Önce Ahlak:
1- Ahlakın dereceleri kısım kısım yükselir. "Başkalarının iyiliği için kendisini feda etmek", ahlak ve fazilette en zirvedir. Bunu ancak, Peygamberler, Allah'ın evliya ve salih Kulları başarabilir. Ahlakın en taban, en alt seviyesi ise "sana yapılmasını istemediğini başkasına yapmamaktır." Bunu herkes başarabilir. İnsanlar işte ahlakın, bu en basit seviyesini yerine getirseler, Dünya adeta Cennet olurdu.
2- Ahlak ile bencillik birbirine taban tabana zıttır. Ahlak kuralları adaleti emreder. Bencillik kuralları ise ne olursa olsun tüm hak ve imkanların kendine yönelmesini ister. Bir kişi bencil ise aynı zamanda ahlaksızdır da.
3- Ahlak ile ahlaksızlık, her ikisi de yayılıcı bir özelliğe sahiptir. Bu hususu en iyi hangi veciz sözle ifade edebiliriz bilmiyorum. Ancak, "üzüm üzüme baka baka kararır" sözü müthiş bir hakikattir. Aynı şekilde, Sevgili Peygamberimizin (asm), "kişi arkadaşının dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin" Hadis-i Şerifi de her zaman aklımızda ve kalbimizde bulunmalıdır. Bu tespitler ışığında rahatlıkla söyleyebiliriz ki, hem ahlak, hem de ahlaksızlık, kişiler üzerinde tesir eder. Ahlaklı bir insanı gören ondan örnek alır. Ahlaksız bir insanı gören onun etkisinde kalır. Bize düşen ahlaklı insanların yaygınlaştırmaktır. Ahlaklı insanlar yaygınlaşırsa, toplumda ahlak da yaygınlaşır ve kökleşir.
4- Ahlak eğitiminde en büyük görev ve en asli vazife ailelere düşmektedir. Çocuklar doğuştan itibaren, ahlak kurallarını ve temel davranış kurallarını öncelikle anne ve babasını örnek alarak öğrenirler. Bir çocuğun 0-6 yaşı aralığındaki dönemi, öğrenmeye en açık olduğu ve ne verirsen ver, alıp da zihnine kaydettiği bir dönemdir. Bu yaş aralığında çocuklarına iyilik ve doğruluk aşılayanlar iyi ve terbiyeli bir çocuk yetiştirmede sağlam bir temel kurmuşlardır.
5- Allah (cc) adaleti ve doğruluğu emreder. Şeytan ve nefsimiz ise adaletsizlik ve eğrilik yönünde bize vesvese verir ve aklınızı çelmeye çalışır. İşte bakın Yüce Rabbimiz ne buyuruyor. Dinleyelim ve uyalım: "Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Nisa Suresi, 135) Bu ayet vicdanlı insanları adeta tir tir titretecek özelliktedir. Bir insanın kendi ana ve babası dahi olsa, "önce adalet" deyip de, onların aleyhine bir durum söz konusu ise, adaletin gereğini yapması, çok çok zor olsa da, bir emirdir ve uyulması gerekir. Bu ayeti duyduktan sonra, nefsim isyan ediyor ve bana "anne ve babanın, hatta bir yakınının hakkı olmasa da lehine davran" diyor. Halen de bu vesvese devam ediyor. Bu vesveselere değil, ayetlerdeki emirlere uymalıyız. Cennet kolay değil. Bir mücadele gerekir. Nefis ve şeytan ile mücadele etmeden, cennete gideceğini sanan, aldanır.
6- Meşhur bir tartışmadır. İnsanlar, neden ahlaklı olurlar? Ahlakın kaynağı nedir? Bu tartışmada iman tarafını tutanlar, ahlakın kaynağının, ahiret inancı ve Allah korkusunda olduğunu ifade ederler. Bu hususta Üstad Mehmet Akif Ersoy şöyle seslenmektedir: "Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır; fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır." Burada gerçek olan şudur ki, nefsimiz ve şeytan bizlere hep kötülüğü ve zararlı şeyleri emretmektedir. Nefsin veşeytanın iyi bir şeyi emrettiği ve iyiliği istediği ezelden ebede görülmüş ve duyulmuş bir şey değildir. Bu ikisi, melanet çetesi gibidir. Bizim başımızın belalarıdır. Bu iki şer cephesine karşı aklımızla ve kalbimizle mücadele edeceğiz ve yeneceğiz, İnşaallah. Eğer yenmez isek, ahirette bizi cehennem ve azap bekliyor. İşte bu iman ve korku ile herkes ahlaklı olmak durumundadır. Olmuyorsa, korkmuyorsa ve ahlaksızlığı seçiyorsa, ona da şu hakikat yeter: "Zarara kendi rızasıyla girene merhamet edilmez."
