Mısır piramitler (4. bölüm)

Dilek Özder

Kahire merkezden piramitlerin bulunduğu Gize (Giza) bölgesine gidiyoruz. Mesafe oldukça uzun merkeze, yol boyunca Nil nehrinin yakınlarından geçerken çok güzel manzaralarla karşılaşıyor, ancak Nil’den uzaklaşınca az önce görmüş olduğumuz manzaralara sahip ülkenin yerini bambaşka bir ülke manzarasının aldığına tanık oluyor ve kendimizce şaşkınlık yaşıyoruz.

Bizi şaşırtan; bizim tarih kitaplarımızdan öğrendiğimiz, belgesellerde izlediğimiz ya da filmlere konu olacak kadar gizemli ve sırrı hâlâ çözülememiş piramitlerin bulunduğu ortamdaki çevrenin görüntüsü, kıyı mahallelerde terk edilmiş evlerin ortasında, hatta sanayi bölgesinin içinde bir yer olması oluyor. Çocukluk aklımda kalan piramitlerin, Nil nehrinin kıyısında çok görkemli, bakımlı ve muhteşem bir mimari ortam içinde olduğuydu oysa.

Tabii ortamın böyle olmasının nedeni; UNESCO tarafından Dünya Miras Listesinde Antik Dünyanın yedi harikasından biri olarak belirlenen Piramitlerin bulunduğu bölgede hiçbir yeni inşaat yapımı, tadilatı ve ya yıkımına müsaade edilmediği yani sit alan olarak kabul edildiği için bölgenin var olan şekliyle muhafaza edilmiş olmasından kaynaklandığını öğreniyorduk.

Bu düşüncelerle ulaştığımız adını Başkent Kahire’nin semti olan GİZE’den alan bazı yerlerde adı GİZA diye de geçen Meşhur GİZA Piramitleri'ne ulaştık. Giza Piramtleri'nin çevresi çok yüksek olmayan taş duvarlarla çevrilmiş bir arazinin için de bir alanda yer alıyordu.

Biz içeri girebilmek için giriş kısmında birçok kişinin çalıştığı bilet gişelerinden biletimizi aldık. Çok turist olmasına rağmen işler hızlı ilerliyor. Çünkü turlarla gelenlerin operatörleri biletlerini aldıkları için kuyruk oluşmuyor. Biz kendi imkânlarımızla burada bulunduğumuz için gişe memuruyla da tabi biz muhatap olduk. Türkiye'de öğrenci olmamdan dolayı aldığım müze ve ören yerlerinde geçerli uluslararası kimlik kartımı gösterdiğimde direkt bana yaşım soruldu. (En sevmediğim soru) çünkü otuz beş yaş üstü öğrencileri öğrenci olarak kabul etmiyorlar maalesef. Oysa kabul edilmiş olsaydı yarı yarıya indirimli giriş sağlayacaktım. Bu arada girişlerde hiçbir şekilde nakit te kabul etmiyorlar illa ki kredi kartı. Gidecek arkadaşlara bunu da bilgi olarak aktarmış olayım.

Biletlerimizi aldık, kartlı geçiş sisteminden okutarak muhteşem bir görüntüyle karşı karşıya geldik. Dünyanın 7.Harikası Piramitlerin en büyüğü KEOPS tüm ihtişamıyla işte karşımızda. Büyülenmiş gibi dalıp bakarken, heyecandan kalbimin atış sesleri, sanki piramidin duvarlarına çarpıp geri geliyor ve herkes tarafından da duyuluyordu, tam bu düşünceler içindeyken, sanki o rüya aleminden beni çıkarmak için özel planlanmışçasına, birden biri seslendi.

