Okumak, okur-yazar olmak, okuyucu olmak… Okumanın en temel materyali kitaptır. Bilgi kitaptan öğrenilir, duygu yaşanarak hissedilerek sahip olunur ancak kitaplarla ifade edilir, kitaplardan kazanılır. İnternetten okumak, hem kitap kadar değerli, vaz geçilmez ve kalıcı değildir hem de kitap kadar zevk vermez, mutlu etmez, yorucudur. O bilgiyi internete koyan adam kaldırırsa veya elektrikler kesilirse veyahut da bilgisayar bozulmuşsa bilgiye ulaşmanız da mümkün olamaz. Kitabın tozuna müptela olanların başka kanallarla mutlu olması imkansızdır. Ahmet Vefik Paşa, Said Halim Paşa’ya misafir olmuştur. Kütüphanesini gezerken, beğendiği birkaç kitabı kendisine vermesini ister. Said Halim Paşa da, ”hayır, olamaz, vermem” der. “Çünkü biliyorsun bu kütüphaneyi ödünç alıp da geri vermediğim kitaplardan meydana getirdiğimi bilirsin, sana nasıl verebilirim” der. “Keşke bu gün de ödünç kitap alıp, okuyup da geri vermeyenlerden çokça olsa” demek geliyor içimden.
Köyümüzde, evimizde elektriğin olmadığı yıllarda okuduğum ilkokul yıllarında her şehre giden mutlaka babama bir gazete alıp gelirdi. Biz de akşam babam gazetenin ön tarafını okurken, biz de arka sayfaları okumak için yer kapma yarışı yapardık. Lambanın isli ışığında, loş karanlıkta heyecanla okurduk. Bu gün de her gün bir gazete almaz isek bir eksiklik hissederiz. Her gün bir gazete, her hafta bir dergi, her ay bir kitap alıp evine götürmeyen bir insan aydın olarak geçinmesin. Ankara veya başka bir şehre gittiğimde mutlaka bir kitapçıya uğrayıp yeni çıkan kitaplara bakıp, içinden hem maddi imkanlarıma uygun, hem de hoşuma giden birkaç kitap almak için zaman ayırırdım. Eve dönüşte, çantamdan bir lokum veya çikolata çıkmazsa hanım üzülürdü. Mutlaka bir kitabım olurdu. Şayet kitap ve lokum varsa daha neşeli gelirdim eve. Eğer lokum yoksa, kitap olacağı için “yine mi kitap “ denilmesinden endişelenerek gelirdim. Her ikisinin de olduğu zaman çantamı mutlulukla açtığım, herkesin mutlu olduğunu gördüğüm zaman olduğu için ben de zevkle okurdum o kitapları.
Kitap en iyi arkadaştır. Hem size bilgiler sunar hem de sizin sırlarınızı başkalarına taşımaz. Neler yaşmış, neler hissetmişseniz onlar sizinle baş başa kalırlar. İşte kitap ile arkadaş olmak gençlerimizin şiarı olmalıdır. Çünkü okumanın en temel malzemesi kitaptır. Bu gün zenginlerin kendilerine “aydın “denilmesi için evlerine metreyle kitap siparişi verdiklerini işittikçe gelinen noktanın ne kadar acı olduğuna şahit oluyoruz. Ayrıca evlerinde altın yaldızlı kutular içerisinde, en güzel kumaşlardan yapılan muhafazalar içinde saklanıp da açıp okunmayan Kuran… Bu da Müslüman geçinenlerin düştüğü çukurdur. “Oku” emrinin yazıldığı kitap okunmamaktadır. Süs gibi duvarlarda asılı, raflarda saklı bir şekilde durmaktadır.
Kutsal kitabımızın, inanç sistemimizin ilk emri de “oku” olmuştur. Her şeyi oku… Okumak bir hayat tarzı haline getirilmezse, boş konuşan, konuşurken asla bir bilgi damlası olmadan hep hamaset dolu konuşan insanlar karşımıza çıkar. Bol laf ama asla olmayan bilgi kırıntısı… Okumak ya mecburiyetten veya ihtiyaçtan veyahut da bir boşluğu doldurma arzusundan dolayı gerçekleştirilir. Ders kitabı okumak mecburiyetinde olan adam sınıf geçme arzusundan dolayı buna mecburdur. Bir iş yerinde çalışan veya işe girmek için müracaat eden adamdan bazı bilgileri istedikleri için, ihtiyaçtan dolayı okuma eylemini gerçekleştirir. Bunların dışında kendisini kültürlü, ruhunu teskin etmiş, ağzı güzel laf etsin diye okuyanlar da vardır. Bir Fransız kralı sevgilisine o zamanın en meşhur şairine şiirler yazdırarak postalar. İşte şirin gözükmek farklı olduğunu ifade etmek karşısındakini kendisine bağlamak ve inandırmak için yapılan bu eylem de okumanın ne kadar değerli olduğuna delilidir. O devirde Osmanlı Türklerinde kadınlar şiir yazdıkları gibi bunları bir divanda da toplayabiliyorlardı.
