Azerbaycan’da Muğam (makam) sanatının tarihi çok-çok kadimlere dayalıdır. Dünya Rönesans’ının Şiir Piri, büyük şair, mütefekkir, bilim adamı, dünya şirinin Güneşi - Nizami Gencevi’nin Hamse (Beşlik) eserlerinde muğam nefesi apaydın işitilmektedir. Özellikle XII-XV. yy.da muğam sanatımızın izleri Orta Çağlara ve XX. yy. evvellerinde parlamaya başlıyor. El adetlerimizde, toy ziyafetlerimizde Muğamlarımız ve Aşık sanatı devamlı ifa olunmuş ve halkımızın hafızalarına ebediyen yerleşmiştir. Ta kadimlerde de toy ziyafetleri muğamsız ve sazsız geçmemiştir. Fakat Muğamlarımızın dünyaya açılması büyük Üzeyir Hacıbeyli’nin muhteşem “Azerbaycan Halk Musikisinin Esasları” Fundamentals kitabında notaya aktarılmasıyla halkımızın manevi yaşamına ebediyen yerleşmiştir. Özellikle 1907 yılında yazmış olduğu ve Orta Doğu ve Asya ülkelerinde ilk defa eks-sedaya neden olan “Leyli ve Mecnun” operası ayrıca bir tarihtir. Çünkü bu operanın yaratılışı sayesinde Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve başka Doğu ülkelerinde de opera eserleri ilk defa yazılmaya başlıyor. Ve böylece Muğam sanatımız opera türünde dünyaya açılmış bulunuyor.
DİKKAT, MİLLİ MÜZİĞİMİZİ ÇALIYORLAR
Muğam sanatının ikinci yükselişi, Haydar Aliyev Fondu’nun yaratıcısı ve teşkilatçısı, Cumhurbaşkanının Birinci Yardımcısı, UNESCO ve İSESCO’NUN İyi Niyet Elçisi, Mehriban Aliyeva’nın olağanüstü gayretleri sayesinde dünya halklarına tanıtılmıştır. CD’lere yazılarak UNESCO üzerinden dünya halklarına yeniden tanıtıldı ve UNESCO’da kayıt altına alınmıştır. Bu halkımızın milli hazinesinin korunması açıdan büyük zaferimiz sayılıyor. Hala 1918 yılında bazı Ermeni hırsız müzisyenleri Ü. Hacıbeyli’nin “Arşın Mal Alan” operetini çalarak kendi adlarını vermişler ve Amerika kıtasında şehirleri dolaşarak milli musikimizi kendilerinindir, diye tanıtmışlar. Bunu duyan besteci Ü. Hacıbeyli Sovyetler Birliği Genel Sekreteri Stalin’e açık mektup yazarak Ermenilerin onun eserini çaldıklarını ve ona yardım etmesini rica etmiştir. Stalin, Hacıbeyli’ye cevap yazmıştır (bu mektuplar Bakü’de, Ü. Hacıbeyli’nin ev Müzesinde korunmaktadır). Ve Stalin 1945 yılında özel karar alıyor ve bestecinin bu harika “Arşın Mal Alan” operetini film olarak yaptırır ve kısa zamanda bu şahane operet dünya ekranlarında gösterime giriyor. Ayrıca Ermeni müzisyenleri zamanla milli muğamlarımıza da el atmışlar. Örneğin, ünlü Ermeni bestekarı, Aram Haçaturyan ile 1968 yılında Bakü’de buluştum ve “Edebiyat ve İncasanat” gazetesi için mulakaat yazdım. Kendisi Garabağ doğumludur ve açık itiraf etti ki, “Gayane” balesinde Azerbaycan halk musikisinden geniş yararlanmışım, hatta Azerbaycan halk dansı “Uzundere”yi aynen kullandım. Yazı gazetede de basıldı.. Onun bu açık söyleyişi o yıllarda baya tartışıldı. Fakat kendisi açık aşikar ifade etti. Bunu bütün bestekarlar biliyorlar. Fakat vahim olay şu ki, pek çokları milli muğamlarımızı çalıyor ve Ermeni müziği olarak demeç veriyorlar. Hatta Ankara TRT Radyo Korosu da milli musikimizi ele alıp, Anadolu ezgileridir, diye yanlış yapıyorlar. İşte bu sahtekârlıktır, ikiyüzlülüktür, hırsızlıktır, bu kadar.
USTA MUĞAM İFACILARI ŞEREFİMİZ SAYILIYOR
Haydar Aliyev Fondü’nün muğamlarımızı koruması tarihi bir olay gibi değerlendirmeliyiz. Her bir müzisyen, müzikolog, besteci milli muğamlarımızı göz bebeği olarak korumalılar. Azerbaycan’da usta kuşak (1905-1950, H. Sarabski, Zülfi Adıgözelov, S. Şuşinski ve b.), fenomen devamcıları (1950-1980, H. Şuşinski, Y. Memmedov, A. Aliyev, S. Gadimova, T. İsmayılova, G. Askerov ve b.); bizim kuşak (1980 ve günümüze dek; A. Babayev, R. Muradova, Ş. Alekperova, G. Hasanova, Z. Hanlarova, C. Akberov, G. Guliyeva, S. İsmayılova, B. Mirzeyev, N. Memmedova, M. İbrahimov, İ. Ahmedov ve daha nice nice muğam ustalarımız vardır ki, milli muğam sanatımızın incileri sayılırlar. Buraya yeni nesil muğam ifacılarımızı da eklemek gerekiyor. Kim bunlar dersiniz? Haydar Aliyev Fondü’nün iki yılda bir organize ettiği muğam yarışmasının galipleriler. Sesler pırlanta gibi, bir birinden tatlı, bir birinden güzel genç muğam ifacıları kuşağı hakkında konuşmak isterim.
