Ne için teşvik!

Selami Mutlu

Türkiye ekonomisi, çift haneli işsizlik çift haneli Enflasyon faiz ve kur artışlarıyla boğuşuyor. Zam üstüne zam geliyor. Cari açık, bütçe açığı gibi ikiz açık baş göstermiş durumda. Önlem olarak yapılması çözüm olarak önerilen tek şey teşvik. Amaç mevcut yaşanan krizi kendi yandaşlarına kaynak aktarma mekanizmalarını teşvik adı altında sunma kurnazlığı ile kaynak aktarmak. Devletin ve milletin sahip olduğu tüm Milli varlıklar yok pahasına satılıyor. Şeker fabrikaları gibi döviz getirisi olan üretim ve istihdam kaynakları yok ediliyor.

Döviz getirisinin açık pozisyonuna sahip 23 bin orta ve küçük ölçekli firmaların dövizle borçlanmalarına yasak getirildiğini söyleyen Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Şimşek azar işitiyor. İstifası engelleniyor. Hürriyet gibi artık kurumlaşmış bir medya grubu satışa zorlanıp, üstelik Ziraat Bankası gibi devletin finansörlüğünde ki bir bankadan 700 milyon dolar verilerek iktidara yakınlığı ile bilinen Demirören Grubuna devri sağlanıyor.

Bütün bunları neden yapıyorlar? Siyasi kurnazlıklarının gereği, seçim öncesi kendilerine taraf yaratmak. Teşvik adı altında kendi kurguları olan mekanizmalarının işlerliğini sağlamak için. Atlatmak istedikleri ekonomik kriz bu tür palyatif tedbirlerle atlatılabilir mi? Şayet açıklanan teşvik paketi istihdam yaratacak üretimi artıracak gelişmeleri getirecekse buna diyeceğimiz yok. Ancak teşvik paketi açıklanır açıklanmaz faizlerde ve piyasalarda artışlara neden oluyorsa böyle teşvik paketleri Kamuyu zarara soktuğu gibi sorun çözücü olduğu da görülecektir. Önceden verilmiş olan teşviklerin getiri sağlamadığı gibi.

Biri kalkıp size “300 koyun vereceğim al sana teşvik” diyor. Bir diğer siyasi muktedir “Önceki teşvik” olmadı “Al sana süper teşvik” diyor. Kendilerince fazlaca ısınan ekonomiyi soğutmak amaçlı ama sorun giderilemiyor. Bir siyasi muktedir kalkıp “Dolar düşecek dolar alanın eli yanar” diyor. Ancak döviz artışları hızla devam ediyor. Piyasalarda artışlarda dur durak yok. Teşvik adı altında alınan tedbirler sonuç vermiyor. Türkiye zaten gırtlağına kadar dolara bürünmüş vaziyette. Üstelik Türk lirasının satın alma değeri iyice zayıflamış durumda. Devlet bile mega projelerini dolar üzerinden ihaleye çıkarıyor. İthalatın ve ihracatın dolar üzerinden. Vatandaş zaten zorda bir avuç dolar zengini bunun nemasını yer durumda. Nemalananlar arasında dolar düşecek diyenlerde var. Sen evet sen hala aynı kafada aynı kurnazlığı teşvik adı altında sergilemeye çalışıyorsun.

Tekrar ekonomimizin düze çıkması için yapılması gereken tek şey var. O da OHAL yasasının kaldırılması. Kuvvetler ayrılığına dayalı Parlamenter sistemin işler hale gelmesi. Yargı bağımsızlığı ile hukuk güvenliğinin sağlanması, üretim ekonomisine dayalı tedbirlerin alınması. Bütün bunlar sağlandıktan sonra ancak teşvik yoluna gidilebilir. Tabiidir ki denetimi-planlaması ve getirisi kontrol altında tutulmak şartıyla. Yoksa “Al sana teşvik” diyerek girişimcinin gidip getirisi olmayan ülkeye döviz kazandırmayacak yatırımlara yönelmesine yol açarsınız. Rant kapısı yaratırsınız.

Kayıkçı kavgasına-sen ben kavgasına dönüştürülen siyasete bir son verilerek artık değerler üzerinden ekonomik ve ülke sorunlarının çözümü için ortak değerler üzerinden milli politikalar üretilmelidir. Yoksa dediğim dedik çaldığım düdük hesabı ile ülke sorunları çözülemez. Havanda su dövmenin ötesine çıkılamaz. Ülke sorunları daha da derinleşir. Zaten halkın durumu perişan emekli, işçi, memur, esnaf kan ağlıyor. İşyerlerini kapatan kapatana, işsizlik almış başını gidiyor, siz yine zurnanın zırt dediği yerdesiniz.

