Yaşam manzaralarına dair kesitlerden bahse devam ediyorum..
***
Ahenksizse yürüdüğünüz kişi, birlikte atamıyorsanız adımınızı ya yolunuzu kısaltın ya da yol arkadaşınızı gözden geçirin.
Hayat başkasını sırtına alıp uzun süre yürüyecek kadar konforlu bir yol sunmuyor herkese.
Önceleri tüy gibi hafif gelir seve isteye sırtınıza aldığınız.
Yürüdükçe ağırlaşır.
Çok sık aktarılan bir anekdot vardır:
‘Profesör, içi dolu bir bardak tutarak derse başlar.
"Bu bardağın ağırlığı ne kadardır sizce?" diye sorar öğrencilerine.
Herkes bir tahminde bulunur.
İkinci bir soru daha gelir profesörden:
-Bu bardağı birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?
-Hiçbir şey.
-Ya bir saat boyunca tutsaydım...
-Kolunuz ağrımaya başlardı.
-Peki, gün boyu elimden bırakmasaydım.
-Herhâlde kas spazmı geçirir, belki de hastaneye kaldırılırdınız.
-Bardağın ağırlığında bir değişiklik oldu mu?
-Hayır...
-Peki o zaman kolumun ağrımasına ve kas spazmına yol açan neydi?
Öğrenciler, cevap bulmaya çalışırken ikinci bir soru daha gelir:
-Acıdan ve ağrıdan kurtulmam için ne yapmam gerekirdi?
-Bardağı elinizden bırakmanız.’
Yüklerinizden kurtulun.
***
İkinci şans kendini ikna etme metodudur.
İnsanlar değişmez, biz onların dengesizliklerine tahammül geliştiririz.
Yaşadığımız her olumsuz durumu bir mantığa bürüyerek mevcut duruma dayanmaya çalışırız.
Eğer normalleştirirsek daha az canımızın yanacağını düşünürüz.
Daha mı az yanar gerçekten?
Yoksa derinlere ittiğinizde daha mı az hissedersiniz?
Derinlere ittiğiniz acı, yıllar sonra bir şarkı, bir koku, bir görüntüyle camdan bir duvar gibi karşınıza çıkar.
Hesaplaşıp helalleşmediğiniz davanın telaşı sarar içinizi.
Katlayıp geçmişin rafına koymadığınız her olay yeniden karşınıza çıkmaya mahkûmdur.
O hâlde yüzleşin, adam gibi acınızı çekin ve onları ait olduğu yere kaldırın.
***
‘Benim başıma gelmez, bana yapmaz.’ demeyin.
Her şey herkesin başına gelebilir.
Herkes her şeyi yapabilir.
Güvenin elbette ama koşulsuz teslim olmayın.
Açık bir kapı bırakmak, sonrası pişmanlıklardan yeğdir.
Duygunuz aklınızın önüne geçmesin.
***
Rudyard Kipling ‘İf’ şiirini 1. Dünya Savaşı’nda kaybettiği oğlu için yazar.
Şiirde geçen bütün kodlar aslında kişisel gelişimin satır aralarının bir özeti bence:
“Sükûnet, soğukkanlılık, sabır, dürüstlük, kin gütmemek, böbürlenmemek, hayal kurmak ama hayallerine kapılmamak, düşünmek ama düşüncelerini saplantıya dönüştürmemek, risk almak ama kaybedince yıkıcı tepki göstermemek, zorluklardan yılmamak, başarıdan başı dönmemek, ne pahasına olursa olsun dayanma iradesi, düşmanlarından korkmamak, dostlarına fazla güvenmemek, aşırılıklardan kaçınmak, dengeli olmak”
Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;
Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;
Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;
Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,
Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,
Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;
Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;
Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;
Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
işine yaramaya zorlayabilirsen
ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;
Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;
Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse;
Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;
Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen;
Yeryüzü ve üstündekiler senindir
Ve dahası
sen bir İNSAN olursun oğlum...