*Bu makale/öykü yazımın son iki paragrafı 2010 tarihli Web Sitemde yayımlanmış bulunmaktadır.
*Politik konuları her zaman yazmaktayız. Hem bir değişiklik olsun hem de kültürümüzün bir parçası olan bu değerlerin unutulmaması için yazılarak belgelenerek, gelecek kuşaklara aktarılmasının büyük bir önem taşıdığı kanısındayım.
Tahtalıkta galbur var, (a, gızım Haççanım)
Ak çuvalda bulgur var, (alda gel, alda gel)
Oğlan girdi bahçaya, (a, gızım Haççanım)
Yağlığında lokum var. (al da gel, al da gel)
Hanay evin pardısı, (a, gızım Haççanım)
Ardıçtan mı Çamdan mı, (bak da gel, bak da gel)
Gapıları açmeyor (gızım Haççanım)
Cavır anan evde mi. (gaç da gel, gaçda gel) Burdur. Yeşilova türküsü.
Hanay: Büyük konak. Pardı: Toprak damlı evlerde tavana konan kiriş, bahçe çiti.
Genç kızlara davetiye gönderilip analarından izin alınarak “BULGUR ÇEKİMİNE” çağrılırdı. Bu durumdan çok mutlu olan genç kızlar akşam karanlığıyla birlikte küçük kardeşlerinin refakatinde bulgur çekimi için çağrılan evin kapısını tıklatırlardı… Köyün çeşitli mahallelerinden gelen genç kızların kimisi nişanlı kimisi ise sevgili sahibiydiler. Evin iç odalarının birinde duvarlara asılan gaz lambalarının büyüttüğü gölgeler toprak duvarlara yansırken kızlar türkü, mani söyleyerek bulgur taşını çevirirler, bulgur çekilen evden haberleri olan genç erkekler ise, birbirini iterek balkon penceresinden bulgur çekilen odadaki sevgilileriyle, nişanlılarıyla göz göze gelme olanağı bulmaya çalışırlar, bazen sessizce ve gizlice, içerden açılan evin kapısından girerek başka bir odanın kuytu karanlık bir köşesinde bir araya gelebilme şansını yakalayabildiklerinde, yürek çarpıntılarının sesini yan odada oturdukları yerde bulgur taşı çeviren diğer kızların türküleri manileri bastırırdı...
Evlenmek isteyen kişilerin birbiriyle karşılıklı olarak evlenmeyi vaad etmeleri nişanlanmak anlamına gelir. Tarihte nişanlılık ilişkilerine hemen hemen tüm toplumlarda rastlanmaktadır. Evlilik bağı olmadan önce nişanlanma sözleşmesinin yapılması eski Türk topluluklarında da görülmektedir. Eski Roma, Germen ve kilise hukuklarında nişanlanmaya yer verilmiştir. Ancak ilk dönem Arap/ İslam topluluklarında bir merasim şeklinde nişanlanmaya pek rastlanmaz.
Bazen nişanlıların dışında sevgililerin de buluşma olanağı olurdu... Son düğünden sonra ilk defa bir araya gelme olanağı bulan genç kızlar çok mutlu olmalılar ki; arkadaşlarıyla buluşup hasret giderirken koro halinde söyledikleri türkülerle, manilerle, seyirlik kadın oyunlarıyla gece yarısını buldururlardı…
Kırıkkale Lisesi birinci sınıftayken bu yılın Ağustos ayında Coronadan kaybettiğimiz rahmetli Veli Abi beni, nişanlısının kardeşlerini tanıdığım için kuşluk vakti nişanlısının iki ev öncesine erkete (gözcü) dikmiş, başım yerde mahalle kadınlarının meraklı bakışları altında bir süre bekledikten sonra orayı terk edip gitmiştim. Görevim, Veli Abinin nişanlısının kardeşlerinin eve doğru geldiklerini gördüğümde ıslık çalarak halvet halindeki Veli Abi’yi uyarmaktı! Oysa ben, ıslık çalmayı pek beceremiyordum. “Ben ıslık çalmayı bilmiyorum! ”dediğimde;” Olsun, en azından racona uymuş oluruz, ilerde anlatacak bir şeylerin olur!” deyip giderken sanki bu yazıyı işaret ediyordu!
