Rüzgâr akşamüstü o kadar şiddetli esiyordu ki; uğur böceği rüzgârın etkisiyle savruluyordu. O kadar korkmuştu ki! Rüzgârın etkisiyle sanki meçhule gidiyordu. Rüzgârda nefes almakta zorlanıyor, nefes nefese bitap bir şekilde kaderinin çizdiği yolda sonsuzluğa mı sürükleniyordu acaba. Kim bilebilirdi ki! Ölüm kalım savaşı, hayat memat meselesi bir yolda rüzgârın etkisiyle oradan oraya savruluyordu. Allah’tan rüzgâr etkisini yavaş yavaş kaybediyordu.
Uğur böceğini doğduğu yerden bir hayli uzağa savrulmuştu. Onu bir evin önündeki bahçeye kadar getirmişti. Uğur böceği kendinden geçmiş bir halde bir yerde sırt üstü yatıyordu.
O kadar yorulduğu için baygın bir halde, bir domates fidesinin yaprağının üzerinde uzanmış yatıyordu. Domates fidesi yaprağını hafif hafif sallayarak sanki kendisine gelen misafiri ağırlıyordu.
Gecenin karanlığında aygın baygın yatarken, kendine biraz gelse de domates fidesinin yaprağını sallarken gecenin dinginliğinde uyuyakalmıştı.
Güneşin ilk ışıklarıyla gözlerini ovuşturan uğur böceğine, domates fidesinin çiçeği “günaydın hoş geldin bahçemize” derken, yeni kızarmış minik domateste söze karışarak “günaydın” dedi. Uğur böceği domates çiçeğine ve hayatında ilk defa gördüğü minik kırmızı domatese şaşkın bir ifadeyle “günaydın, neredeyim ben ne oldu bana yoksa cennette miyim?” “Yok, yok cennette değilsin. Bu bir evin bahçesi sen kimsin?” “Ben uğur böceğiyim. Ya sen kimsin?” Küçük kırmızı fındık büyüklüğündeki domates “benim adıma minnak domates derler. Çünkü çeri domatesinden daha küçüğüm.” “çok küçüksün ve de çok sevimlisin” domates çiçeği hemen söze karıştı “bende minnak domates olacağım” “ay ne kadar güzel” bu ara yaprağın üzerinde birçok yaprak bitini gördü. Hemen onları yemeye başladı. Yaprak “süpersin böcük benim her tarafımı delik deşik ediyor bunlar.” “artık sizi yaprak bitlerine karşı koruyacağım.” Yaprak hemen söze yeniden karıştı. “Sen öyle yaparsan bende seni her gece yaprağımda ağırlarım. Hatta sen yatarken yaprağımı salıncak gibi sallarım.” “Biliyorum gece o fırtınadan sonra senin yaprağının üzerinde yatarken o kadar huzur buldum ki!” Yaprak söze karıştı. Seni sallarken o kadar hoşuma gittin ki! Senin annen gibi salladım.” “Çok teşekkür ederim; anneciğim” “Hah hah hah bana anne dedi” Hepsi bu söze gülerken, bahçenin sahibi kadın da her günkü gibi bahçeyi gezerek, olmuş minnak domatesleri topluyordu. Hafta sonları iki küçük torunu gelince o minnak domatesleri onlara veriyordu. Çocuklar çok akıllı oldukları için hiçbir bitkiye zarar vermiyorlardı. Hatta babaannelerinin kedisiyle oynuyorlardı.
