Menzil şeyhi ölmüş

Sefer Aşır Eraslan

Menzil de dahil olmak üzere cemaat ve tarikatlara pek sıcak bakmam. Çünkü esas göreceleri olan işi bırakıp başka işlerle meşgul olmaktadırlar. Ancak varlık ve hayatiyetleri yadsınamaz bir gerçek. 12 Eylül öncesinde üniversite yıllarımızda ikamet ettiğimiz Konya Muhacirpazarı semtindeki evimize yakın olan bir caminin imamından bir yatsı namazı sonrası bu cemaate katılma teklifi almıştım. İkinci teklif ise Urfa’da görevliyken fidanlık yolunda yürüyüş esnasında tanıştığım sofinin sıcak ve ısrarlı arzusunu kıramasam da gitmek nasip olmadı.

Menzil şeyhinin ölümü üzerine THY 250’den çok uçak seferi düzenlemiş. Bu da gösteriyor ki bu cemaatin ekseriyeti doğudan değil Orta Anadolu ve batı bölgelerimizdendir.

İbretlik bir olay. Şeyhin ölümü üzerine “Sağlık Bakanlığı’nın başı sağ olsun” diyenlere rast geldim. Bu milleti böylesine pasif uyuşuk hale getirenlere kızmamak elde değil. İnsanlar aklını, beynini, ruhunu ya parti başkanına veya tarikat şeyhine emanet edip “o nasıl olsa en iyisini bilir, o mutlaka bir bildiği vardır” diyerek kolaycılığa kaçan insanlar eteğine tutuştuğu o insanların kendilerini kurtuluşa götüreceğine inanmaktadırlar. Devleti dumura uğratır işi başka olanların devlet işine karışmaları.

1991 yılında Özbekistan’dan gelen ilk öğrenci kafilesinin içerisinde Velişir adında bir genç de vardır. Velişir’in Andican’da “Andican’ın şok(neşeli komik kızları adında bir orkestrası vardır. “Ben Türkiye’den çok para kazanarak döneceğim, daha büyük bir orkestra kuracağım” hayaliyle gelir. Sakarya Üniversitesi’ne yerleşir. Bir müddet sonra O’nu Menzil Şeyhine götürürler. O da alışır daha sonraları defalarca gider gelir. Geri çekilen Özbek öğrenciler içerisinde en karlı çıkanlardan birisi Velişir’dir. ”Ben Nakşi şeyhiyim” diye ortaya çıkar. Epeyce bir insan toplar etrafına. Hanımı da şeyh efendinin kadınlarla ilgilenen yardımcısıdır. Bu arada kendisi Andican Yabancı Diller Üniversitesi Arap- Fars bölümünde okumaktadır.

Fakülteye ilk başladığım hafta haber almış tebrik etmeye geldi. Ben de böylece tanışmış oldum. Bazı cenaze taziyelerine Özbek arkadaşlarla gider orada Kuran okurdum. Hem dinleyenler hem de onlardan işitenler beni sorarlarmış. Onlar makamsız okuduklarından bizim okuyuş tarzımız hoşlarına giderdi.

İngiliz Dilindeki bir kız öğrencim “Veli akenin hanımı annemden kendisi de babamdan daha değerli” dediğinde ne kadar etkilendiğini gördüm. Derslere girmeyip etrafta dolaşan Velişir’e “bak sen bilinen bir adamsın daha dikkatli olmalısın derslere neden girmezsin” demiştim. Benim hoşuma gideceğini düşündüğü bir cevap vermişti. Velişir, ısrarla birkaç defa merkezine gelmemi istese de gitmedim. Çünkü benim üstümden parsayı toplayacaktı. Daha sonra Nergize ismindeki İngiliz Dili öğrencim kapalı olan kızdan öğrendim ki Türkiye’den getirttiği makine ile toz şekerden akide şekeri yapıp etrafındakilere müritlerine satıyormuş.

Yıl 1995 sömestri tatiline geldiğimde bir arkadaşın mobilya dükkanındaki masada bir dergi vardı Altınoluk dergisi. Ben almadım ama okudum. O dergiyi almak istediğimi söyledim “zaten eski al” dediler. Benim için derginin eskiliği değil kapak resmindeki M. Raşit Erol’un ölüm haberini vermesiydi. Dergiyi aldım Özbekistan’a götürdüm. Tatil dönüşü Velişir “Hocam ne getirmiş bize Türkiye’den “diyerek bölüme geldi. Hediyesini verdikten sonra bu dergiyi de verdim. Çok sevindi. Şeyhinin ölümüne sevindirmedi belki ama dergi işine yarayacağı için sevindi. Dergiyi alıp gitti. Bir gün sonra bu İngiliz Dili öğrencisi Nergize’nin yakasında M. Raşit Erol’un resminin fotokopisi vardı. Hayret etim ve sordum.

-Nergize bu resmi nereden aldın?

-Hocam bu resmi Velişir ake sabah namazında secdeye vardığı zaman yanına melekler koymuş.

Ses etmedim ama hayretler içerisinde dinledim.

Bu kimmiş peki Nergize dediğimde “Velişir akenin ve bizim üstadımız” cevabını verdi. Hiç bir şey söylemedim. Bir zamanlar Samanyolu TV’de de “Esralı hikayeler” anlatılırdı. Ama pek çoğu akıl dışı gerçek dışı hikayelerdi. Bu da öyle bir gerçek dışı hikaye. Velişir daha sonra gelip eski sıcaklığı ile iltifatta bulunsa da “neden böyle yaptın” demedim. Çünkü o fotokopileri para ile satmış.

Birkaç ay sonra devletin görevlendirdiği bir arkadaş geldi. Buhara’ya gideceğini Şah-ı Nakşibendi’yi ziaret edeceğini” söyledi. Taşkent’e kadar gittik hanımı ile onu uçağa bindirip Buhara’ya gönderdim. Orada Özbekistan’da nakşi şeyhi kim”?diye sormuş. Oradakiler”nereden geldiğini sormuşlar. O da Andican’dan geldim” demiş. İşte şeyh Andican’da Velişir Bey’dir demişler. Gelince Velişir ile tanıştırmamı istedi. Fakülteye gel tanıştırayım” dedim. Bir gün tanıştırdım. Her zaman ayrılmaz ikili oldular. Her karşılaştığımızda beni o arkadaşa şikayet ederek “hocam teşrif etmedi hiç” dedi. Ama yine de gitmedim. Çünkü benim ondan alacağım değil çok şeyler vereceğim kesindi. Bunun yanlış kullanılmasından endişe ederek gitmedim.

2017 yılında tam otuz yıl sonra gittiğimde sordum. Velişir ve pek çok tanıdık ve hatta öğrenci velim 2005 yılındaki isyanda öldürülmüşler. Türkiye’den gidenlerin öncülük ettiği ve Vahhabilerin destek verdiği bu olayda “Andican Olayları”nda kendileri beş bin insan öldü deseler de gerçek rakamın en az on misli olduğu sessizce söylenmekteydi.

İşte Velişir böyle bir güzel insandı. Keşke isyana katılmasaydı. Size rahmet diliyorum Velişir ve arkadaşları.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.