GİRİŞ
105 yıl önce 30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı Devleti mağlup, yorgun ve bitik bir hâlde Mondros Mütâreke’sini imzalayarak savaştan çekilmişti. Bu bağlamda konu ile ilgili olarak üç bölümden ibaret bir makale dizisinin okuyucularla paylaşılması planlanmıştır. Bu üç bölümlük makale dizisinin bugünkü (ilk) bölümünde Mütâreke’ye uzanan süreç okuyucularla paylaşılacaktır.
TERSİNE DÖNEN İBRE…
1918 yılı güz başında Müttefik Devletlerin Batı Cephesi, Kuzey İtalya Cephesi, Selanik Cephesi ve Filistin Cephesinde başlattıkları taarruzlar sonucu Merkezî Devletler tutunamayarak sırasıyla Bulgaristan (29.10.19198), Osmanlı İmparatorluğu (30.10.1918), Avusturya (03.11.1918), Almanya (11.11.1918) ve Macaristan (18.11.1918) peş peşe mütâreke [1] imzalayarak savaştan çekilmişlerdir.
TEHLİKELİ VE KRİTİK DURUM…
Makedonya Cephesindeki Müttefik Kuvvetlerin Bulgar kuvvetlerini mağlup ederek Selanik’e girmesinin ardından Bulgaristan’ın 29 Eylül 1918 tarihinde savaştan çekilmesi üzerine, Almanya ile karadan bağlantısının kesilmiş olması nedeniyle Osmanlı Devleti’nin Trakya sınırları ve Çanakkale mevzileri savunmasız kalmıştı. Bulgaristan’daki İngiliz Generali Milne komutasındaki 8 tümen ve 1 tugaylık kuvvete karşı Doğu Trakya ve Gelibolu’daki Türk kuvvetleri 7-8.000 asker civarındaydı.
General Frenchet d’Esperey komutasındaki Müttefik Kuvvetlerin önce Trakya’yı, ardından da İstanbul’u işgâl etmesini engelleyecek bu bölgede yeterli kuvvet yoktu. Filistin Cephesi’ndeki Nablus Muharebesi’nde yaşanan ağır yenilgi ve ardından yaşanan bozgunun ardından Toros Dağları’nda bile savunma imkânı kalmamıştı.
Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi, sadece Osmanlı Devleti’nin değil, aynı zamanda Balkan cenahından yapılacak bir Müttefik taarruzu sonucu Avusturya’nın ve dolayısıyla da Almanya’nın bekâsını tehlikeye sokacak nitelikteydi.
TALAT PAŞA’NIN YURTDIŞI İZLENİMLERİ
Talat Paşa başlangıçta Osmanlı Devleti’nin müttefikleriyle ortak hareket etmesi hâlinde, kendisi için daha uygun ateşkes şartları elde edebileceğine inanıyordu. Bu düşünceyle Eylül ayında Almanya ve Avusturya’ya giderek iki devletin yetkilileriyle bu konuyu görüşmüştü. Talât Paşa, Eylül ayında Berlin’e ve dönüş yolunda da Sofya’ya yaptığı ziyaretlerde Müttefiklerin savaşı kazanamayacağını yakından görmüştü.
Talat Paşa 27 Eylül’de İstanbul’a döndüğünde Bulgaristan’ın mütâreke için Fransızlara başvuracağı haberini alınca, Osmanlı Hükûmetinin de mütâreke istemek zorunda olduğunu anlamakta gecikmedi. Nitekim 29 Eylül’de de Bulgaristan, Sofya Mütârekesi’ni imzalayarak savaştan çekildi.
Talât Paşa’nın mütârekenin zarûretine inanması sadece çöken Makedonya Cephesi sonucu Bulgaristan’ın mütâreke cihetine gitmesi değil, Yıldırım Ordularının Filistin Cephesi’nde yaşadığı hezimetten de kaynaklanıyordu.
OSMANLI HÜKÛMETİ’NİN MÜTÂREKE İSTEĞİ…
Gerek Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi gerekse de Filistin Cephesinde yaşanan bozgun nedeniyle mevcut vahim gelişmeler üzerine Osmanlı Hükûmeti 5 Ekim 1918 tarihinde (Irak Cephesindeki Kutü’l Amâre Kuşatması sonucu 2 Nisan 1916 tarihinde komuta ettiği 6. İngiliz-Hint Tümeni ile birlikte teslim alınarak esir edilen ve Büyükada-İstanbul’da esir olarak gözetim altında tutulmakta olan) İngiliz Generali Townshend aracılığıyla Wilson İlkeleri [2] çerçevesinde mütâreke isteğinde bulundu ve temaslara başlandı.
Not: Devam edecek.
SONNOTLAR:
[1] Mütâreke, silah bırakışması ya da ateşkes antlaşması devletler hukukuna göre, kesin barış antlaşması yapılıncaya kadar yürürlükte olabilecek bir belgedir. Bunun iki şekli mevcut olup, bunlardan birincisi: (İngilizce “ceasefire” anlamındaki) ateşin kesilmesi ki, bölgesel muharebe yerinde yaralıların ve ölenlerin kaldırılması gibi bazı zorunlu durumlar karşısında savaşı kısa bir süre durdurmak, ikincisi ise (İngilizce “armistice” anlamındaki) mütâreke yahut silah bırakışması ise hukukî bakımından bazı kuralların belirlendiği bir uygulamadır.
