“Hain teröre lanet olsun. Alçak saldırıyı kınıyoruz. Bizi yıldıramazlar. Kökünü kazıyacağız. ” şeklindeki sözleri her zaman işitiyoruz. Elbette memlekete ve Türk insanına karşı yapılan bu saldırıyı kınamaktan öte bütün maddi ve manevi varlığımızla hissediyor, yok edilmesini bekliyoruz. Onbeş sene sonra gelinen nokta bu maalesef. Bu saldırının ve gelmesi muhtemel saldırıların yer ve zamanını bilmeyen eşkıya gurubunun olmadığını düşünmek mümkün müdür? Bunların hepsi nerede ne zaman patlama yapılacak bildiklerini tahmin ediyoruz. Tavırları bunu gösteriyor.
TV ekranlarında güya tartışma programı adı altında yapılan saldırıyı kınamak yerine haklı çıkarmak için gayret eden kadrolu baykuşlar sıralanıp ahkam kesiyorlar. Teröristi haklı, onlarla mücadele eden askeri haksız gösteren açıklamalarda bulunuyorlar. ”İntihar bombacılarının zamanında annesi, babası askerlerce öldürülen insanların intikam duygularıdır” deme alçaklığını göstermektedirler. PKK’nın katlettiği gerek asker gerek polis gerekse de sivil Kürt halkının geriye kalanlarının öfkesi, kini, hiç mi yoktur? Oysa Gaziantep’te eylem öncesinde yakalanan 15 yaşındaki bir kadın bombacı “kalabalık olan aileme 350 bin lira verdiler, sen kendini feda edersen ailen sefaletten kurtulur dediler” diyordu. Yine Diyarbakır’da çalışıp Ankara’ya dönen bir üst düzey kamu görevlisi de “İnşaat şirketi olan bir HDP’linin kalabalık ailelere gidip” çocuklarından iki tanesini dağa gönderirlerse yaptığım TOKİ evlerinden daire vereceğim diye” söylediğini ifade ediyordu. İşte bütün bunlar ortadayken gazeteci ve akademisyen olarak bilinen terörist destekçileri neden susturulmamaktadır. Bu ve benzeri yorumları Şirin Payzın ve Ahmet Hakan’ın programlarında daha çok rastlamak mümkündür. Bunlar susturulmalıdır. Adına ister demokrasi desinler, ister ifade özgürlüğü desinler, isterse de gazetecilik mesleğini icra etmek desinler bu baykuşlar susturulmalıdır. Sol tandanslı, beyninin sağ tarafı çalışmayan zihni bulanık terör destekçilerinin etrafa yaydıkları kirlenmeye son verilmelidir. Terör üzerine yorumlar yapılması yasaklanmalıdır.
Bu olayların elbette son zamanlarda yaşananlarla da bağı vardır. Halep’te yaşananlar, Musul’da, Telafer’de yaşananların da elbette bu olaylar yakından alakası vardır. Peki bu olayların bu kadar azmasında Habur’da teröristin ayağına mahkeme kuranların, ”açılım” diye memleketin altını üstüne getirecek silah ve patlayıcıların doldurulmasında hiç mi günahı yoktur? “Akil” diye piyasaya sürülen terörist başını seçtiği adamlardan oluşan bu besleme takımının hiç mi günahı yoktur. Hemen belirtmeliyim ki bu adam kılığındaki terör destekçilerine verilen harcırahlar harcanan paralar geri istenmelidir. Teröristbaşını zırvalarını nevruzda meydanda okuyup bayram edenlerin, bir yanına Şivan Perver’i diğer yanına Barzani’yi alıp bayram edenlerin hiç kabahati yoktur. Meydanlarda, “Ben serok Ahmet” diye bağıranların hiç mi sorumluluğu yoktur? Polis özel harekat kuvvetlerinin bıyığına karışan, yüzüğüne karışan sonra da terör örgütünün arzularına uygun düşsün diye dağıtılan bu kuvvetleri yok edenlerin hiç mi mesuliyetleri yoktur?
Olabileceklerin en kötüsünü yaşayan memleketim İslam’ın son kalesi, Türk’ün son durağıdır. Bir taraftan “ikinci evim” denilen ancak ikinci düşman olmaklığı fark edilemeyen İran, içimizi karıştırırken hala aynı düşüncelerle yaşanmakta mıdır?
Yeni bir Srebrenitza yaşanmasında korkuyorlarmış. Unutulmamalıdır ki Srebrenitza’da yaşanlar Hristiyanlarla Müslümanların arasında yaşanmıştır. Aynı soydan olanların inanç farklılığı sebebiyle soykırım yaşanmıştır. Burada Halep’te aynı dinin mensubu olan mezhebi farklı olan, aynı milletin mensubu olan Esat, sapık İran(onlar da bize sapık diyorlar) ile Belucistan’dan, Afganistan’da gelen şii katillerin işledikleri bir katliam. İran geçmişte de Portekizlilerle beraber Yemen Müslümanlarına saldırmış, Osmanlı da müdahale etmiş acılı yemen türküleri bu şekilde doğmuştu.