Anayasa referandumu, Milli birlik bildirgesi olması gereken Anayasa’nın varlığına, Yüksek Seçim Kurulunun seçim kanunlarını ihlal ederek yanlış uygulama yapmasına neden olmuştur. Seçim yasalarının apaçık varlığına gölge düşürmüştür. En başta kendisinin uymasını gerekli kılan YSK, topluma cennet vaat edenlerin Türkiye’yi uçuracağız diyenlerin ve kendilerine baskı yoluyla uygulatmak istedikleri yanlışa alet olmuşlardır. Ülkenin bekasını ve gelecekte var olabilecek sorunlarını düşünenlerin bu yanlışa ortak olmaları üzücüdür.
Türkiye’yi uçuracağız diyenlerin, her şeyden önce var olan seçim yasalarına, eşitlik ilkelerine, demokrasiye ve onun kurallarına uyması gereği vardır. Bu gün Arap hayranlığı ile yüzünü batıdan geriye çevirenlerin, söz konusu ülkelerde çalışan vatandaşlarımız dan gelen referandum sonuçlarına bir göz atmaları yararlı olur. Ortadoğu bölgesinde çalışan ve orada iş yapan Türk kardeşlerimizin referandumda kullandıkları oy oranı bile %80 üzerinde Hayır oyu çıkmıştır.
Türkiye’de elde edilen Evet oyu oranı tüm hukuksuzluğa, devlet olanaklarına ve yandaş medya organlarına rağmen %51 Bu bayram edilecek bir oran değildir. Şu gerçeği unutmamak gerekir ki tüm yetkilerin tek adama odaklandığı bir ülke bu varlığını uzun süre yaşatamaz. Dünya gerçeklerini göz önüne aldığınız zaman kafasını kuma gömen deve kuşu gibi olursunuz. Dış dünya ile iyi ilişkiler kurmanız, ticaretiniz, ekonominiz, turizminiz sekteye uğrar. Ülkenin siyasi ve ekonomik gerçekleri ortadadır. Ürettiği üretebileceği kalite ve teknoloji bellidir. Teknolojik ve Bilimsel değerleri dış dünyayla rekabet edecek durumda değildir.
Bütün bunların bilinmesine rağmen inatla dengesi ve freni olmayan tek adam ben olmalıyım anlayışına yönelerek ülkeye sadece zaman kaybettirirsiniz. Böyle bir inatla kendi iktidarını sürdürmeye çalışmak siyaseti de çıkmaza sokar. Ya var olan ekonomik değerlerimizi olduğundan fazla abartarak gösterecek, ya da devamlı gündem değiştirerek dikkatleri saptırma yoluna gidersiniz. Yalana-Hukuksuz uygulamalara başvurarak bir ülke yönetilemez.
Referandum süreci içersinde yapılan hukuksuzluk ve baskı yöntemleri ile oy değiştirme oy çalma olayları, YSK nın uyması beklenen yasal uygulamaları hiçe sayması, siyasi muktedire karşı yaranma çabası sonucunda referandum Uluslar arası sorun haline gelmiştir. Bu sorunlar bütün demokratik ülkelerin kabullendiği ve denetlendiği AGİT raporlarına da girmiştir. Seçim kurullarının şeffaf olmadığı, Temel Hak ve Özgürlüklerin OHAL yasası ile kısıtlandığı, Siyasi muktedirin tekeline girmiş Medya kurumlarının taraf olduğu, Hukukun uygulanmadığı AGİT raporlarında yer almaktadır. Bu yanlışları ısrarla savunmanın ülkemize bir maliyeti olacaktır. Avrupa ile olan ticaretimiz, turizmimiz dış dünya ile olan bağlantılarımız, hatta orada çalışmakta olan Türk işçilerinin varlığı bile tartışma konusu haline gelecektir. Bu referanduma sunulan Anayasa ile ülke yönetilemez ve dünya ile bağlantımızı kuramaz. Uluslar arası yasalara ve değerlere uyulmadıkça ülkeye yararı olmaz.