[2] Wilson Prensipleri: 1913-1921 döneminde iki dönem üst üste ABD Başkanı olarak görev yapmış olan Woodrow Wilson (1856-1924)’ın 8 Ocak 1918 tarihinde ABD Kongresi'nde yaptığı konuşmada bahsettiği ilkelere verilen addır. “On Dört Madde” olarak da anılan bu 14 İlke ya da 14 Madde olarak da ifade edilen bu ilkeler/prensipler ABD'nin I. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmasını istediği dünya düzenine ilişkin görüşlerini ifade eder. Bahse konu konuşmada ifade edilen maddeler şunlardır:
1. Barış görüşmeleri kamuoyuna açık olarak yapılmalı ve görüşmeler sonunda varılacak antlaşmanın hükümleri de yine açık olmalı, gizli antlaşmalara da son verilmelidir.
2. Denizlerin, karasuları dışında kalan bölümleri, uluslararası antlaşmaların gerektirdiği özel durumlar hariç savaşta ve barışta herkesin özgür ve serbest kullanımına açık olmalıdır.
3. Ekonomik engeller olabildiğince kaldırılmalı, ticaret serbestisi ve fırsat eşitliği sağlanmalıdır.
4. Ulusların silahlanması, iç güvenliğin gerektirdiği en alt düzeylerde olmalı ve bu konuda da yeterli garantilerin verilmesi sağlanmalıdır.
5. Tüm sömürgecilik iddiaları, ilgili halkların çıkarlarını ve egemenlik taleplerini dikkate alacak şekilde eşitlikçi ve hakkaniyete uygun düzenlemelere tâbî tutulmalıdır.
6. İşgal altındaki Rus toprakları boşaltılarak, Ruslara kendi kurumlarını seçme hakkının tanınması sağlanmalı ve onlara istedikleri/ihtiyaç duydukları her türlü yardım yapılmalıdır.
7. Belçika toprakları boşaltılmalı ve bu devletin ulusal egemenliği yeniden kurulmalıdır.
8. 1871 yılında Almanya’ya geçen Alsas-Loren, Fransa’ya iade edilmelidir.
9. İtalya’nın sınırları millî esaslara göre yeniden çizilmelidir.
10. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içindeki halkların özerk gelişmeleri sağlanmalıdır.
11. Romanya, Sırbistan ve Karadağ toprakları boşaltılmalı, Sırbistan’ın denize çıkışı sağlanmalıdır. Tarihî iddiaları ve millî bağları dikkate alınarak çizilecek sınırları içinde Balkan devletlerinin dostça ilişkiler kurmaları sağlanmalı, siyasî ve ekonomik bağımsızlıkları ile toprak bütünlükleri uluslararası güvence altına alınmalıdır.
12. Osmanlı İmparatorluğu’nun, nüfusunun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölümlerinde Türk egemenliği güvence altına alınmalı; İmparatorluk sınırları içindeki diğer ulusların yaşam güvenlikleri ve özerk gelişimleri sağlanmalıdır. Çanakkale Boğazı, uluslararası güvenceler altında tüm gemilere ve ticarete sürekli olarak açık hâle getirilmelidir. 13. Polonyalıların yaşadığı topraklarda, denize açılımı olan, siyasal ve ekonomik bağımsızlığı ile toprak bütünlüğü uluslararası antlaşmalarla güvence altına alınmış bir Polonya Devleti kurulmalıdır.
14. Özel antlaşmalarla, küçük, büyük tüm devletlerin siyasî bağımsızlıklarını ve toprak bütünlüklerini karşılıklı olarak güvence altına alacak bir uluslar birliği kurulmalıdır.
KAYNAKLAR:
AKANDERE, Osman; “Mondros Görüşmelerinde Bir Arabulucu: İngiliz Generali Townshend’in Mondros Görüşmeleri Öncesi Üstlendiği Arabuluculuk Rolü”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt: 20, Sayı: 40.
ARMAOĞLU, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1914-1990), Cilt: I (1914-1980), 8. Baskı, Türkiye İş Bankası Yay., Ankara 1992.
ARI, Kemâl; I. Dünya Savaşı Kronolojisi, Gnkur. Bsmv., Ankara 1997.
KAYMAZ, İhsan Şerif; “Wilson Prensipleri ve Liberal Emperyalizm”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XXIII, Sayı: 67-68-69, Mart-Temmuz-Kasım 2007, http://atam.gov.tr/ wilson-prensipleri-ve-liberal-emperyalizm/, Erişim Tarihi: 10.11. 2013.
OKYAR, Fethi; Üç Devirde Bir Adam, (Yayına haz.: Cemal Kutay), Tercüman Tarih Yay., İstanbul 1980.
PAKSOY, İrfan; Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2018.
URAL, Selçuk; Dünya Savaşı Sonrası Türkiye’deki Almanların İadesi, Güneş Vakfı Yay., Erzurum 2005.