Büyük Rus bestekarı Aleksandr Borodin, “Prens İgor” operası için Prolog ve Epilog yazmıştır. Birileri Prologu yok etmiştir. Epilogu ise Prolog olarak yapmışlar. Kim yapmış, neden yapmış, belli değildir. Bütün temsillerde opera İgor’un eşine dönüşüyle bitiyor. Hatta Hocam Pokrovski’nin sergilediği temsil de böyle bitiyordu. Fakat dramaturgik kurallara göre böyle final operanın ideasına ters düşüyor. O zaman besteci amacı nedir? Sadece İgor’un evine, eşinin yanına dönüşü mü? Elbette ki hayır. Peki, neden şimdiye dek rejisörler, bestekârlar, şefler bunu düşünememişler? Böyle bir finalin sonucu hem besteci ideasına, aynı zamanda temsilin de reji yorumuna terstir. Bu yanlışlık epey zamandır beni rahatsız ediyordu…
Ders çalışmalarımda maketi bitirmiş olsam da finalde tıkanıp kalmıştım. Hocamın kendisi de benimle aynı durumdaydı. Son temsilden sonra Hocamla fikir ayrılığına düşmüştüm. İleriye gidib bir olayı anlatmak isterim…Üçüncü sınıfta okuyordum ve bir gün ders anında Hocam Pokrovskiye cidden sordum:
-Boris Aleksandroviç, çok af edersiniz, ben sizin temsildeki finalinizi epey zamandır hep düşünüyorum. Böyle final akıllarda pek çok sorular bırakıyor, Hocam. Belki bana öyle geliyor da. Cevap bulamıyorum.
-Ne gibi soru bu? Yine İgor’dan mı konuşuyorsun? – Hocam Boris Aleksandroviç`in sert bakışları beni izliyordu. -Evet, Hocam, reji yorumu bende sorular uyandırıyor. Acaba seyirciye ne gibi mesaj veriyoruz? Ne demek istedik? Düşünüyorum da, İgor sevgili eşinin yatağına geri döndü, bu mu? Çünkü sizin de temsil böyle bitiyor”. -Hocam gâh güldü, acele notaları çevirdi, bana net cevap veremedi. Baktı bana ve gülümsedi. Yeni soru yöneltti:
-Pekâlâ, dedi, sana katılıyorum. Benim temsilimde de final yoktur. Aynı fikirdeyim seninle. Sen bir rejisör gibi nasıl bir final isterdin?
POKROVSKİ DÜNYADA TANINAN OPERA REJİSÖRÜYDÜ…
Prof. Dr. Boris Pokrovski deha rejisördü, olağanüstü fanteziye, derin hayal gücüne sahipti. Onunla ders yapmak keyifli olduğu kadar, çok ciddiydi, mesuliyetli ve titiz devam ediyordu. Ders sanki satranç gibi net ve dakik cevaplarla devam ediyordu. Boris Aleksandroviç aynı zamanda geniş dünya görüşe, derin bilgiye ve mantığa sahip büyük bilim adamıydı. Çok, hem de çok mantıklı konuşmayı severdi. Gevezelik, yapay konuşmayı hiç sevmezdi. Dünya edebiyatını, operalarını ezberden biliyordu. Bana bir defasında evinde aynen şöyle dedi:
-Seni neden sevdim Eflatun, biliyor musun? Çok inatçısın, çok mantıklısın, çok derinden düşünüyorsun. Aynı zamanda bilim adamısın, kalemin vardır, yazıyorsun. Rejisör daima mantık ve idea üzerine konuşmalıdır. İlk defa bir Öğrencim temsilimi eleştiriyor ve seni haklı buluyorum. Rus eleştirmenler ve besteciler kıskanç oluyorlar, ne yazık ki. Şimdiye dek kimse “Prens İgor” operasının Epiloğu hakkında fikir yürütmemiştir. Ama sen Müslüman bir Türk balası olarak bu operanı didik-didik araştırmışsın ve Epilog üzerinde durmuşsun. Bana ilk defa Anatoliy Dmitriyev