Merhamet toplumundan menfeat toplumuna savruluş

Ahmet Sandal

Bu toplumda merhametten uzaklaşılıyor. Menfeatçilikte yarışılıyor. Bu uzaklaşmaya ve yarışa, ben savruluş dedim, belki de bu bir savruluş değildir. Daha da kötüsüdür. Yoksa Devriliş midir? Yoksa sürükleniş midir? Yoksa yokoluş mudur? Nedir? Bilmiyorum. Ancak tek bildiğim, toplumda merhamet son sürat azalıyor ve menfeatçilik son sürat artıyor. Bu azalış ve artış, aritmetik bir şekilde değil, geometrik bir biçimde cereyan ediyor. Yani belirli bir oranda ve belirli bir düzeyde artış ve azalış sözkonusu değil. Acayip ve inanılmaz bir değişim var. “Bu değişimi özellikle son 20-25 yılda izleyenler hayretle içinde kalıyor. Biz böyle değildik! Bize ne oldu!” Ve benzeri hayret ifade eden sözler havalarda uçuşuyor.

Geçen gün bir arkadaşım aradı, toplumun genelinde yaygın bir mesele hakkında serzenişte bulundu. O mesele, toplumdaki boşanma sayıları idi. O arkadaşıma telefonda şu tesbit ve değerlendirmelerde bulundum: “Her devirde elbette evlilikler de olmuştur ve her devirde boşanmalar da olmuştur. Ve devirden devire boşanmalar belirli bir hızla artmıştır. Bunlar normaldir. Yani, şehirleşmenin artmasıyla ve büyük şehirlerde insanlar yakın çevre baskısından uzaklaştıkça, boşanmaların artmış olması normaldir. Ancak günümüzde anormal olan ve üzerinde düşünülmesi gereken durum şudur: “Boşanmalar aritmetik bir oranda artmıyor, geometrik bir oranda artıyor. İnsanı işte bu düşündürüyor.”

Aritmetik oranda artış nedir? Geometrik oranda artış nedir? İsterseniz bunu da açıklayayım: “Bir sayıdan bir sayıya artış katlamalı değil de aynı sayı ile devam ediyorsa (1, 3, 5, 7 ya da 2, 4, 6, 8 gibi) artışa aritmetik artış denilir.” Ancak artış şu şekilde ise (3, 9, 27, 81 ya da 4, 16, 64, 256 gibi) yani, “katlamalı bir şekilde ise buna geometrik artış denilir.”

Evet, geometrik artış boşanmalar açısından bir felaketi beraberinde getirir ve toplumu yutar, bitirir. Bu şekildeki bir geometrik artış çok kısa sürede tüm toplumu kapsayacağı için çare bulmaya ve çözüm oluşturmaya dahi fırsat kalmadan, toplum yıkılır gider. Bu şekildeki bir felaketten Rabbime sığınırım.

Boşanmalarda geometrik artış felaket getirir de, menfeatçilikte geometrik artış ve merhamette de geometrik azalış, felaket getirmez mi? Allah korusun, elbette bu şekildeki bir gidişat felaket getirir.

Artış geometrik midir, aritmetik midir? Bilmiyorum. Tek bildiğim bu toplumda merhamet her geçen gün azalıyor, menfeatçilik de her geçen gün artıyor.

Şair Fuzuli’nin asırlar önce söylediği şu söz, maalesef hâlen geçerliliğini koruyorsa, mesele büyük demektir: “Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar.” Evet, bu söz hâlen geçerli ve bu sözde asıl belirtilmek istenen husus, “selam verdim ne menfeatim var diye hiç dikkate almadılar” şeklinde anlaşılmalıdır. “Bir yere gittim, bir topluluğa katıldım, beni fakirliğimden ve zayıflığımdan dolayı kaale almadılar” şeklinde anlaşılmalıdır.

Evet, maalesef, bir yere ya da bir mekana gidiyorsunuz, size verilen değer, size gösterilen ilgi, makamınız, zenginliğiniz, gücünüz ve statünüzle bağlantılı olarak tezahür ediyor. Konu-komşu arasında eğer menfeat yoksa, hiçbir irtibat da yok. Hani nerede kaldı merhamet? Bir komşuluk ilişkisinde menfeat değil merhamet esas ölçü olmalıdır.

Biraz önce Şair Fuzuli’nin bir sözüne yer vermiştim. Şimdi de Filozof Nasreddin Hoca’nın bir fıkrasının son sözüne yer vereceğim: “Ye kürküm ye.” Evet, kılık ve kıyafetine, makam ve mevkiine, malına ve mülküne göre insana değer verme ya da vermeme asırlardan beri mevcut bir durumdur. Ancak, bu durum geçmiş yıllarda yüzde 10 ise, günümüzde, maalesef, %90 düzeyindedir. Yukarıda belirttiğim gibi, önemli olan sorunun kendisi olduğu kadar, bu sorunun gösterdiği artış oranı ve artış hızıdır.

Şu durumu da konumuz çerçevesinde belirtmek isterim: İnsanoğlu mala ve mülke, eğlence ve cümbüşe meraklı bir mahluktur. İnsanoğlu öğüt ve nasihate, tavsiye ve emre karşı ilgisi az bir mahluktur. Bu durum asırların sorunu değil, insanın terbiye edilmemiş nefsinin sorunudur.

Gelin hep birlikte şu ayet-i kerime üzerinde tefekkür edelim:

“Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cum’a Suresi, 11)

Bu ayet-i kerime, Sevgili Peygamberimizin (asm) bir hutbesini dinleyen sahabelerin büyük kısmının, Medine’ye ticaret kervanın geldiğine dair haberi duyar duymaz birden bire kervanın geldiği tarafa doğru koşarak uzaklaşmalarını ve Sevgili Peygamberimizi (asm) orada yapayalnız bırakıp gitmelerini anlatıyor. Öyle ki, o anda o camide neredeyse 5-10 sahabe kalmıştır. Evet, sahabeler dahi dünyevi menfeatlere karşı ilgi ve zafiyet göstermişlerdir.

Bu nokta itibariyle şu hususu net olarak belirtelim: “Menfeat hissi insan fıtri bir durumdur.” Menfeate karşı ilgi göstermek fıtri bir durum olduğu gibi menfeatçilik de insanda mevcut olan bir haldir. Burada önemli olan bu hali reddetmek değil, bunun aşırı bir hal almasıdır. Yani, insanlara, hayata ve tüm varlıklara yalnızca menfeat gözüyle bakmak yanlıştır. Bu durum bir fertte mevcut ise o fert için söylenecek söz bellidir. O kişiye, menfeatçi, bencil, maddeci diye hitap ederiz. Bu durum tüm toplumda yaygın bir hal ise durum daha da kötüdür ve o topluma menfeat toplu, maddeci toplum denilir.

Eskiden de mevcut olan ve her devirde görülen bu durum, yani menfeatçilik, maalesef, günümüzde daha da büyük bir sorun haline gelmiştir. “Eskiden bu Toplumda merhamet vardı” diyebiliriz. Şimdi yalnızca menfeat var. Toplumumuz menfeatçi ve maddeci bir rüzgara, zevk ve şatafatla akan bir sele kapılmış durumdadır. Merhametin azalışı, menfeatin artışı toplumumuzu felakete götürüyor. Bu gidişat, menfeatçi bir rüzgarda savruluş, maddeci bir selde bir sürükleniştir. Allah (cc), bu gidişatı durdursun ve cümlemize merhamet nasip eylesin.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.