Nefis eğitimi

Bahattin Demiray

Dünyaya imtihan için gönderilen insan, peygamber öğretilerinde, ismini duyduğu iki şehirden birine gitmek, diğerine gitmemek isterse, bu yol için Biri fener (ışık, nur), ikincisi rehbere ihtiyacı vardır. Yol üzerinde de şeytan düşmanı ve nefsin arzuları vardır.

Rüyada görülenlere güvenilseydi, terbiye edilecek ruhların rehberlere ihtiyaçları olmazdı. Allah Teâlâ’nın marifet ilmine kavuşmak için, yol gösterenlere bağlanmak olmazdı. Her insan rüyada gördüğüne göre, işini yoluna koyar ve yaşayışını, rüyalarına göre düzenler peygamber ve kitaplara ihtiyacı kalmazdı. Böyle olunca, peygambere bağlılık kopar, her cahil, her gafil, kendi görüşüne göre hareket eder kargaşa ve kavga hakim olurdu. Akıllı, olan insan, iman nimetine kavuşmuş iken, rüyaları değer vermez. En büyük düşmanı olan mel’ûn şeytan, vesveselerine kanmazdı. Onun yalanları hayat yolunun başlangıcında ve ortasında aldatıcılığı ve çeşitli hileleri ile kendi taraftarı etmeyi telkinleriyle sağlamaktadır. Hâlbuki Allah Teâlâ, dayananlar teslim olanlar ancak ondan korumaktadır. Şeytan bunları aldatamaz. Allah c.c. dayanmayanlar, murşidi şeytan bilenler, nefsin arzularına uyanlar düşmanın aldatmasından korunmuş değildirler.

Nefis yolunda; fener (esaslar, yüce kitabımız ve hadisler) yol usul, rehber ise yol gösteren Sevgili peygamber efendimizdir. Terbiyede gideceği her iki şehirde hakikât şehri (cennet ve cehennem) yani insan olma veya sonsuz helak olmanın sırrına kavuşmadır.

Feneri olsa, rehberi olmazsa isteğine kavuşamaz. Fenersiz gidecek olursa bu sefer de yolunu kaybedip telef helak olur. Rehberi şeytan veya şeytanlaşmış insanlar olursa varacağı yer cehennem olur. Öğrendiği doğru ilmi ve aklı beslediği bilgilerle nefse ve şeytana aldanmadan, ilahi aşk istek tohumu gönüle düşünce, gaybın hizmetçilerini (melekler ve peygamberleri) gönülden severek bu öğrenilenleri Allah c.c. lütfü olarak görmelidir. Sevgili peygamber efendimiz ve diğer peygamberlerde duasında; “Nefsimizle bir an baş başa bırakma” demişlerdir.

Mürşide gelen kişi, nefes ateşinden telkin çakmağı, kalp fırınına bir aşk kıvılcımı veremezse ne kadar çalışsa da boştur. O ateşi bulup ciğerini pişiremez. Yönün ocağa dönmeyen her ne kadar üfürse ocağı yakamaz ve yemek pişirmez. Bu yola giren hala üzerindeki şeytan fiilleri, namazda beni doğru yola ilet diye söz verdiği halde namazdan sonra ben bildiklerimden geri dönmem adına üzerinde negatiflikleri olan cehalet, cimrilik, öfke gayz asabiyet, trip, yalan, kötü zan, hırsızlık, israf, sabırsızlık, vefasızlık, dedikodu, ırkçılık, ideoloji, fitne fesat, haset, hırs,sefahat, kötü alışkanlıklar, her türlü oyun,boş ve faydasız işler, günahların geldiği yerlere karşı duyarsızlık, kibir, küfür, iki yüzlülük, alçaltıcı gurur, isyan, zülüm, şehvet, ideolojik ve malayani ilim, varsa, o zamanda hakka ulaşma da mümkün değildir. Bunlar şeytanın vesvesesi ve nefsin istekleri olup imansız gitmeye neden olur. Nefsin istekleri, şeytanın yönlendirmeleri ile ahreti kaybetme olmaktadır. Dış âlemdeki kötülüklerin, bir benzeri insanın içinde de nefsin arzularında bulunmaktadır.