telefon etti ve söyledi ki, bir Kafkas delikanlısı “Epiloğu bulmuştur”. Şaşırdım bizim zekâsız bestecilere, müzikologlara, Hocalara da. Neden bunu daha önce düşünen olmamıştır? Ama sen, aferin, bulmuşsun… İşte rejisör böyle olmalıdır, devamlı sorulara cevap bulmalıdır… Bana teklif ettiler ki “Prens İgor”u hazırlayım. E, final yoktur ki, söyledim. Ne olur, dediler, güzel müzik vardır, danslar vardır ve saire… Eh, istediler sahneye koydum. Ama içimden memnun değildim. Şimdi sen önümde Öğrencimsin, evet, ama araştırmalarına göre her kesten yücesin, evet, bu böyledir. İleride de güzel rejisör olacaksın. Bunu ben söylüyorum İrina, beni iyi biliyorsun –Eşi İrina Hanım bize mutfakta çay süzüyordu. İrina Hanım da Pokrovskiye güzel cevap verdi:
-Sen de Boris, Eflatunu özel olarak seçtiğini söyledin bana: “Çok iyidir, besteci el yazısını Arşivlerden bulmuştur… Operanın finalini yerine koymuştur. Başarılı Öğrencimdir”, demişdin. - Pokrovski gülüyordu, seviniyordu. Fakat bana sorduğu sorunun cevabı onu rencide edecekti, düşündüm. Hemen cevap vermedim. Evine götürmüş beni, mutfakta çay içiyoruz, şimdi nasıl yapıyım, hey düşünüyordum. Pokrovski düşüncelerimi anlamıştı ve yüzüme gülümseyerek bakıyordu. Bakışları bana: “Hadi cevap ver, bekliyorum, konuş…” diyordu sanki. Ben açık konuştum.
-Boris Aleksandroviç, haddime değil elbette, ama temsilinizdeki final hiç de mantıklı gelmiyor. İgor kadınına dönüyor, Yaroslavna erinin kucağına düşüyor, perde iniyor. Opera böyle bitiyor. Seyirci bundan ne anlar? Kadınını çok sevdiği için İgor ona dönüyor. Bu idea olamaz, bana göre. Belki yanılıyorum, bilmiyorum…
HOCAMIN TEMSİLİNDEKİ FİNALİ ELEŞTİRDİM…
-Doğru, Eflatun Neymatıç, sana katılıyorum. Ama böyle istediler, ikna ettiler. Ben de böyle finali sevmiyorum. Daha önce bulsaydın senden isterdim Epiloğu. Senin finalini çok beğendim. İrina, anlıyor musun? Eflatun çok mantıklı final ile bitiriyor temsilini... İgor bütün Prensleri etrafına topluyor ve birlikte Rus topraklarını düşmandan kurtarmak için savaşa gidiyorlar…. Bana ilk anlattığında sevdim onu. Gerçekten de bütün Sovyet Operalarında bu temsilin finali yoktur. Sen bunu ilk olarak yapacaksın ve tarih bunu yazacaktır, dedi… Şimdi benim sorumu cevapla, İrina da seni dinliyor. –İrina Hanım çok samimi insandı. Çok-çok sonralar Uluslararası Şan Konkuru Üyesi olarak Bakü’ye geldi ve ben onu evimize misafir olarak davet ettim. Çok da memnun kalmıştı…
Hocamın sorusu ilginçti, hoşuma gitti. Sorunun doğru cevabı ideayı açıklıyordu. Benim kendi yorumum vardı aslinde, ilk defa Hocama söyleyecektim ve onu şaşırtacaktım. Fakat dikkatli olmalıydım, aksi halde yanlış duruma düşecektim ve aklına başka şey gele bilirdi.
-Hocam, dedim, bu sorunuza cevabım vardır. Sorunuzu cevaplamam için Poloves Dansından sonra hiçbir Opera sahnelerinde sergilenemeyen II. Perdenin II. Tablosunun mutlaka sergilenmesi taraftarıyımdır. Final için bu tabloda önemli bir nokta vardır, dedim.
