16 yaşına kadarki hayat hikâyem. Bir anne bir babanın evladı olarak dünyaya geldim. İlk başta anlamadım hayat nedir ben kimim. Bir zaman sonra her istediğimin olamayacağını ailemin imkanlarının kısıtlı olduğunu öğrendim ve sorumluluk bilinci gelişti benimde çalışıp katkı sağlamam gerekiyordu aileme.
Küçük lokum kutusundan bir boya sanığı yaptım kendime. İlk iş deneyimim için hazırdım. İş yapabilmem için insanların yoğun olduğu yerlere gitmeliydim, çekingen ve korkak adımlarla boya sadığım omuzumda ilerlerken Külhanbey tipli bir abi yeğen gel şu ayakkabımı boya dedi. Ürkek bir tavırla yanına gittim ayakkabının birini çıkardı hani terlik yok mu diye sordu?
Yok dedim böyle boyacılık olur mu dedi, sustum. Güldü, gel dedi tuttu elimden bir mağazaya girdik bir terlik aldı hadi şimdi boya dedi. Çok heyecanlanmıştım ilk işim ve bir şey bilmiyorum çıkardım boyamı ayakkabıya bol bol sürerken abi dur dur öyle olmaz dedi aldı elimden ayakkabıyı bir güzel boyadı. İyi bak diyerek ara ara bana telkinde bulunuyordu.
Dikkatle izledim bu sırda diğer üç arkadaşına da haydi çıkarın sıradan ayakkabılarınızı diyerek emri vaki bir üslupla onlara seslendi bu sayede üç ayakkabı daha boyadım ve dur dedi gel bakalım sana boya malzemelerine dizelim kazandığın parayla diyerek tutu elimden bir dükkana girdik fırça, boya, cila, yumuşatıcı, parlatma bezi yani anlayacağınız ayakkabı boyasına dair her şey. Sonra bir miktarda para vererek haydi işin gücün rast gele dedi o gün en mutlu olduğum anı yaşıyordum çünkü emeğimle para kazanmıştım aileme destek olacaktım.
Annemden okul harçlığı istemeyecek hatta be onlara harçlık verebilecektim. Sonraki günlerde o abiden aldığım öz güvenle daha istekli ve azimli iş yapmaya başladım bu sırada bir şeyi fark ettim iyi bir noktan olursa insanlar sana geliyor ve işin standarda kavuşuyor, bunun üzerine çamlı kahve köşesinde durmaya karar verdim.
Sabah erkenden yerime kuruldum yarım saat sonra benden büyük bir hop küçük uza buradan burası benim dedi seslenmedim biraz ileri gittim orada benim dedi yine bir şey demedim oradan uzaklaştım. Düşündüm yer kapmanın mücadele etmeden olmayacağını. Ben gitmiyorum desem ne yapabilirler ki diye hesap yapmaya başladım.
İkinci gün aynı noktaya oturdum yine o çocuk git lan buradan diye yüksek sesle beni itti. Gitmiyorum diyerek posta koydum tokadı yapıştırdı, biraz geri çekildim bir taş aldım var gücümle bağırarak fırlattım bu sırada beni de onu da tuttular. Amcanın biri sen şurada oda şurada dursun kim iyi boyarsa müşteri ona boyatsın bir daha kavga ederseniz ikinizde döverim diyerek bize kızdı.
Bu benim için zaferdi rekabet vardı artık. Çok iyi boyamalıydım insanları kalitemle kendime çekebileceğimi biliyordum ve öylede oldu bir haftada o bölgeyi fethetmiştim o çocuk daha fazla dayanamayıp bölgeyi terk etti. Müthiş para kazanmaya başladım evin birçok ihtiyacını ben karşılıyor ve bundan da müthiş haz ve mutluluk duyuyordum.
Ama bu iş beni kesmez oldu tatlı işinde daha çok kâr vardı bu noktada tatlı satarsam daha iyi para kazanabilirim diye hesap yaparken bir gün tatlı satan bir abiye gittim bu işi nasıl yapabilirim diye sordum oda yarın bir tepsi getir seni fırına götüreyim dedi. Bir gün sonra heyecanla tepsiyi alıp geldim, beraber fırına gittik usta oooo bu adam iş yapar dedi benim tepsime 25 adet tatlı dizdi ve 2 adette yemem için fazladan verdi.