7- Ahlaklı insanların şu meziyetleri vardır: "Merhamet, şefkat, cömertlik, metanet, feraset, zerafet, doğruluk, dürüstlük, iyilik, hayır-hasenat, hoşgörü, sevgi, muhabbet, letafet, izzet, iffet, adalet, sabır ve şükür." Bir kişi bu özelliklere sahip değilse ahlaklı olduğunu söyleyemez.
8- Bir hadis-i şeriflerde Sevgili Peygamberimiz (asm); "haklı da olsa, sürtüşme ve münakaşayı terk eden kişiye, cennetin çevresinde bir köşk verileceğine; şaka da olsa, yalan söylemeyen kimseye, cennetin ortasında bir köşk verileceğine; ahlakını güzelleştirene de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefilim" buyurmuştur. Ahlak güzelliktir, iman ve ibadetle birlikte insanı Cennete ulaştırır. Ahlaksızlık da çirkinliktir, insanı cehenneme götürür. Allah (cc), ahlaklı olup da Cennete ulaşanlardan eylesin.
Buraya kadar olan kısımda 8 maddede “önce ahlak” diyerek çok mühim bir hususa dikkat çektik. Şimdi de “önce maneviyat” diyerek başka bir mühim hususa dikkat çekeceğiz.
Önce Maneviyat:
1- "Uzayın ve en uzak gezegenlerin fethini planlayan insanoğlu, en yakın komşusunun kalbini fethetmeyi planlamadığı için böyle hüsrandadır."
2- "İnsan beden olarak nasıl ki iskeleti üzerinde durur ise, maneviyat ve ruh olarak da iffet ve izzeti üzerinde ayakta durur. İskeleti çökmüş insanı tedavi etmeye çalışan insanoğlu, iffet ve izzeti çökmüş insanı tedaviye çalışmadığı için böyle hüsrandadır."
3- "Bir ağaç nasıl ki gıdasını köklerinden alır, aynı onun gibi bir insan da gıdasını manevi köklerinden alır. Ağaç köklerinden gıda almadığı zaman nasıl ki kurur ve çürür ise, köklerinden iyilik, doğruluk, adalet, sadakat ve emanet gibi manevi gıdalar ile beslenmeyen bir insan da kurumuş ve çürümüş bir ağaçtan farksızdır."
4- "Evde kendi çocuğunun ahlaklı olmasına çalışan ve "dışarıdaki çocuklar, ne olursa olsun diyerek umursamayan, benim çocuklarım manevi değerlere sahip olsunlar" diyen ve başka çocukları düşünmeyen bir insan, evinin diğer odaları cayır cayır, alev alev yandığı halde, sığındığı bir odada mutlu yaşayacağını sanan bir insan kadar düşüncesizdir. Evdeki çocuk erdemli ve ahlaklı yetiştirildiği halde, sokaktaki çocuk kendi haline bırakılmışsa, o toplumda huzur ve güven olmaz."
5- “Hiçbir ana baba çocuğuna güzel ahlaktan daha güzel bir miras bırakamaz”, Hadis-i Şerif'i, bir saatin alarmının her gün sabah işe giderken bir kişiyi uyandırdığı gibi, her sabah bizi uyandırmalı ve aklımızı başımıza getirmelidir."
6- "İnsanlar çocuklarına ev, araba, para-pul, mal-mülk gibi maddi şeyler yerine, ahlak, erdem, doğruluk, iyilik gibi manevi değerleri miras bırakma yarışına girselerdi, Dünya adeta bir Cennet olurdu."
7- "İnsanların birçoğu kendilerine kalmayacak ve Dünyaya kalacak mal-mülk yığma telaşındalar. Yine insanların birçoğu kendilerine kalmayacak ve toprağa kalacak, bedenlerini rahat ettirme ve süsleme telaşındalar. Ey insanoğlu, sana kalmayacak olanlarla bu kadar fazla ilgilenmen ve sana kalacak olan ve yanında götüreceğin iyilik ve doğruluk gibi manevi değerleri gözardı etmen akıl kârı mıdır?"
8- "Maddiyat, ayağındaki bağdır, seni esir eder, bir zindanda kapkaranlık bırakır, Maddiyat, içtikçe susatan deniz suyudur, seni devamlı huzursuzlaştırır, hırslandırır. Maddiyat, çöldeki bir serap gibidir, eline ve avucuna sığmaz, hayaldir, gelip geçer. Seni özgür, mutlu ve huzurlu kılacak olan manevi değerlerdir ve bu değerler hakiki bir dost olarak senin sonsuza dek yoldaşındır.”
Vesselam.