AMATÖRLÜKTEN PROFESYONELLİĞE YÜKSELMELİYİZ
Az. TV Devlet kanalı yeni-yeni programlar hazırlıyor ve halkımızın ta kadimlerden günümüze dek insanlarımızın kalbinde, ruhunda ebediyen yaşayan muğam sanatını aralıksız tebliğ ediyor. Bunu taktirle alkışlıyoruz. Ve her defasında yeni programlar üretiliyor, böylece muğam musabigesi galipleri çeşitli muğamları ifa ederek kalplerimizi afsunluyor. Özellikle bestekar, Devlet Sanatçısı, Ü. Hacıbeyli Ev Müzesi Müdürü, Serdar Ferecov bu alanda olağanüstü gayret sarf ediyor. “Yaşayanlar, yaşatanlar”, “Seadat”, “Ovgat” ve bg. Programları yurt dışında yaşayan soydaşlarımız zevkle izliyorlar. Postama, Hollanda, İsveç ve Almanya’dan övgü dolu mektuplar geliyor. Türkiye’de ise Az. TV, özellikle “Medeniyet” kanalı merakla izlenmektedir. Öten yılı okurlardan eleştiriler de alıyordum ve bu eleştirileri okurlarla da paylaşmayı zaruri hesap ediyorum. Son altı ay sürecinde izlediklerimden söz edelim. Son kuşak muğam ifacıları zaman zaman muğlarımıza “yeni eklemeler” yapıyorlar ki buna izin vermemeliyiz. Örneğin, Feramez isimli İran vatandaşı Bakü’de peyda olmuş ve muğamlarımıza Fars aksanı (zenguleleri), fars nefersi ekliyor ki bu vahim olaydır. Öten yazılarımda olayı köşemde eleştirdim. Fars halk müziği ile Azerbaycan muğamları arasında bazı armonik benzemelerin olduğunu Azerbaycan musikisinin Piri, deha Üzeyir Hacıbeyli hepimizden daha iyi biliyordu. Ve notaya aktarırken öyle şahin kutbundan bakarak muğamımızı inceliyor ve notaya eklişyor ki, bizim muğamlarımızın ruhunda Fars müziğinden alamet yoktur. Bu şahıs, Fars kökenli İran vatandaşı ne amaçla, ne maksatla bunu yaptığına anlam veremiyorum? Ayrıca orta sesi olan şahıs mahnılarda Azerbaycan zengülesi değil, Fars havasını, nefesini, zengülesini ekliyor milli muğamatımıza? Bu milli halk musikimize ve milli manevi değerlerimize indirilen darbedir. Devlet buna nasıl imkân yaratır? Az. TV devlet kanalı değil mi? Ve Azerbaycanlı olmayan bu şahıs neden milli musikimize zarar veriyor? Neden muğamlarımızı Farslaştırır? Bu konu kadim Türkistan’ın Sincan bölgesinde Çinlilerin Uygur Türklerini asimle etmesine eşdeğerdir. Ve bu şahıs durdurulmalıdır. Ve hemen tedbir alınmalı, bu adamı devletin Az. TV kanalına çıkmasına izin verilmemelidir. Bu vahim bir olaydır.
DEVLETİMİZ MUĞAM SANATINA DESTEK VERİYOR
Ayrıca genç muğam ifacılarımız da muğamla alay etmemelidir (şimdi isim vermiyorum, fakat böyle devam ederlerse isimlerini açıklayacağım). Pek çokları sanki kaşlarıyla okuyorlar. Okurken kaşlar sağa-sola büzülüyor, sert el-kol sahte hareketleri iğrençtir, sunidir, sahtedir. Sahne eğitimi dersi almaları şarttır. Şiirler ezber değil, önlerindeki metne bakıyorlar, çok ayıp. Ünlü ustalar - Sara Kadimova, Şövket Alekberova, Rubaba Muradova, Han Şuşinski bunu yapmıyordu. “Haric Seğah” muğamına sesi uymayan, sesi yükselmeyen - nasıl okuyor? Ve ya okurken yüzdeki çirkin yüz ifadesi hiç de etik değil. Hiç kimse muğam sanatımıza ve şarkılarımıza yeni renk, yeni ştrik (bozucu eklemeler) getirmemelidir. Az. TV-hiç bir denetim sankiğ yoktur. Zayıf sesler ekrana bırakılmamalı. Çünkü dünyanın gözü ekranımızdadır. Gençler sahne etiği, sahne estetiği, sahnede duruş, diksiyon gibi dersler almalılar. Çünkü SANAT – devlet işidir ve devletimize bir daha sesleniyorum. Milli muşam sanatına zarar veriliyor; gençler önlerine metin koymamalılar. Şiirler ezber okunmalı, şiirim mana ve amacı doğru vurgulanmalıdır; devletin Az.TV kanalı bu adamlara, eğitimi zayıf kişilere kapılarını açmamalıdır.
Sonuçta milli değerlerimize zarar veriliyor; sanatçılar etik ve estetik yönden ekranda fakir, yoksun, eksik kalıyorlar; milli manevi değerlerimiz olan muğamlarımız-şerefimiz ve onurumuzdur, her soydaşımızın milli muğamlarımıza sahip çıkmaları şarttır.
Yurtiçi ve yurtdışı soydaşlarımız bundan hem rahatsızlar, hem de şikâyet ediyorlar.