Neşet Ertaş’ın sanatsal profili (2)

Eflatun Neimetzade

Her hangi sanat adamının hayat felsefesini, yaşam gayesini ve amacını anlamak, idrak etmek için o sanatçı ile iç-içe yaşamak, her adımını izlemek, sırt-sırta durmak gerekiyor. Kolay değil, Himalay Dağı kadar yüce sanat duayeni hakkında Fundamentals araştırma yapmak o kadar da kolay iş değildir. Prof. Dr. Erol Parlak Yüce Çınarla on altı yıl yol dostu, yol arkadaşı, sırdaşı olmuş, adım-adım bu sanat ustası ile çalışmış ve dünyayı birlikte dolaşmışlar. Erol Bey bu Yüce Çınarın sanat ve yaşam felsefesini sadece sanatçı kimliğiyle değil, bilim adamı ve araştırmacı gibi de anbean kendi tahayyül ve derin fantezisi sayesinde derinden öğrenmiş ve şiirlerinin ana felsefi amacını idrak etmeye nail olmuştur. Nefesiyle, yaşam felsefesiyle Yüce Tanrıya olan derin sevgisi ve bağlılığı onu başka sanat adamlarından farklı köşeye koyar. Hakkın yolcusu deha Neşet, insanları ve insanlığı bu yolu takip etmeye çağırır. O şöyle der:

O Hak gökte, güneş yerde yar olmuş

Şüphesiz ki her canlıda var olmuş

Neden kimse bilmez; çünkü sır olmuş

İrenk ayrı ayrı, dil ayrı ayrı.

“Ertaş,-Erol Bey yazıyor bu devasa kitabında, - kendisinde tüm içtenliği ile can bulan Tanrı inancını, kendini bilme anlayışı içerisinde özgün bir yoruma kavuşturmuştur. Anadolu Alevi-Bektaşi tasavvufunun temelinde yer alan yaratılmışlar olarak canlı-cansız tüm varlıkların Hakkı’nın parçası olduğu ve Hak’tan gelip gene Hakk’a gittiğine varan vahdeti vücut (insan Tanrı birliği), vahdet-i mevcut (insan, Tanrı ve doğa birliği) ve Devriye inancı, Neşet Ertaş’ta da aynı öz ve biçim ile can bulur. Ertaş’a göre, gözün gördüğü ve elin tuttuğu her şey Hakk’ın parçası olup aslı topraktan gelerek tüm varlıklarla paylaştırılıştır.

ALEVİ-BEKTAŞİ FELSEFESİNİN USTA YORUMCUSU

Ona göre, Hak birdir ve her yerdedir… Birlik kavrayışı Neşet Ertaş’ın da inancı ve felsefesinin merkezini oluşturur. Ona göre Hak; yokları var, kendi gerçek halini ise sır etmiştir. Bu sırra eren kişinin yapması gereken tek bir şey ise, Hakk’ın varlık ve birliğine şükretmesidir. Bu olgu, deyişlerinde sıkça dile gelir.

O yokları var edene

Gerçek halin sır edene

Şükredelim yaradana

Kalkın, semaha dönelim.

Ertaş’ın şiir ve deyimlerindeki derin felsefi çalarları, anlam ve manayı didik-didik araştıran Prof. Dr. Erol Parlak, şöyle bir sonuca varır:

“Farklı dinlere sahip olsa da, dünya insanının kendine özgü ibadethanelerinde aynı Tanrı’ya ibadet ettiğinin altını çizen Ertaş: “Mademki Allah aynı Allah, o zaman başka söze ne hacet, diyeceksen, Allah de!”- sözleriyle de din ayrımcılığı yapılmaması gerektiğini belirtir”. Böylece Ertaş’ın gerçek çağdaş insan, Çağımızın hakiki vatandaşı olduğunu tastık ediyor. Tüm insanlığa, dünyaya haykıran bu ses ve düşünce duayeni aynı zamanda muasır medeniyetin önde gelen aydını ve barış insanıdır. Dünyada barışın, kardeşliğinin, sevginin taşıyıcısı ve kendisidir. Parlak şöyle devam ediyor:

“Ertaş’ta can bulan; insana, insan gönlüne saygı duymayı gerektiren kendini bilme anlayışı, bireyden hareketle topluma saygı göstermeye uzanan bir bütünselliğe kavuşur. Toplumsal duyarlılık, sorumluluk ve hizmet olarak ortaya çıkan bu inanışın temeli de aynıdır. Halka hizmet, Hakk’a hizmettir biçiminde ortaya çıkan ve kâmil insan olmanın gereklerinden birini oluşturan bu anlayışın temeli de, Abdal dervişlik yolunun köklü felsefesinden kaynaklıdır” (Garip Bülbül Neşet Ertaş, s. 44, İstanbul, 2013).

