Nasibinde yoksa dayak bile yiyemezsin

Esra Alkan

Sabır saadeti ebedi kalır, sabır kimde ise o nasip alır.

Değil yıldız, gökyüzü de kaysa nasibinde yoksa nafile.

Ne kadar hesap yaparsanız yapın, hesapta olan değil nasipte olan gelir başınıza.

AIIah nasip etmeyeceği bir şeyi hayaI ettirmez.

Olası varsa olurdu, nasiple kavga edilmez.

Gelin bindi deveye, gör kısmeti nereye.

Balı, parmağı uzun yemez; kısmetlisi yer.

Hayatınızda mutlaka bir kez bu sözlerden birini ya duymuş ya da kullanmışsınızdır.

Peki nedir kısmet, nasip?

Kısmet, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen olaylar için kullanılır.

Nasip ise kesinlikle gerçekleşecek olan, ancak kime, ne zaman, nasıl düşeceği belli olmayan şeyler için söylenir.

Uyumadan önce "Sabaha ya kısmet.." dememizde, 'Uyuyup da bir daha uyanmamak var.' hikmeti; her sabah uyandığımızda "Ya nasip.." dememizde ise o günün rızkı için çalışmanın yanı sıra ‘Bakalım ölüm bugün kimin kapısını çalacak?’ sorusu vardır. 

Nasip denince Tıkandı Baba kıssasını hatırlatmadan geçemeyeceğim…

Sultan Mahmut Han, bir gün tebdili kıyafet çarşı pazar dolaşıyormuş. Biraz soluklanmak için bir kahvehaneye girmiş. Herkes çaycıya “Tıkandı Baba” diye hitap ediyormuş. Bu durum Sultan Mahmut’un dikkatini çekmiş ve adamı çağırtıp neden böyle seslendiklerini sormuş. Tıkandı Baba başlamış anlatmaya:

“Bir gece bir rüya gördüm. Rüyamda herkesin bir çeşmesi vardı ve hepsi bolca akıyordu. Benim de çeşmem vardı ama onlarınkine göre daha az akıyordu. Ben de çeşmemin onlarınki kadar akmasını istediğim için elime bir çomak aldım ve başladım çeşmeyi karıştırmaya. Derken çomak kırıldı ve suyum artık damlaya damlaya akmaya başladı. Sonra onlarınki kadar akmasa da eskisi kadar aksın diyerek kurcalamaya devam ettim ve çeşme iyice tıkandı. Sonunda hiç su akmamaya başladı. O rüyadan sonra hangi işe elimi atsam kısmetim bağlanıyor. Ben de burada çaycılık yaparak geçinmeye çalışıyorum.” demiş.

Padişah saraya döndükten sonra bu adama her gün bir tepsi baklavanın götürülmesini ve her dilimin altına bir altın koyulmasını emretmiş. Ertesi gün askerler her diliminin altında bir altın bulunan tepsiyi Tıkandı Baba’ya götürmüşler. Tıkandı Baba tatlıyı alıp evine giderken aklına tatlıyı satıp evin ihtiyaçlarını karşılama fikri gelmiş. Her gün gelen baklavaları satıp geçimini kıt kanaat sağlamaya çalışmış.

Bir ay sonra çaycının durumunu merak eden Sultan, tekrar kahvehaneye gitmiş. Tıkandı Baba’yı yine çaycılık yaparken görünce şaşırmış. Baklavaları ne yaptığını sormuş. Tıkandı Baba baklavaları satıp geçimini sağladığını söyleyince Sultan “Fesüphanallah” diyerek kahveden çıkmış, askerlerine;

“Bu adamı alın, doğruca beylik arazilerden birine getirin. Eline bir kasnak verin ve atabildiğince uzağa atsın. Kasnağın düştüğü yer ile bulunduğu yer arasındaki araziyi ona verin.” demiş.

Askerler, Tıkandı Baba’yı alıp araziye götürmüşler. Bir kasnak verip “Atabildiğin kadar uzağa at. Sultan Mahmut Han, attığın yer ile bulunduğun yer arasındaki araziyi sana verecek.” demişler. Heyecandan tir tir titreyen adam kasnağı kaldırdığı anda kasnak arkasına düşmüş. Askerler durumu Mahmut Han’a bildirmişler.  Bunu duyan Sultan Mahmut Han “Tıkandı Baba’yı bana getirin.” demiş. Sultan, Tıkandı Baba’yı yanına alarak hazine dairesine götürmüş.

“Eline bir kürek al, daldır altınlara. Alabildiğin kadar al, hepsi senindir.” demiş. Heyecandan ne yapacağını şaşıran Tıkandı Baba küreği eline alır almaz daldırmış altınların içine. Geri çektiğinde küreği ters daldırdığını ve tek bir altın bile alamadığını gören Sultan Mahmut Han o meşhur sözünü söylemiş:

“Vermeyince mabut, neylesin Mahmut!”

Niyetiniz nasibiniz olsun…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.