Ödünç kitapla kütüphane kurmak

Sefer Aşır Eraslan

Kütüphaneler Haftasını kutlamaktayız. Kitap okuma oranı karşılaştırmasında Japonya adam başına düşen yılda 37 kitapla birinci, Türkiye altı kişiye bir kitapla sonuncudur. Bu da bize gösteriyoruz ki kitap okumuyoruz. Hep şikayet ediyoruz” benim çocuklar okumuyorlar” diye. Ama sen kendin de okumuyorsun ki. Sen okumazken, nasıl örnek olacaklar? Kötü örneklerden sigara içme konusunda menfi örnek olurken bir güzel örnek yok mudur hayatında? Evine her gün bir gazete, her hafta bir dergi, her ay bir kitap alıp getirmemiş, okumamışsın, ne beklersin çocuklardan? Hatta çocuğun elinden tutup, bir kitap fuarına götürmemişsin. Bir kitap kataloğu da getirmemişsin. Nasıl bir netice beklersin ki?

Başbakan, vezir-azam Ahmet Vefik Paşa, dostu Sait Halim Paşa’nın misafiri olur. Şahsi kütüphanesini gezerken birkaç kitabı beğenir. “Bunları bana verir misin?” der. Ödünç istiyorum” der. Sait Halim Paşa da” Hayır veremem. Bunu benden nasıl istersin. Biliyorsun bu kütüphaneyi ben ödünç alıp da vermediğim kitaplarla kurdum. Bu sebeple veremem” der. Bizim ne ödünç verecek kitabımız, ne de ödünç kitap alma arzusundaki insanımız vardır. Kütüphanelerden ödünç kitap alan kaç öğrenci vardır acaba? Kütüphaneye üye kaç gencimiz vardır acaba?

Köylerde yolun ve elektriğin olmadığı bir zamanda ilkokulu okuduk. Babam rahmetli hem Arap hem de Latin alfabesini çok iyi bilen aydın bir insandı. Her çarşıya giden mutlaka bir gazete getirirdi bize. Lambanın isli ışığında gazetenin ön yüzünü babam okurken biz de kardeşlerimle gazetenin arka sayfasını okuyabilmek için yer kapmaca yarışı yapardık. O zaman yayımlanan Yeni İstanbul Gazetesi, rahmetli Yılmaz Öztuna’nın Türkiye Tarihi isimli kitabını cilt cilt hediye verirdi. Ayrıca ramazan ayında da Kuran ve mealini verirdi. İşte gazetenin gelmediği veya tamamen okuduğumuz zamanlarda da bu kitapları okurduk. Şimdi hala gazetesiz bir gün, kitapsız bir zaman olmamıştır evimde ve çocuklarımın evinde.

Memuriyetin ilk yıllarında yaşadığım şehirden başka bir şehre gittiğimde özellikle de Ankara’ya gittiğimde mutlaka boş bir zamanım olursa isterse yarım saat olsun mutlaka bir kitapçıya gider yeni çıkan kitaplara temas eder, ilgimi çeken kısımlardan mutlaka bir paragraf da olsa okurdum. Diyanet yayınevinde Nihat Keklik’in Aşk Estetiği isimli kitabını okurken zamanı unutmuş hem randevuma geç kalmış, hem de görevlinin, ”hocam kitabı bitirdiniz almanıza gerek kalmadı” ikazına muhatap olmuştum. Kitabı aldım elbette bu sözlerden sonra. Ankara dönüşünde elimdeki poşette mutlaka kitap olurdu. Param çoksa birkaç kitap ve çocuklara da Osman Nuri lokumlarından alırdım. Param lokuma yetişmiyorsa yani az ise kitap bir tane alır lokum almazdım. Eve gelince hanım çantada lokum var mı diye bakar, şayet varsa merakla bekleyen çocuklara ikram ederdi. Kitaplara da ses çıkarmazdı. Ama çantada lokum yoksa kitapların varlığına kızar” çocukları sevindireceğine kendine iyilik yapmışsın” derdi. Ben de şayet lokum da varsa huzur içerisinde mutlu bir şekilde eve gelir çantayı önlerine atardım. Lokum yoksa yine ne bahane uyduracağımı düşünürdüm.

Şimdi kitaplar yazdım. Yazmaya da devam edeceğim. Şu ana kadar on beş kitabım oldu. Tahminen kırk binin üzerinde kitap sattım. Hatta Azerbaycan Türkçesine çevrilen kitabım da var. Konferanslara da katıldım. Kitap fuarlarına hem yurt içi hem de yurt dışındakilere katıldım ama bizdeki alakanın azlığı elbette üzmektedir. Lakin sevinecek bir taraf var o da batı normlarına yakın sayıda kitabın basılıyor olmasıdır. Milli Eğitim Bakanlığı, her öğretmeni herkesin kendi seçeceği bir dergiye abone yapmalıdır. Her gün yayımlanan bir gazeteye abone yapmalıdır. Ücretin yarısı devletten, diğer yarısı da öğretmenden tahsil edilmelidir. Çünkü Özbekistan’da uygulanmaktadır. Unutmayalım ki kitap en iyi arkadaştır. Ne dedikodu eder, ne kötü yola sevk eder, ne de aklını çeler. Unutmayalım ki dinimizin ilk emri de “oku” olmuştur. Vardım mektebe eyledim ilim talep, dediler ki önce edep sonra edep”. “Dersini almış da ediyor ezber” diye bir türkümüz var şimdi. Şimdi ne dersini ezber eden, ne de kitabı eline alan kaldı. Varsa da yoksa da internet, sanal alem, elektronik bağımlısı olduk. Okumak yerine bakmak seyretmek kalıyor geriye.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.