Heyecanla fırladım sokağa önce cılız bir sesle tatlı var tatlıcı diye seslenirken diğer abi öyle olmaz sesini mahalle duymalı diyerek avaz avaz çıtır çıtır sıcak tatlılarım var diye bağırdı arkasından sıcak sıcak yeni çıktı fırından ustası andırından tatlıcııııııı diye bağıra bağıra ilerliyorduk bu sırada bende açıldım ogün 25 tatlıyı 2 saate bitirdim bana verilen tatlıyı eve götürdüm ailemle yemeliydim annem çok mutlu oldu.
Uzun bir zaman tatlı sattım güzel kazanıyordum ama bu iş telaşesinden dersleri ister istemez savsaklıyor ve yazılılardan kötü not alıyordum. Derken yaz tatili geldi karneler dağıtıldı benim karnede iki zayıf vardı ve ortaokul son sınıfta kalmıştım. Bu karneyi nasıl gösterebilirdim anne babama.
Karar verdim evden kaçacaktım ama nereye tek bildiğim geri dönemeyeceğim bir yere gitmem gerekiyordu bende öyle yaptım aileme bir mektup yazarak çıktım Osmaniye minibüsüne bindim Osmaniye’ye geldiğimde ne yöne gideceğimi bilmez bir halde bir cadde üzerine yürümeye başladı bu yürüyüş tam üç saat devam etti.
Şehri bayağı dışarı çıkmıştım bir tesise girdim market bölümünde bir amca oturuyordu ona yöneldim masaya yaklaşarak ürkek bir sesle amca ben burada çalışabilir miyim diye sordum tebessüm ederek ne iş yapacaksın dedi, ne olursa. Temizlik servis yani siz ne derseniz. Senin kimin kimsen yok mu dedi yok dedim. Açmısın diye sordu evet dedim gel dedi yan tarafta restoran vardı bir çorba birde adana söyledi.
Oturdu karşıma beni dinledi. Bende kendimce bir şeyler anlattım sonra bir yatacak yer gösterdi burada kalırsın şimdi geç dinlen dedi. Müthiş sevindim. Artık kalabilecek bir yerin vardı. Burada göze girmem gerekiyordu öylede oldu sabah erkenden kalkıp dip bucak her yeri temizliyor hatta çayı demliyor patron gelince ikramda bulunuyordum.
Zaman ilerledikçe ortama ısındım. Burası bir tır gıda idi yurt dışına giden tırların dinleme ve ihtiyaçlarını karşıladığı mekan. Zamanla şoförlerle samimi olduk onlar bana kaçak çay şeker sigara getiriyor ben onları satıyor hem ben kâr ediyor hem onların zulalarında getirdiği ürünlerden onlara para kazandırıyordum.
Sonrasında zulalarında getirdikleri mazotu da satmaya başladım 6 ayda müthiş bir ticaret başlattım patronunda müsaadesiyle kendime özgü bir iş geliştirdim. Bu sırada tam bir yıl geçmişti ailemden haber yoktu. Bir gün Silifke’de bulunan dayıma gitmeye karar verdim biraz tatil yapmak için. Önceki senelerden adresini biliyordum. Silifke’ye vardım dayımın evine gelince kapıyı çaldım yengem kapıyı açtı bir çığlık Enver’i buldum diye bağırıyordu. Ben şaşkın şaşkın onu izlerken ulan eşşek neredesin sen annen perişan oldu diyerek bir taraftan da beni fırçalıyordu. İçeri girdik hemen telefona sarıldı dayımı aradı dayım orman dairesinde ormancıydı, benim geldiğimi haber verince dayım fazla geçmeden eve geldi, hemen telefona sarıldı Kadirli’de ikamet eden annemi aradı bacı Enver burada deyince garip anam bastı çığlığı yavrumu ver gardaş diyerek hıçkırıklar boğazına dizilmişti aldım telefonu tam 5 dakika oda bende ağlamaktan konuşamadık ve kapattık…