Lütfen parmak uçlarında yürü, hayallerim uyanmasın

Esra Alkan

Çok başka zamanlardan geçiyoruz.

Adı konulmamış karantina günlerinde belki de en büyük kazancımız içimize dönmek.

Kendimizle yüzleştiğimiz, dürüst olduğumuz her ayna; görmeye zaman bulamadığımız ruhumuzun dehlizlerinden bir çığlıkla seslenecek.

Tam da bu günlerde kendimizle yüzleşme zamanıdır zaman.

İnsan kendisinin en büyük düşmanı ve en iyi dostudur.

Teraziyi dostluğa dair doldurabilirsek hayatımızın daha anlamlı ve dingin geçtiğini fark edeceğiz.

Bunu yapmak için kişisel gelişim kitaplarına sarılırız çoğu zaman.

Tam da bu yüzden kişisel gelişemediğimiz yayınlar çöplüğü oldu yazın hayatı.

“Bunu ben yazacaktım, bak yazmışlar benden önce...” dediklerimi yazdıkları için bana da bunlar kaldı.

Aklıma onlarca başlık üşüştü yazmaya başlamadan.

Kırık Kalpler Durağı (çok kadınsal), Ne Kadar da Sevilmedik (fazla arabesk), Yürü Be Koçum Kim Tutar Seni (üst doz kamyon arkası), Pilav Üstü Az Döner (obeziyete yatkın).

Hayaller geldi sonra aklıma, hepimizin kurduğu ve birilerinin kırarak bize geri verdiği.

Kızıyoruz, seviyoruz, affediyoruz, nefret ediyoruz, ağlıyoruz, gülüyoruz, korkuyoruz.

İnsanız çünkü…

Bu yazıda çeşit çeşit insan manzaraları çıkabilir karşınıza:

Bütün hataları yapmış, hepsinden payını almış, helalleşmiş ve yoluna heybesinde kalanlarla devam edecek yüreği olanlar.

Her şeyden az az ama hayattan çok dem alanlar bir de.

Biri, birkaçı siz olabilirsiniz.

Hiçbiri değilseniz siz de bir yazı yazabilirsiniz.

***

Bitmek bilmeyen kavgaların sebebi hep kendimiziz.

Sizi en çok üzen insanı hayatınızın odağına aldığınız günden beri huzursuzluğun dorukta olduğunu fark ettiniz mi?

Sorunların ana kaynağı o kişiyi gözünüzde yüceltmenizdir aslında.

Varsayın ki dünyanın son günü.

Son saatleriniz olsa o kişinin bir anlamı kalır mı?

Unutmayın, gereğinden fazla değer, başınızı önünüze eğer.

Hak edene, hak ettiği kadar.

***

Olgun davranmak ve hoşgörülü olmak, hep sizin davranış kalıbınız mı oldu? Her tartışma öncesi yaşanacakları görüp önlemi siz mi alıyorsunuz?

Hatalı olmasanız da sorun büyümesin diye yatıştırıcı ve uzlaştırıcı davranmak zorunda mı hissediyorsunuz?

Gösterdiğiniz hoşgörü geçici olarak durumu kurtarır.

Eşit şartlarda paylaşamadığınız sorumluluk sizi bir süre yorar.

Önceleri kendinizle sorun çözücü olarak gururlanırken bir süre sonra yorulduğunuzu fark edersiniz.

Sorumluluk dengesi bozuldukça bencillikten yorulmuş yüreğinize sorular sorarsınız.

Kopuş yaşandığında neden bir anda olduğu sorusunun muhatabı yine siz olursunuz.

Hep alttan alan, idare eden, fedakârlık yapan siz olursanız bir süre sonra içten içe tükenmekten kurtulamazsınız.

Denge önemli.

***

Sürekli eksik olan bir süre sonra gerekli de olmaz.

Mesaj atmıyorsa, aramıyorsa, ilgilenmiyorsa sevmiyordur; pozitif falan düşünmeyin.

Gelmeyende, dönmeyende, olmayanda ısrar etmeyin; kaderin bir bildiği vardır.

Hayattaki her şey gibi duygular da karşılığınca.

***

Empati diye bir şey yoktur, herkes kendi yaşadığını bilir.

Kimse başkasının acısını, kederini, hissiyatını onun gibi algılayamaz.

Benzer yollardan geçenler sezebilir bir dereceye kadar.

Kişi yaşadığının ağırlığını kendi taşır.

Herkesin acısı emsalsiz ve biriciktir.

Aynısını yaşamış olmanız, aynısını hissedeceğiniz anlamına gelmez.

***

Sonrası mı? Sonrası haftaya…

Kalın sağlıcakla.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.