İman ettiğini söyleyen Allah'ın farz kıldıklarını yarım yamalak yapıyorsa (vaktim olduğunda namaz kılabiliyorum gibi), hiç yapmıyorsa (bayramda ve Cuma günü kılıyorum diyorsa )bu nasıl Müslüman..
-"Elhamdülillah Müslümanım" demek Müslüman olabilmek için yetiyor mu?
İslam dinine inanan bir kimsenin, ibadet etmesi ve inancını uygulaması gerekir. Ama ibadet etmeyen bir Müslüman dinden çıkmış olmaz, günahkâr olur. Günah işleyen kimse ise dinden çıkmaz.
Bir âyet-i kerimede, “Eğer siz yasak edildiğiniz günahların büyüklerinden sakınırsanız, biz de diğer günahlarınızı örter, sizi iyi bir hâle ve tavra sokarız.”
Buyurularak, mü’minin ebedî saâdeti kazanabilmesi için, farzları yerine getirmenin yanı sıra büyük günahlardan da sakınması gerektiğine inanıyoruz.Cenab-ı Hakk'ın uzak durmamızı istediği büyük günahlar, gerek Kur’ân-ı Kerim'de, gerekse hadislerde açıkça bildirilmiştir. Örneğin bir âyette büyük günahlara işaretle şöyle buyurulmuştur:
“Allah’ın hâlis kulları o Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etmezler. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere katletmez ve Zina da etmezler. Kim böyle devam ederse günahının cezasını görür.”
“Allah’a ortak koşmak, anne babaya eziyet etmek, adam öldürmek ve yalan söylemektir.”
Ayrı hadis-i şerifte de yalan söylemek ve yalancı şahitliği yapmak da büyük günahlardır.
Peygamber Efendimiz bir defasında “Helâk edici yedi şeyden kaçının.” buyurmuş ve bunları şöyle sıralamıştır:
“Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, fâiz yemek, düşmana hücum anında harpten kaçmak, namuslu ve kendi hâlindeki kadınlara zina iftirası atmaktır.”
Diğer taraftan, içki içmek, kumar oynamak ve dine zarar verecek bid’atlara taraftarlık da büyük günahlar içerisindedir.
Günah, Allah’a isyan manasına gelir. Bilhassa büyük günahları çekinmeden işleyen, göz kırpmadan içine dalan bir insan, açıkça Allah’ın iradesine karşı geliyor,O halde her mü’min bu tehlikeye düşmemek için büyük günahlardan korunması gerekir. Ancak “(Allah’ın yasak ettiklerinden) ve günahlardan uzak durmak Çünkü günahlardan korunmak için iltica edilecek,en sağlam kale takvadır. Bu kaleye sığınan kimse, az bir amelle çok sevap kazanabilir.
Şöyle ki; Bir haramı terk etmek vaciptir. Bir vacibin ise birçok sünnete denk gelen sevabı vardır. O halde bu zamanda mü’minlerin en mühim vazifesi, her taraftan hücum eden günah seline karşı takvayı esas almak olmalıdır.
Bu bilindiği gibi iman, inanılması gereken esasları kalben tasdik edip, dil ile ikrardan ibarettir. İmanın rükünlerini kalbiyle tasdik eden, diliyle de ikrar eden insan, büyük günahları işlese de dinden çıkmış olmaz, imansız sayılmaz. Çünkü Ehl-i sünnet ulemâsına göre, amel imandan bir cüz, bir parça değildir. Büyük günahlardan birisini işleyen bir Müslüman, o günaha imansızlığı sebebiyle değil, nefsine mağlup olduğu, hissiyatının sesine kulak verdiği için girmiştir. Şöyle ki:
Cenab-ı Hakk'ın emirlerine itaat etmenin, yâni ibadetleri yerine getirip yasaklardan sakınmanın sevabı bu dünyada tam olarak verilmez. Çünkü bu dünya mükâfat yeri değil, hizmet ve ibadet yeridir. Cenab-ı Hak ibadet ve şükrün gerçek mükâfatını, ebedî bir sûrette âhirete verecektir.
Mükâfatlar tehir edildiği gibi, dünyada tövbe ile temizlenmeyen günahların cezaları da ertelenmiş, âhirete bırakılmış olması, günah işlenir işlenmez azabın hemen arkasından verilmemesi, insanı gaflete düşürmekte, geleceği çok uzak gördüğü için de nefsimize hakim olalım, Günahkar olmayalım,
Allahım Anadolu okuyucularımızı ve bizleri Nefsine uyup, günah işlemekten korusun…