Okumak insanlarda muhakeme kabiliyetini geliştirir. Düşünmeye temel teşkil eder. Neyi, nasıl, hangi ölçüler içerisinde düşüneceğine ancak okumakla sahip olur. Okumayan neyi konuşacak, nasıl tartışacak, nelerin karşılaştırmasını yapacaktır. Okumak zihni kabiliyetlerin, zihinsel melekelerin gelişmesine de yardımcı olur. İnsanlarda var olan bu manevi zenginlikler, ancak okuyup muhakeme edip, paslanmaya yüz tutmuş yeteneklerin parlamasına, ışıl ışıl olmasına sebep olur.
Batılı ülkelerin orta çağ karanlığından çıkıp bu günün lider ülke seviyesine gelmelerinin en mühim sebebi, kilisenin din bağnazlığından kurtulunması okumak ve fikretmek, akletmek, düşünmek temelli olan reform ve Rönesans sebebiyle olmuştur. Bizim inancımıza göre “küllü feylesofun kezzabun” yani bütün filozoflar yalancıdır manasına gelen felsefe ve filozoflar sebebiyle olmuştur. Çünkü felsefe düşünmeyi akıl yürütmeyi, sebep-sonuç münasebetlerini kavramayı tavsiye eder. Bu gün de en çok felsefe, sosyoloji alanında iyi eğitilmiş insanlara ihtiyacımız vardır. Bilim adamı az da olsa bilim üretmeye yeterlidir. Buluşlar, icatlar çok fazla insana ihtiyaç duymaz. Bir kaç zeki insanla yapılacaktır bu işler. Ancak fikir adamının çok olmasına ihtiyacımız vardır. Ne kadar çok fikir adamı olursa o kadar farklı fikir ortaya çıkacaktır. Bu yeni ve farklı fikirler de yeni buluşların, yeni icatların kapısını açacaktır. Adeta buluşların anahtarı fikirlerdir, fikir adamlarıdır. Fikir adamı yol gösterir, rehberlik eder, işaret fişeği gibi yön bulmaya yardımcı olur. Devlet çokça fizikçiye, kimyacıya, matematikçiye sahip olmak yerine yetenekli, muhakeme gücü güçlü, tahlil ve tespitleri mükemmel, sosyoloji eğitimi almış, felsefe okumuş, tarihi iyi bilen, edebiyattan zevk alan, insanlar yetiştirmelidir. Teşvik etmelidir, fikir adamı yetişmesi için her türlü imkan ve destek sağlanmalıdır. Dünyaya yön verenler fikir adamlarıdır. Okumadan nasıl fikir sahibi olacaksınız, okuyan adamın hem konuşma üslubu, hem konuştuğu konuların farklılığı, hem de konuştuğunda kullandığı kelimeler, bu kelimelerin kullanılışı, her şey değişir, her şey olgunlaşır, her mükemmelleşir. ”Ağzından bal damlıyor” denilen adamların çok okuyan, çok güzel konuşan, fikir sahibi, muhakeme yapma analiz sentez yapma kabiliyeti gelişmiş insanlardır. İşte bütün bu güzelliklerin temeli, kaynağı okumak olduğuna göre, bunun tersi de mümkündür. Dağ başında çoban olan bir adam ancak meşgul olduğu iş ve o saha ile ilgili konuşur kendince ifadelerle. Okuyan bir insan dağ hayatını, çoban hayatını anlasa daha farklı daha güzel daha dinlenebilir ve daha çok takdir duygularını hak eder.
Ders kitapları bilgi verir sınırlı olsa da. Genç fikir sahibi olmak, zekasını çalıştırmak, zihni melekelerini harekete geçirmek için ya bir edebiyat kitabı, edebi eser veya tarih, sosyoloji, felsefe, genel kültür… gibi konulardaki eserleri okuması gerekir. Edebi eserlerden konuşma kültürünü, yazma üslubunu, tarih kitaplarından geçmiş ile gelecek hakkındaki yorumları, sosyoloji kitaplarından ise idraki, basireti, stratejiyi, devlet-millet ve şahsı hakkındaki muhtemel gelişmeleri öğrenir. Bunlara karşı nasıl davranılması gerektiğine dair fikir sahibi olur.Toplumda nasıl konuşulacağını, sevdiklerinin gönlünü almak için herkesten farklı bir ifadeyi kullanarak gönüllerin kendisine doğru akmasını öğrenecektir. Eski toplumlarda çocuğa önce bu güzel üsluba nasıl kavuşacağı, canlı örnekleriyle öğreterek kendine has tavır ve ifade şeklini bulmaları sağlanırdı. Eğiticilerin, mürebbilerin bu özelliklerinin olmasına dikkat ederlerdi. Bu konuda Timuriler devri Özbek edebiyatı temsilcilerinden, bu günkü Kazakistan’ın Cambul kentinde yaşayan, eski ismi Taraz olan şehirde önemli edebiyat adamı Şeyh Ahmet Tarazi’nin yazdığı “Fünun-ul Belağa” güzel söz söyleme bilimi” anlamına gelen bir güzel eseri vardır. Şiiri papağana, nesri ise renk renk kuyruğu olan tavus kuşuna benzetir. İşte bu konuda bilgi sahibi olmak, örnek almak için okumak gerekir.