Tacettin emmi bizim davar çobanıydı. Temmuz Ağustos aylarında kuşluk vakti davarlar (Koyun, Keçi) sağım için köye getirilirdi. Davarı karşılamak için davarların yanına geldiğim bir gün, Tacettin Emmi’yi bir takım garip hareketler içinde buldum. Pandomim oynuyor gibi, davarın geçtiği derenin karşısında babasıyla birlikte başları yere eğik evin damına tarhana seren nişanlısı Bahdile Bacıya, bir takım işaretlerle birşeyler anlatmaya çalışıyordu! Bahdile Bacı ara sıra eğildiği yerden başını kaldırıp sallayarak isteği onaylamış oluyordu… Sol elini göz hizasında ayna gibi tutup başını sağa sola eğerek aynaya bakar gibi yapmanın; “akşam seni görmeye geleceğim ayna alayım mı?” İki elini başının üstünden geçirip çenesinin altında düğümler gibi yapmanın; Sana eşarp getireyim mi, gene sol elini aynaya bakar gibi tutup değnekli olan sağ elini yüzüne sürer gibi yaptığında ise sana krem getireceğim” demek olduğunu daha sonra köyün gün gürmüş kadınlarından öğrenmiştim… Fındık, fıstık, lokum, bisküvi işareti ise elin ağıza götürülerek bir şeyler yiyormuş gibi yapılmasıydı…
Nişanlısı aynı köyde olmayanın işi daha da zordu. Mutlaka o köyden bir ahbap edinilecek o ahbabın yardımıyla kız anasıyla irtibat kurulup gün alınacaktı. Alınan gün için karanlık basmadan hatta gündüz gelinip, ahbabın evinde suçluymuş gibi baş yere eğik, karanlığın çökmesi beklenecek, erketenin yardımıyla nişanlı kızın evinin dış sakin bir odasında, bazen de de ahırının bir köşesinde buluşma gerçekleştirilecektir. Nişanlıyla buluşup görüşen oğlan daha sonra, şafak sökmeden ve kimseye görünmeden köyün köpeklerinin uzaktan yakından uğultusu altında, mezarlardan, yatırlardan cinden periden korkarak, karanlıkta tökezleyerek kendi köyüne ulaşılacak…
Nişanlılık olayı evlenecek kişilerin evlenmeden önce birbirlerini tanımaları için yapılan gizli ziyaretlerdir. Oğlan günün koşullarına ve maddi durumuna göre, nişanlısıyla buluştuğunda nişanlısına vermek için hediye götürmek zorundadır. Bu hediyeler, altın gümüş gibi takıların yanında pazardan ve ya bakkal varsa köy bakkalından alınarak hazırlanan ayna, krem, kolonya, tarak, kemer bisküvi ve lokumdan oluşur…
Aynı köyde iseler görüşme daha kolaydır. Birkaç gün önceden ayarlanan kız anasının oluru ile gizli bir şekilde akşam karanlığı bastıktan sonra kız evine gidilir. Ancak ne kadar gizli olursa olsun tüm köyün bu işten kesinlikle haberi olur. Kız babasının da bu işten haberi olur, ancak kız babaları haberleri yokmuş gibi davranırlar…
Hacı Selimli Köyünden Köşün Hacı’nın kızı Marziya, Çelebi uşağı köyünden Topal Mamed (Mehmet) ile nişanlanmıştır. Topal Mamed akşam nişanlıya gelecektir, bu durumdan köyün gençlerinin haberleri olur. Köşün Hacı’nın evinin yanında pusuya yatıp beklerler. Nihayet Topal Mamed bahçe kapısından içeri girer. Bacanağı olan Ali İrfan başta olmak üzere köyün gençleri önceden hazırladıkları çalı çırpıdan sopalarla Topal Mamed’in çevresini sarıp vurmaya başlarlar! Vurdukça bağıran Topal Mamed’in sesine köyün köpeklerinin havlaması da karışır, hangi yana hamle yapsa sopa sırtına iner. Bir çıkış yolu bulamayan Topal Mamed deliler gibi bağırmakta bahçe duvarını tırmalamaktadır! Bu patırtı gürültü devam ederken evin yazlığında (Balkon) kızın babası Köşün Hacı belirir. Bacağında uzun kaput don, sırtında gene uzun kaput göynek omuzunda iğreti duran ceketi, çökmüş avurdu ve uzamış sakalıyla ay ışığının alaca karanlığında bir hayalet gibi süzülmektedir. Balkondan başını uzatarak;
“ULAN ALİ’RFAN BEYLE DE OLMAZ Kİ, BU GADAR DA SIKIŞTIRILMAZ Kİ GELİR GEÇER, YOL VERİN GAÇAR!” DER… Gençler geri çekilir, Topal Mamed bulduğu boşluktan gecenin alaca karanlığında ayağının aksamasına aldırmadan ok gibi dışarı fırlayarak köyünün yolunu tutar…
Saygılarımla…