Mevlânâ, nefsi eğitmenin en önemli yolu da onunla mücadele etmede :Bir yürüyüş edelim de kırıp dökelim; Şu kara yüzlü, şu kötü huylu nefsi, yok edelim gitsin!.

Bu nefis mücâdelesi kolay değildir. Zira "Put kırmak kolaydır, fakat nefsi (eğitmeyi) kolay görmek cahilliktir." Sağlam bir irade öngörür.

1. Nefse Uymama: Nefsi eğitmek için onun arzu ve isteklerine uymamak gerekir. Bu, nefsi eğitmenin ve onun kötülüğünden korunmanın en kestirme yoludur. Nefsi, (insanı kötülüklere karşı ayartan ve teşvik eden) şeytana benzeten Mevlânâ, yanlış yapmamak, günaha girmemek için nefse uymama üzerinde önemle durur. Ona göre, nefse uymama, heveslerden vazgeçme, her zoru açar.

2. İradeyi Sağlamlaştırma: İnsanın, yanlışlara karşı koymasında, nefsin kötü arzularını frenlemesinde sağlam iradeye sahip olup, onu doğrudan-iyiden yana kullanması ve bu noktada kararlılık göstermesi gereklidir. Mevlânâ, insanın uyanık gönlünü bir muma benzetir ve binlerce âfeti taşıyan havaya (şiddetli rüzgâr ve tehlikelere) karşı onu eteğinin altında (sağlam bir irade ile) iyi korumasını ister. Nefsi, kişiyi yanlışlara çeker ve bazen o, doğru ile yanlış arasında kararsız da kalabilir. Bu gibi durumlarda insanın, kendisini yoldan çıkaran tabiatını dinlemeyip iyiden, doğrudan, haktan yana tercihlerde bulunması gerekir. Kişinin, doğru olanı kabul etmeye, iyiyi almaya kendisini zorlaması, yanlışlara karşı onu büyük ölçüde koruyacaktır. Kendisini bu şekilde yönlendirmeyen, iradesini bu şekilde kullanmayan ise, şu örnekte görüldüğü gibi, yanlışlar içerisinde kalmaya mahkum olacaktır. "... İçerden bir kabul ve tasdik eden olmadıkça, bin söz söylesen de faydası olmaz. Meselâ bir ağacın kökünden içten gelme bir nemlilik, canlılık olmasa, sen ona bin selin suyunu döksen, yine faydasızdır... Bütün âlemi nur kaplamış olsa, gözde bir nur olmadıkça, hiçbir zaman o nuru göremez..."

3. Sabırlı Olma: Nefsin ayartıcılığına kanmamak için onu eğitirken sabırlı olma oldukça önemlidir. Mevlânâ, "...Bu yolda sabır lâzım, çekilecek mihnetlere tahammül gerek" demektedir. Zira sabır devâdır, genişliğin anahtarıdır ve kişiyi maksadına çabuk ulaştıran bir erdemdir. "Her zahmette, her meşakkatte kızar, kinlenirsen cilâlanmadan nasıl ayna olacaksın?": beytiyle Mevlânâ, doğruya, iyiye ve güzele yönelip onda karar kılmak ve olgunlaşmak için sabır göstermek gerektiğini vurgulamaktadır. "Feraset sahiplerinin iştahları sabradır, onlar sabretmek isterler" sözüyle Mevlânâ, nefsin aceleci ve geçici taleplerine aldırmadan, ileriyi görmeye çalışanların sabırlı olduklarını ve kısa vadeli olmasa bile uzun vadede onların kazançlı çıkacaklarını belirtmektedir.

Nefsin isteklerine uymayarak anlayışlı, hoşgörülü ve yumuşak başlı olmak (ki bunların temelinde sabır yatmaktadır), insanı anlayışsız, katı ve dik başlı olmaktan daha çok başarıya ulaştırır.