Uğur böceği geldikten birkaç gün sonra, yine gelmişlerdi. Küçüklerden birisi domates fidesinin önünde durup heyecanla yaprağın üzerindeki uğur böceğine bakıyordu. Belli ki ilk defa uğur böceği görüyordu. Babaannesinin yanına koşa koşa giden çocuk hem kardeşini hem de babaannesini uğur böceğinin olduğu minnak domatesin yanına getirdiğinde uğur böceği hemen bir yaprağın arkasına gizlenmişti. Çocuk arıyor ama bulamıyordu. “Şimdi bir böcek vardı. Çok güzeldi, çok güzeldi diyordu.” Babaannesi ise “oğlum göremiyorum. Nerede, nasıl bir şeydi anlat bakalım.” Kendince o ilginç böceği anlatmaya çalışıyordu. Babaannesi ve diğer kardeşi dikkatle dinlerken, uğur böceği kendisine zarar gelmeyeceğini düşündüğü kadının yanına saklandığı yaprağın yanında çıkıverdi. Çünkü daha önceki gün, kadın uğur böceğini avucuna alıp biraz sevgiyle baktıktan parmağını ucuyla domatesin yaprağının üzerine bırakıvermişti. Çocuk uğur böceğini fark edince “işte orada bak.” İki çocuk çok sevinmişti. Kadın hemen parmağının ucuyla uğur böceğini parmaklarının ucuna aldı. Çocuklara “dokunmadan bakın.” Çocuklar merak dolu bakışlarla izledikten sonra babaanne yeniden uğur böceğini yaprağı üzerine bırakıvermişti. Ara sıra çocuklar geliyor. Uğur böceğini minicik avuçlarına koyması için babaannelerine söylüyorlardı. Babaanneleri onları kırmıyor ama uğur böceğine de zarar gelmesini istemediğinden çok dikkat ediyordu. Çok kısa sürelerle onların avucuna koyuyor. Uğur böceği önce kendini kaplumbağa gibi ürkek olup kıpırdamasa da sonradan yeniden harekete çocukların avuç içleri gıdıklanıyor çocuklar buna çok gülüyorlardı. Zaman akıp gidiyor. Minnak domates, arılar, karıncalar ve de diğer böceklerle çok güzel anlaşıyordu.
Babaanneleri çocuklara aslında biz çocukluğumuzda avucumuza alır. “Uç, uç böceğim. Annem sana terlik pabuç alacak. Şarkısını söylerdik.” Çocuklarla beraber bu şarkıyı beraber söyleyip uğur böceği parmağının ucuna koyup havaya uçurdu. Uğur böceği biraz uçtuktan sonra tekrar domates fidesi üzerine yeniden konarken oda çocukların neşesinden çok mutlu olmuştu.
Uğur böceği domates fidesiyle, babaannenin evinin bahçesinde o kadar güzel, huzurlu ve de çok mutlu yaşıyordu, ta ki kış gelene kadar. Havalar soğudukça minnak domates yaprakları sararmaya başlamıştı.
Uğur böceği minnak domates için endişeleniyor kışın ne olacak diye çok korkuyordu. Havalar iyice soğumaya başlamıştı, minnak domatesin yaprakları sararmaya başlamıştı. Minnak domates ölüyor muydu? Yoksa. Minnak domates hiç korkusu yokmuş gibi davranıyordu. Günlerden bir gün kadın yaprakların sarardığını fark edince, minnak domatesin saksısını kaldırıp içeriye taşıdı. Minnak domates artık ölmeyecekti. Kışın yaşayacağı sıcak bir yer bulmuştu. Bu ara uğur böceği dışarıda kalmıştı. Ne yapsam ne etsem diye düşünürken kadın kahvesini alıp dışarıya çıktı. Sallanan sandalyesine oturup kahvesini yudumlarken uğur böceği de kadının yanındaki sehpanın kenarına kondu. Kadın uğur böceğini sehpanın üzerinde görünce “a sen burada mısın? Seni nasılda unutmuşum. Neyse!” Hemen yerinden kalktı uğur böceğini avucunun içine alıp içeriye götürürken uğur böceği çok mutluydu. Daha sonra kadın minnak domatesin yaprağının üzerine koyduktan sonra “senin yerin burası deyince” daha da sevinmişti. Minnak domates fidesi uğur böceğine “dışarıda kalacaksın diye çok korktum.” Uğur böceği bende sende dışarıda kalacaksın diye çok korkmuştum. “Keşke sorsaydın, evin hanımefendisi kışın bizi hep içeriye alır. İlkbaharda dışarı geri çıkarır.”
Sonra mı? Uğur böceği minnak domates fidesine âşık oldu. Uğur böceği ve minnak domates fidesi mutlu mesut ömürlerinin sonuna kadar yaşadılar.