Bir pazar günüydü, bahar yeni gelmişti. Türkü eşiyle birlikte kahvaltı ediyordu. Dışarıdan miyavvv sesi geliyordu. Öyle acıklı miyavlıyordu ki! Türkü dışarı çıkıp küçük kediyi görünce eşine seslendi. Eşi de dışarı çıkmış ikisi de, küçük kediciğe baktı. Küçük kedicik rengi koyu sarı ve beyaz bir renkten müteşekkil bir sokak kedisinden başka bir şey değildi. Ama o kadar tatlıydı ki! Onun aç olduğunu düşünerek, Türkü hemen önüne bir tabağın içine süt koymuştu. Kedicik o sütü o kadar güzel bir keyifle içtikten sonra. Türkünün bacaklarına sürtünmeye başladı. Sanki beni alın sizin olmak istiyorum diyordu. Bunun üzerine Türkü kediciği eline aldı. Eşinin gözüne onu eve alalım der gibi bakınca. Eşi ona gülümsedi Türkü’de onu eve almaktan çok mutlu olmuştu. Kedicik artık kendi rengine yakın koyu sarı bir paspasın üzerinde yatıyor. Hoplayıp zıplıyordu. Daha bir iki ay geçmeden, bahçeye bir köpek yavrusu girmez mi. Öyle bir girişti ki! Kedicikle aynı paspasın üstüne konmuşlardı. İkisi de halinden memnundu acaba Türkü ile eşi de köpek yavrusu kabullenecekler miydi. Kim bilir belki de, bu ailenin yeni üyesi olması içten bile değildi. Bahçenin dış kapısı gıcırdadı. Türkü eve gelmişti. Her zaman adını Dilaver koyduğu kedisinin paspasının üzerinde yatmasına alışkındı ama yanında birde küçük misafiri vardı. Yanlarına yaklaştı köpeği kucağına aldı. Okşadı ona da bir tabağa süt koydu, ama bu sefer daha fazla süt koydu. Tabi ki! Artık bir kedisi birde köpeği olmuştu. Eşinin bir şey demeyeceğinden de adı gibi emindi. Sonradan adını Miço koyduğu bir köpeği olacaktı. Köpeğinin rengi de sarı idi.
O kadar uyum içindelerdi ki! Birbirleri ile hiç kavga etmediler. Hani derler ya! Kedi köpek kavgası gibi, onların arasında hiç böyle bir şey yaşanmadı. Bir zaman sonra Türkü’nün beyi birde kulübe almıştı. Hem de ikisi birden kulübede yatıyor. Birbirleriyle oyunlar bile oynuyorlardı. Önlerine ne koysan yerlerdi ama Dilaver kedicik ıspanak yemeye bayılıyordu. Bir gün Türkü arkadaşlarıyla sohbet ederken bunu dile getirmiş. Arkadaşları inanmamıştı. Özellikle bir gün arkadaşlarını çağırdı ve Dilaver kedisinin önüne bir tabak koydu. Tabağın yarısında ciğer diğer yarısında ise ıspanak vardı. Dilaver ıspanağı yedi, ciğere dokunmadan karnı doymuş olmalı ki! Onu yememişti bile. Arkadaşlarının ağzı açıkta kalan Türkü, kedisinin bu ilginç yanının arkadaşlarını şaşırtmasına bayılmıştı. Dilaverin gelmesinden yaklaşık 3 seneye yakın geçmişti. Ancak mahallenin çocukları Miço’yu devamlı taşlayınca Türkü ve eşi Miço’yu şehir dışında bir çiftliğe verdiler. Miço ile devamlı yan yana yaşayan Dilaver önce evin yanına fazla yaklaşmadı uzak durdu. Miço’yu çok özlemişti. Türkü ve eşi önce anlayamamışlardı ama Dilaver kendine bırakılan yemekleri bile yemiyordu. Daha sonra bir gün evlerinin güzel kedisi Dilaver’de Miço’nun döneceği umudunu yitirdiğinden dolayı evi tamamen terk etmişti. Bir daha o mahallede Dilaver’i gören olmadı.