4. Benlikten Kurtulma: Nefsi eğitmede bir önemli tedbir de kişinin hep kendisini ön plânda tutma sevdasından, alçaltıcı gururunu öne çıkarma gayretinden uzak durmasıdır. Mevlânâ, insanın kendisine olduğundan fazla güvenerek Allah’ı devre dışı tutmasını; bilginlerin, kendilerini göstermek gâyesiyle, gereksiz ayrıntılara dalmalarını, kendilerini tanıma hususunda gayret göstermemelerini ve benlik sevdasına kapılmalarını11 yanlış görür. O, insanların kendi parmaklarını yalamalarını, çıbanlarını, kellerini yani yanlışlarını ve ayıplarını normal görüp başkalarınkini ise oldukça anormal görmelerini hiç hoş karşılamaz.

5. Öz Eleştiride Bulunma: Nefsi eğiterek yanlışlara karşı korunmada belki de en önemli husus, kişinin kendisine eğilmesi, eksiklerini görmeye çalışması; aşırılığa, haksızlığa düşüp düşmediği konusunda nefsini sorgulamasıdır. Böyle davranmak yanlış şeyleri terk edip doğru, iyi ve güzel şeyleri edinmede kişiyi kazançlı çıkaracaktır. İnsanın önce kendini kendisine açması ve kendisini dinlemesi gerekmektedir. Sırrını kötülerden gizlemen şaşılacak bir şey değil; şaşılacak şey kendinden de saklaman, kendinden de gizlemendir. İnsanın, başkalarının yanlışına “günahına bakıp üzülmeden önce kendi haline bakıp üzülmesi gerekmektedir. Ey başkalarına ağlayan göz, gel, bir müddetçik otur da kendine ağla. Kişinin, önce kendi ayıbını veya kusurunu görerek nefsini terbiye etmesi gerekmektedir.

6. Manevî Güç Kazanma: Nefsi eğitmek, onun şerrinden emin olmak, gerçekleri görmek ve Allah sırlarına ermek için; Salih amellerini, ibadetlerini riyasız ve takvalı bir şekilde yapmalı. Nefse hakim olma konusunda manevî güç kazanmak için Allah’a yönelme ve O’ndan yardım dilemek gerekmektedir. Allah’a yönelen kişi, O’nun koruması altına girer, kuvvet bulur, emniyette kalır; ona güç şeyler kolay gelir.

Bu âlemde ihtiyaçsız hiçbir şey yoktur. İnsan ana ve babaya muhtaç olarak yaratılmıştır. Bu nedenle öğrenci öğretmene, öğretmen öğrenciye, Efendi hizmetkâra, hizmetkâr Efendiye muhtaçtır. Devlet halka, halk devlete, Öğrenci olmasa öğretmen kimi irşat edebilir. Yaratılmış şeyler için ne gerekli ise, onu Allah Teâlâ yaratmıştır.

— “Uzlete çekilmiş bir kimse, dışarıda davullar ile asker çağrıldığını işitmiş. Nefsi ona: “Kalk, ne duruyorsun? Din uğrunda harbe git… Ya gazi olursun ya şehit!” demiş. Nefsinin bu teşvikine karşı bu zat:

“Ey nefsim, hayır için beni teşvik etmezsin. Bu işten maksadın nedir?” diye sorunca, nefsi:

“Eğer muharebede ölürsen, ölüm bir keredir, kurtulurum. Çünkü sen beni her an yerden yere vurmakla durmadan öldürüyorsun!” demiş.” Nefsi hapsi ebedi yönünde kararlar vermekte bir an geri durmaz..Ruh yaşamdan zevk alıyor ibadetlerini takvalı yapıyorsa, peygamber ahlakıyla da yaşamını güzelleştirmişse şehitlikte gazilikte bir kişi için bayram günü olur.

Bir insanın, iki mürşidi varsa, felah bulmaz. Bir kalp de iki sevgili olmaz. Mürşidim Allah Teâlâ’nın sevdiğidir beni ancak, beni Allah Teâlâ’ya dost eder.” Demelidir. Dedim bu dünya ne garip handır. Dedi sabret imtihandır.

Selam ve duayla…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.