız kaynağın onda birini toplumsal güveni ve hukuku geliştirmek için ayırmalıyız.

Bu gün vardığımız noktada ekonomiye de hak hukuk ve özgürlüklere de liyakat gerektiren bürokrasiye de, adalet anlayışına da modern çağın standartlarıyla bakmamız, faiz-kur- enflasyon deyince de Merkez Bankamızın bağımsızlığını canımız gibi korumamız gerekir.

Bütün bu ilerlemelerin tetikleyici gücü liyakat sahibi bürokratların siyasete omuz vermesi ile sağlanabilir.