Mevlana

Bahattin Demiray

Her yıl 2 ile 9 Aralık tarihleri Mevlana Haftası olarak kutlanıyor. Mevlana, dini İslam'a büyük hizmetleriyle tanınan büyük ilim adamı ömrünü insanların huzur ve saadetini sağlamaya harcadı.

Gece gündüz okuyor, öğreniyor, ilim dağarcığını her gün biraz daha dolduruyordu. İnsan düşüncesine ve İslam düşünürlerinin fikir sistemlerini, inanç akidelerini ruh, akıl ve sevgi üçgeni içinde sunan, insanlığa ahlak, din, ilim ve akıl yolunda heyecan katarak yeni ufuklar açan Mevlana Celaleddin-i Rumi, müstesna yüce bir varlık, ilahi bir ışık, manevi bir güneş. Bugüne kadar gönülleri, tutuşturan ve bundan sonra da insanı etkilemeye devam edecek olan Veli, insan-ı kâmil, büyük şair gibi sıfatlarla isimlendirilen bu insan hepimize ışıktır. O’nun insan düşüncesine verdiği en büyük mesaj "Aşk, Sevgi ve Birliktir."

O, bir veli hüviyetiyle gönüller coşturmuş, bir pir, bir mürşit olarak insan kalbini saflaştırmış, bir bilgi kaynağı olarak insan aklını nur ile yıkamış, akıl ve gönülleri kirden kurtarmış, ki hangi âlim Mevlana'yı tanısa yücelmektedir. O'nun yoluna gönül koyan herkes kemale, sevgiye, insanlığa, bilgeliğe, hoşgörü ve yüksek ahlaka ulaşmaktadır.

O, hiç bir şeyi inkâr etmez ama her şeyi birler, bütünleştirir ve sevdirir. O, kimseyi ayrı görmez. Çünkü O, her şeyin Allah'ın zuhuru ve tecellisi olduğunu bilir ve bunu insan gönlüne ve insana hal olarak yansıtır. Ahlakı, ilmi, hikmeti, sevgisi, aklı, davranışları ve her şeyi ile yüceliği öğreten bir gönül dostudur. Peygamber-i zişan'ın gerçek temsilcisi, aşkın ve aklın en yüksek öğesi ve gerçeğidir.

"İnsan yaratılmışların en şereflisidir" düsturuyla her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan Hz. Mevlana sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sembolüdür.

Mesnevi-i Şerif'i "Dinle Neyden" murad kâmil insandır. Kâmil insan her yönüyle örnek insan demektir. Hak yolunda yürüyen insanları dört kısma ayırırlar.

Birincisi; Mahcub (perdeli) insanlardır ki bunlar yaratıcının zatını bilemezler. Allah (c. c.) hakkında bilgi edinebilirler. İkincisi"arif" tabir edilen insanlardır. Üçüncüsü "dağılmış batmış" denilen insanlardır. Bunlar Allah'ın sıfatlarını da, eserlerini de görmezler. Dördüncüsü "Kâmil insanlar"dır. Sıfatları zatı ile ve zatı sıfatları ile görürler. Ney (Kâmil insan-Veliler-Şeyh) dinin özüdür.

Hz. Mevlâna "Allah adamı" mürşidi- şeyhi kâmil insanı anlatırken, insanların yanılgıya düşmemeleri için örnekler verir." Aynı çiçekten beslenen iki cins arı aynı gıdayı alırlar ama biri bu gıdayı bal haline getirir diğeri ise zehir. Aynı bataklıktan beslenen iki cins kamış, büyüyünce birisi şeker kamışı olur diğerinin içi boş kalır. *Bu nedenle veliler ile diğer insanlar aynı değildir.

Mevlâna artık Seyyid'e bağlanmış, "sülük" devresini sabırla geçirmekte, çileden çileye gererek "Kemal'e ermektedir. Günlerce süren "riyâzat" oruçları Mevlâna'nın rengini soldurmuş, nâzik bedeni büsbütün zayıflamıştı.

Kendisine bağlı öğrencilerine şöyle diyordu:

-Eğer Allah'a hiçbir ibâdette bulunamıyorsanız, hiç olmazsa orucu ihmâl etmeyiniz. Karnınızı aç tutunuz ve açlığa önem veriniz. Oruç hikmet hazinelerinin anahtarıdır. Peygamberlerin ve velilerin, son derece anlayışlı ve sezişli olan bâtınlarından hikmet pınarları, açlık ve oruç bereketi ile fışkırtmıştı. Oruç tutmaktan daha iyi ibâdet yoktur.

Söylendiğine göre, Seyyid Burhaneddin'in onbeş gün, ağzına lokma koymadığı aylar olmuş. Nefsinin isteği arttığı zaman, onu öldürmek, isteğini körletmek için, kalkar, aşçı dükkânına gider, köpekler için hazırlanmış bulaşık sularının başında durarak:

-Ey kör nefis, ben bundan fazlasını bulamam, beni özürlü bil, beni fazla üzme... Eğer içmek istersen işte önünde, şu yalakta... der, içmez, nefsiyle böylece savaşırmış.

Mevlâna, böyle bir hocanın, böyle bir terbiyecinin elinde en zorlu oruçlara katlanıyor,

Mevlana’nın hocasına bakışı ahde vefası günümüzde maalesef eksikliklerimizden birisidir. Hocasının ölüm hali gibi halini de mevla inşallah bizlere de nasip eder. Hocası, Mevlana'nın eğitimden sonra Kayseri'ye dönmüş ve ölümüne kadar 9 yıl burada yaşamıştır. "Seyyid hazretlerinin ömrü sona erip de öteki dünyaya hareketi yaklaşınca hizmetçisine bir testi sıcak su hazırlamasını emretti. Hizmetçi, 'Suyu ısıttım' deyince Seyyid, 'O halde git kapıyı sıkıca kapat ve dışarıda, Garip Seyyid dünyadan göçtü diye sala ver dedi. Hizmetçi, 'Ben de ne yapacak, diye başımı ibadethanenin kapısına koyup, gözetledim. Seyyid kalktı, abdest aldı, gusletti, elbisesini giydi, evin bir köşesine kıvrıldı ve 'Gökler ve meleklerde onların hepsi temizdirler. Ey bana bir emanet veren hazır ve nazır Allah lütfedip gel. Bu emaneti benden al. inşallah beni sabredicilerden bulursun' diye bağırdı ve ruhunu Allah'a teslim etti."

Seyyid'in ölüm haberi üzerine matem törenleri tertip edilir. Ölüm kırkı geçtikten sonra bu hususta saygı göstererek ulu arkadaşlarıyla birlikte Kayseri'ye gelir, Seyyid'in kabrini ziyaretten sonra yeniden matem töreni tertip ederler. Tekrar Konya'ya hareket ederler.

“Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlâna Celaleddin-i Rumi hazretleri, 17 Aralık 1273 pazar günü ebedi aleme göçtü.

O, vefat gününe, düğün günü diyordu? Düğün günü manasına gelen Şeb-i Arus’ta, çok sevdiği yaratıcımıza kavuştu.

Rabbim bizleri şefaatine nail etsin İnşallah!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.