Okumayı engelleyen sebeplere gelince. Etrafta o kadar çok çeldirici var ki. Şimdi bunlara bir de elektronik bağımlılığı eklenmiştir. Bol reklamı yapılan, okumayı bir kenara bırakıp iyi transfer yapan bir topçu olmayı hedefleyen gençlerden kaç tanesi buna muvaffak olur düşünen yok. O topçular gibi çok para kazanıp lüks dedikleri pejmÜrde bir hayat yaşamayı hedef seçen genç, kitaba meyleder mi acaba? “Benim çocuklar kitap okumuyorlar. Hatta ders kitabını dahi ellerine almıyorlar” demek bir yanlışı başka bir yanlışla izah etmektir. Ders kitabından bilgi sahibi olmak için faydalanır. Ya edebi eserlerden, fikir eserlerinden bambaşka bir dünyayı tanımak, onlar gibi düşünmek, hatta onlar gibi davranışlar sergileyip konuşmak, bir üslup sahibi olmak… İşte çocukların okuması için sebep çok ama başta veliler olmak üzere bu çocuklara okuma imkanı vermemekteyiz. Okullarımız adeta okumamayı tavsiye eder mahiyettedir. Okul kütüphanelerinden faydalanan öğrenciye rastlamadım. Şehir kütüphanesine çocuğunu alıp götüren veli yoktur. Ancak kendi merakı ve arkadaşlarıyla giderse o ilk gidişte karşılaşma ihtimali olan acemilikler atlatılırsa artık tiryakilik halini alır kütüphane müdavimliği. Kaç tanemiz eve gelirken bir kitap kataloğu alıp getirir. Hangimiz çocuklarımızın elinden tutup bir kitap fuarına götürürüz? Hiç tanışmadığı veya tanıştırılmadığı akrabası ile karşılaşsa ona yakınlık hisseder mi genç? İşte hayatında hiç görmediği bir hikaye, bir roman, bir şiir kitabını görünce de aynı biganeliği gösterecek pel pel bakacaktır. Onlara örnek olmak gerekir.TV programlarının çoğalması, bilgisayar ve oyunların artması elbette mühim çeldiricilerdir. Gence onların da kitap okumanın da ayrı bir ihtiyaç olduğu hissettirilerek hep oyun, hep elektronik oyunları ile zaman öldürmenin zararda olmak anlamına geldiğini kavratmalıyız. Belediyeler veya valilikler “okuma seferberliği, okuma kampanyaları” tertip ederek okumayı teşvik etmelidirler. Belki verilecek hediye hatırına başlanan okuma, alışkanlık halini alabilir.
Kitap seçiminde elbette tercih gencin tercihi olmalıdır. Gencin kararsız kaldığı zamanlar destek mahiyetinde telkinlerde bulunmak gerekir.Bu konuda veliler kendi düşünce tarzına yakın kitapların okunmasını tavsiye edeceğinden bunun aynı zamanda bir beyin yıkama işi olduğunu unutmamak lazım. Hem velinin hoşuna giden kitap gencin hoşuna gider mi acaba? Her şiir kitabı okuyanın şair, her roman okumayı sevenin romancı olması gerekmez. Ama güzel bir şiir okuyucusu, bir hikaye anlatıcısı, masal dillendiricisi olması, okuduğu eserden etkilenmesi beklenmelidir.
Okumak, hareketlerden mana çıkarmaya da “okumak” denilir. Yüzünde beliren şekle bakarak anlam çıkartmak… Bu da bir başka okumanın neticesidir. Havanın meteorolojik hareketlerinde anlam çıkarmak da yine bu konudaki okumalarımızın tabii neticesidir. Öyleyse daha önce okumalarımız sayesinde elde ettiğimiz bilgilerin sonucunda bir karar verebiliyoruz. Okumayan adam bunlardan haberdar olmayan adam da bir anlam veremezler. Okumak, olayları okumak, gelişmeleri okumak… Okumadan, bilmeden fikir sahibi olunmaz. Varsa da değer verilmez. Çünkü desteksiz ve hamasetten başka bir anlamı olamaz anlattıklarının. Türkü okumak, gazel okumak, şarkı okumak hep “söylemek, dillendirmek” anlamında kullanılan okuma kelimesidir. Dersini almış da ediyor ezber de okumak anlamına gelir.
Okumak sağlık açısından da faydalı olmaktan öte vazgeçilmez bir faaliyettir. Çünkü okuyan insan yeniliklere ulaşmanın yanında bedenen ve beyin gücü olarak da sağlıklı kalır. Okuyan, okurken düşünen insan bunama hastalığına yakalanmaz. Çağın engel olamadığı Alzheimer hastalığına yakalanma riskini de azaltır. Sadece bu faydası bile okumak için yeterli sebeptir.