Evrensel dil diye bir şey var ya hani, durum da aynen bu oldu o an. Anlamadığımız bir dille seslenenlerin, bize seslendiklerini anlayıp üstüne, bizim de kendi dilimizle karşılık vermemiz. Bir genç kız grubu, hızlı bir şekilde -dillerini anlamasak da- beden dilinin vücut bulmuş haliyle, bizlerle fotoğraf çekinmek istediklerini söylüyorlardı. Çok şaşırdık elbette, neden bizle fotoğraf çekinmek istiyorlardı ki, kırmadık elbette, biz ünlü birileri sanmışlardı belli ki çünkü bizlerle daha fazla fotoğraf çekinmek için bir birleriyle de yarış halindeydiler. Kaç kişiyle fotoğraf çekindiğimi hatırlamıyorum, toplu fotoğraflarımızı da unutmayacağım. Üstüne bir de hiç bir iletişim kurmadan sanki yıllardır tanışıyor gibi gülücükler, el sallamalarla ayrılıyorduk bir birimizden. Farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde doğmuş büyümüşte olsan, cümlelerde bir birini anlayamasan da, insan olmanın en öncelikli gereği bir birine saygı, hoşgörü ve elbette iyi niyet.

Yavaş yavaş biz de piramidin yakınına doğru gidip taşların nasıl yerleşmiş olduğunu hala sırrı çözülememiş olsa da merak içinde inceliyor o bölgede geziniyorduk. Satıcıların yoğun bir şekilde turistlere şarj ettiğini tekrar hatırlattıktan sonra, boş bulunup merkezde almayı unuttuğumuz puşileri buradan alsak mı? Gafletinde bulunduk ve aldık ta üstüne. Aldığım an genç bir mısırlı, satıcının elinden puşiyi alıp böyle takacaksın diyerek başıma puşiyi sarmaya başladı. İşi bitince de 'Bak nasıl oldu?' diye elimden telefonu alıp fotoğrafımı çekti. Sonrasında da 'Şöyle de çekelim, böyle de çekelim vs.' gibi birçok fotoğraf çekiminden sonra kurtulmaya çalışsan da bir türlü kurtulamamanın zorluğunu ilk ve son kez orada yaşadım.

Piramitlerin bulunduğu Giza bölgesinde ilerledikçe biz de fayton olarak adlandırılan at arabalarını, develeri ve normal küçük üç tekerlekli motosiklet tarzı araçları ve başlarında seyir tepesi denen yere taşımak isteyen sahiplerinin nidalarını duyuyoruz.

Pazarlık olayının en yüksek fiyattan başlayıp neredeyse yarısından aza indiğini de yaptığımız pazarlık sonrası ödediğimiz parayla seyir tepesine gittiğimiz de anlamış oluyoruz. Bizim faytonumuzun sahibi Hasan ve 5 çocuk babası evini bu şekilde geçindirmeye çalışan çok iyi niyetli bir insan. İngilizcesi de sürekli bu bölgede çalıştığı için oldukça iyi.

Bizi sadece seyir tepesine götürmekle kalmıyor, seyir tepesinde sanki piramitlere dokunuyormuş gibi birçok fotoğrafımızı da çekiyor, ayrıca o da bizimle fotoğraf çekinmek istediği için, onunla da birçok fotoğrafımız oluyordu. Tüm günümüzü alan Piramitlerdeki gezimiz bu şekilde sonuçlanmış oldu. Ancak Piramitler bizim gezmiş olduğumuz sadece Giza Piramitleriyle bitmiyordu.

Ayrıca Kahire çıkışında Sakkara bölgesinde de mevcut olan ve henüz yeni bulunmasına rağmen daha eski antik tarihlere dayanan piramitleri de başka bir gün Kahire’den ayrılırken ziyaret etme şansı bulduk. İkisi arasında kıyaslama yapmam gerekirse Sakkara'daki piramitlerin daha düzenli ve mimari olarak çok daha güzel kalıntılardan oluştuğu oldu. Sonrasında piramitlerin birçok bölgede daha bulunduğunu öğrendim. Buradan çıkarttığım sonuç Antik Çağda krallar ve kraliçeler için bu şekilde mezarlar hazırlandığı ve asırlar sonra bu mimarilerin dünya harikası oldukları oldu.