Tek yol referandumun yasal boyutlara çekilmesidir. Fırsatçı bir yaklaşım sergileyerek ‘’Atı alan Üsküdar’ı geçti’’ demek, Üsküdar’a gitmeye niyetlenirken şemsiyesiz olarak yağmura yakalanmaya benzer. Ülkede yargının bağımsızlığını kaybetmesine yol açar. Ülkede kaos ve kargaşa yaratır. Bu beklenti içinde olan dış düşmanlarımız Türkiye üzerinde yaptırım uygulamaya, taviz koparma yarışına girerler. Pay kapmaya diledikleri bölgelerde üstünlük elde etmek için insanımızı öne sürmeye çalışırlar. Referandum da devlete mal olan maliyet, gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Çay-Kur varlık fonuna devredilerek Araplara döviz borcu karşılığında rehin verilmiştir. Bir kez daha anlaşılmıştır ki, ülke Milli irade ile Uluslar arası hukuk kuralları ile ve Demokratik değerlere bağlı kalınarak Özgürlükleri uygulayarak yönetilmelidir. Sınırlandırılmamış bir irade tarafından yönetilen ülkeler, önce ekonomik sonra siyasi bağımsızlıklarını yitirerek dünya tekellerinin hakimiyeti altına girmek zorunda kalırlar. Türkiye Cumhuriyeti kurtuluş savaşıyla var olan bağımsızlığını bu toprakları şehit kanları ile sulayarak elde etmiştir. Bu var oluşa gölge düşürülmesi kabul edilemez.
Ülkemizde yapılan hukuksuz uygulamalar dünyadaki yerimize gölge düşürmüştür. Yüksek Seçim Kurulu daha önce yapılan seçimlerde uyguladığı yasaları bu gün yapılan seçimlerde uygulamayarak hukuk ihlali yapmıştır. Bu mevcut yasalarımızda da suçtur. Uluslar arası Hukuk kurallarıyla da bağdaşmaz. Seçim kanununun 101. Maddesinde ifade edilen ‘’Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan oy pusulaları geçerli değildir.’’ Maddesini uygulamamakla hukuk ihlali yapmıştır. Yine 98.maddede ‘’Üzerinde ilçe seçim kurulu mührü bulunmayan zarflar geçerli değildir.’’Maddesi ihlal edilmiştir. Yasaların belirlediği kurallar ortada iken Yasaları uygulamakla görevli kurumun bu hatası kabul edilemez.
Toplumu böyle oldu-bittilerle, hukuk ihlalleri ile kamplaştırmak adeta baskı altına alarak yönetmeye kalkmak sonu kötü bitecek ve ülkeye maliyeti olacak günleri doğurur. AGİT ‘’Avrupa Güvenlik ve İşbirliği teşkilatı’’ Hazırladığı rapor referandumun eşit şartlarda gerçekleşmediğini ifade ediyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin çok partili uygulamayı hayata geçirdiği günden beri bu güne kadar ilk kez böyle sert ifadeler içeren raporuyla karşılaşıyoruz. Bu ifadeler Türkiye’nin artık yarı demokrasilerle idare edildiğini gösterir. Türkiye’nin 1950 yılının genel seçimlerinden bu yana güvenilir hukuk kurumlarından biri YSK iken maalesef uygulanan bu hukuksuzluklar ile hem Türk toplumunda hem de dış dünyada tereddütler yaratmıştır.
Bu tereddütleri gidermek siyasi muktedirlerin demokratik değerlere ve hukuk normlarına yeniden dönmesiyle mümkün olur. Yoksa’’ Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye anlayışıyla ülkeyi idare etmeye kalkmak Türkiye’yi kargaşaya sürüklemekten öteye gitmez. Bu çağda güçlü millet, güçlü Devlet güçlü ülke olmanın ilk şartı Uluslar arası Hukuk, Demokrasi ve Özgürlükleri sağlamakla olur. Bu değerleri kısıtlamakla değil.