Suriye üzerinde bütün emperyalist güçler birlik içersinde kurtlar sofrasını oluşturmuş ve pay almaya çalışıyorlarken, siz sıkışan Türkiye ekonomisi için “Al sana teşvik ver bana oy” peşindesiniz. Bütün istihdam yaratan üretim yapan milli kaynaklarımızı, enerji-iletişim-teknoloji-üretim vs. gibi yer altı-üstü maden ve ormanlarımızı suyumuzu satışa çıkarıp yabancı odaklara pazarlama peşindesiniz. 2001 krizinde de halk böyle yoksullaşmıştı. Ekonomimiz yine zordaydı ve IMF den borç almaya mahkûm olmuştuk. O günkü krizin en büyük nedeni de o dönem iktidarların kredi musluklarını “Siyasi tercihlerine” göre vermeleriydi. Tabi bu hazineye 40 milyar dolara patladı. Bunun baş aktörleri de siyasi baskı sonucu devlet bankaları ve bazı özel bankaların verdiği kredilerdi. Bütün bunlar ülkemizin içersinde olduğu dar siyaset ve kayıkçı kavgalarının sonuçlarıdır. Maalesef bu gün de aynı açmazlar yaşanmaktadır.

Verilen teşvikler üretim yerine rant ekonomisine öncelik niteliğinde olduğu için ülke kaynakları ne istihdama ne cari açığa ne de piyasalara istikrar kazandırmamaktadır. Türkiye’nin ekonomik yapısı ve enerji kaynakları büyük oranda dışarıya bağımlı olduğundan siyasi dış bağımlılığı da beraberinde getirmektedir. Siyasette sağlanamayan ilerlemenin faturası ise yine halka kesilmektedir. Ülkemiz hem doğal kaynaklarca zengin hem de geliştirilmeye müsaittir. Siyasette ki dışa bağımlılıktan kurtularak kendi kaynaklarımıza yöneldiğimizde istikrarlı gelişmeler kaydedilebilecektir. Mevcut OHAL Yasası gibi ekonomide ki gelişmelerin önüne duvar olmuş bazı yasaların kaldırılması ve üretim ekonomisine dönüşüm sağlanması halinde gözle görülür ilerlemeler görülecektir.

Ekonomiyi yüksek büyümeye zorlamak, takla attırılan rakamlarla halkı avutmak beyhudedir. üç-beş oy daha fazla alırım geçmişteki ayıbımı örterim kurtuluş bu yoldadır diye çabalamak ülke ekonomisini daha da zora sokacaktır. Özelleştirme adı altında Cumhuriyetin tüm varlıklarını satıp özelleştirip-güzelleştireceğiz ekonomiye katkı sağlayacak dediniz. Ancak büyük oranda satılan değerlerimiz kapatıldı işçileri işsiz kaldı. Üstelik satılan değerler betona boğularak ranta dönüştü. Şimdi bu bataktan kurtulurum çabasıyla teşvik vermeye çalışıyorsunuz. Vereceğiniz teşvikin adı süper teşvik olsa bile bu sistem ve bu zihniyetle sonuç getirmeyecektir. Ülkenin adım-adım ilerleyen ekonomik çöküşünü önleyecek vasıf ve nitelikte değildir. OHAL kalkmadan, demokratik Kurumsal yapı yeniden kazanılarak rayına oturtulmadan verilen teşvikler sonuç getirmeyecektir.

Boşuna nefes tüketerek ısrarla “Ekonomimiz iyiye gidiyor endişeye gerek yok” demek pek inandırıcı olmuyor. Olamıyor. Elbette her Türk vatandaşı gibi bizde ülkemizin ekonomisinin güçlü olmasını isteriz. Hepimiz aynı gemideyiz. Siz gemi dışındaki bir avuç dolar zengini bunun dışında olabilirsiniz ama biz halk olarak batan geminin içindeyiz. Piyasalara ateş düşmüş durumda, çiftçi ürününü tarladan toplayamıyor, esnaf siftah etmiyor. Siz hala siyasi muktedirler “Ekonomi iyiye gidiyor” diye laf üretiyorsunuz oysa boş laf karın doyurmuyor.

Hem inandırıcı olamıyor hem de siyasete olan güven sarsılıyor. Bunu bilesiniz…