HALKA HİZMET, HAKK’A HİZMETTİR

İki ciltten oluşan “Garip Bülbül Neşet Ertaş” kitabının her sayfasında ünlü saz ve ses ustasının çırpınan kalbinin, sıcak nefesinin ateşini duymamak mümkün değil. Ve usta sanat adamının bütün yaratıcılığını kademe kadem izleyen araştırmacı yazar, Prof. Dr. Erol Parlak’ın bu muhteşem çalışmasının nasıl yapmış olmasına hayran kalıyorsun. “Hocam, ben on altı yıl kendisiyle birlikte çalıştım, onu izledim, her kelimesini not ettim ve onunla bire-bir “yaşadım” diye bilirim”, diyor sevgili Parlak. Peki, kim bu fedakâr insan Erol Parlak? Aslinde bu güzelim Türkiye’mizin her köşesinde Parlak’lar çoğalmalılar. Kadim Türk tarihinde nice cesur, mert, hayırsever kahramanlarımız olmuştur. Asrın evvelinden başlayarak ozanlarımız, düşünürlerimiz tarihin tüm kademelerinde yaşamış, var olmuşlar, yaratmışlardır. Hazreti Mevlana’yı ele alalım, onun saygı, sevgi ve hoşgörü felsefesi üzerine nice cilt-cilt kitaplar yazmak mümkündür. Prof. Erol Parlak’ın bu Fundamentals araştırması pek çoklarına ışık tutacak niteliktedir. Onun sanat yoluna ışık tutalım, bu necip insanın bu muhteşem sanat eserinin nasıl yaratığının köklerini araştıralım.

İLK ÖNCE EROL PARLAK’I TANIYALIM

Parlak, 1982 yılında, on sekiz yaşında iken İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarına girmiş, daha sonra aynı Konservatuarda 1990 yılına dek Öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1987-90 yıllarında İTÜ’de “Bozlaklar” konulu Tezi üzerinde çalıştı. Kısa süre TRT İstanbul Radyosunda çalıştı. Yeniden İTÜ’ye döner, “Türkiye’de El İle (Tezenesiz) Bağlama Çalma Geleneği ve Çalış Teknikleri” Doktora Tez çalışmasını bitirir.

Yaklaşık on yıl boyunca başta Orta Anadolu, Teke Yöresi, Doğu ve Güneydoğu olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yörelerinde alan araştırmalarında bulunur. Özellikle ‘’Bağlama çalış teknikleri, saz ve ses tavırları’’ konusunda araştırmalar, incelemeler yapıyor, bin civarında ezgi derliyor.

onu ünlü ses sanatçısı Arif Sağ ile buluşturdu. 1995 yılından itibaren bağlama “Arif Sağ Bağlama Üçlüsü” içinde yer alarak dünyanın çeşitli yerlerinde konserlere katıldı. Almanya Cumhurbaşkanı Roman Herzog himayesinde Köln Filarmoni Orkestrası eşliğinde Köln Filarmoni salonunda; Berlin ve Strazburg Filarmoni salonlarında ünlü sanatçıyla sahne aldı. “Concerto for Bağlama” konserleri ile yaklaşık beş yıl boyunca Türkiye’nin çeşitli mekânlarında Kültür Merkezlerinde konserler vermiştir. O yıllarda “Mızraplı Sazlar Festivali” kapsamında Hollanda ve Belçika’nın önemli salonlarında sahne alıyor. 2003’te Fransa Amiens Ulusal Sahnede, 12 Haziran 2003’te dünyanın en önemli etnik müzik konser salonlarından Paris “Theatre de La Ville”de bir solo konser veriyor. Bu nadir mekânlardaki ifaları Parlak’ın ufkunun gelişmesinde müstesna rol oynuyor.

Haziran-Temmuz 2013’te “Türk Müziği Ustaları Konseri-Yol” adlı proje kapsamında Parlak, Kutsi Erguner ve Pierre Rigopoulos ile Almanya’nın Franz List Müzik Akademisi vb. çeşitli konser salonlarında “nefesler” konulu konserlere katılıyor.

Avrupa turnelerindeki başarılı ustaca ifaları iki yönden Parlak’ın yükselişine ve geniş tanınmasına sebep olmuştur. İlk önce Parlak, sanatçı olarak kendini pekiştiriyor, sanatçı kimliğini öne çıkarıyor. Böylece Türk Halk Müziği onun çabaları sayesinde ülke dâhilinden yurt dışına taşınıyor. Türk halk müziğinin yurt dışında tanıtılmasında Parlak’ın hizmetleri büyüktür. Soyadının Parlak olması tesadüf mü, bilemem, fakat başarıdan-başarıya koşan yetenekli Türk evladının kısa zaman dilimindeki parlak yükselişi, zirvelere tırmanışı hepimizin sevincine sebep olmuştur. Yurt dışı basını genişliğiyle onun başarılarından söz ediyor, genç Türk müzisyeni ve sanatçısı hakkında yürek dolu sıcak sözler yazılıyor. Bitti mi derseniz? Hayır, bu yükseliş Parlak’ın sanat yaşamında ilk basama sayılır, fakat ilerisinde hayatının en bahtiyar günlerini yaşayacaktır ve en yüksek Sanat Ödülünü Cumhurbaşkanı, Sayın Tayyip Erdoğan’ın elinden alacaktır…

Bunlar hakkında gelecek yazımda okuyacaksınız.

Devamı vardır:

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.