-Nedir söylemek istediğin? Açıkla bakıyım? O Tabloda senin dikkatini çeken nedir? Hadi söyle? -Pokrovski insanın beynini okuyordu, o sıradan bir rejisör değildi; alanında zirveye ulaşmış dehaydı, dünyada ün kazanmış en büyük, usta Opera Rejisörü ve deneyimli Bilim Adamıydı. Muhteşem kitabları vardı. Bu sanat adamını kolayca boş demagojik sözlerle kandırmak, ya da yanlış bir şey söylemek mümkün değildi. Ağzını açan gibi ne diyeceğini derhal anlıyordu. Bu sefer farklı konuşuyorduk, aynı dilde, aynı mantık çerçevesinde tartışıyorduk. Ben ona dakik, mantıken doğru bir düşünceyi açıklıyordum ve o bunun farkındaydı. Finali şimdilik pas geçtim ve danstan sonraki Tablo üzerine yoğunlaştım. Çünkü Sovyet Opera Tiyatrolarının hiç birinde bu II. Tabloyu neden sergilemediklerini kendisinden sordum:
-Hocam, beni uzun zamandır bir konu rahatsız ediyor. O da şudur. Neden danstan sonraki II. Tablo hiçbir Sovyet Opera sahnelerinde sergilenmiyor? Sizin temsilde de II. Tablo yoktur. Neden? Borodin bu tabloyu yazmıştır. Doğru mu? Partisyonda vardır, ama temsillerde sergilenmiyor? Neden?
-Belki opera uzun olduğuna göredir. Bana göre bunun için…
-Hayır, Hocam, lütfen beni aff edin! Ama bu sebep olamaz. Bunu bildiğinizden eminimdir. Bana göre operanın uzun olması sebep olamaz. Bu Tablo olmadan finali konuşamayız. Bu Tabloda Rus esirlerini İgorun gözleri önünde dövüyorlar, bu bir. Rus esirlerine işkence veriliyor ve İgor görmüş olduğu bu vahim sahneden sonra sarsılır. Vatanın zor durumda olduğunu şimdi anlıyor. Vatanı kurtarmak istiyor. Buna göre de Avlur ikinci defa gelişinde “Kaçalım Prensim”, teklifini kabul ediyor. Ama birinci defa Avlur’a bakın ne diyor:
HOCAM, BENİM FİNALİMİ ÇOK BEGENDİ
-Nasıl? Ben ha, kaçmak mı? Bana, İgor’a kaçmak hiç yakışmaz. Def ol git buradan”, der ve Avlur’u kovar. Ama şimdi Rus esirlerine işkence verildiğini gözleriyle görüyor. “Demek Rusya’da durum vahimdir, ülke talan ediliyor. Ben ülkemi savunmalıyım”, düşünmektedir. Buna göre de Avlur’un ikinci gelişine olumlu yaklaşıyor: “Git, atları hazırla”, diyor. Hocam, esirlikten kaçmak sadece sevgili eşi Yaroslavna’nın yatağına varmak gibi düşünülmemelidir. Daha önemlisi - İgor vatana dönecek, vatanındaki bütün Prensleri toparlayacaktır, çünkü vatan elden gidiyor. Esirlere verilen ceza, işkence onu ruhen de sarkıtmış oldu. İgor hemen karar veriyor; “Küskün Prensleri birleştirecektir… Vatanı savunmak için tüm Prensleri tek bayrak altında toplayacak, düşmana karşı yeniden savaşa kalkacaktır”. İşte bunu daha mantıklı buluyorum. Ben böyle bir finalin doğru olacağını düşünüyorum. Eğer ben operayı sahneye koymuş olsam, dansla sahne bitmeyecektir. II. Tabloyu kısaltarak olayların akışını böyle sıralayacağım:
- İgor Rus esirlerine işkence yapıldığını gözleri ile görüyor ve dehşet içinde kalıyor, dünyası sarsılır;
- Bu fırsatı yakalayan Avlur derhal kendisine ikinci defa vatan elden gidiyor, düşman vatanı işkâl etmiştir, “Kaçıp gidelim Prens”, dediğinde İgor onun “Kaçıp gitmek” teklifine razı olur;
- İgor teklifi kabul ediyor ve “Git atları hazırla… Vatanı kurtarmağa gidiyoruz”, düşünmektedir. Evet, sevgili eşini de düşünüyor, onu özlüyor elbette. Şimdi eşi Yaroslavna’dan öteye “Vatanı Savunmak” daha önemlidir;
- Han Kançak, kızını İgor’un oğlu Vladimire ere veriyor;
- Han Kançak Ordusunu İgora karşı savaşa götürüyor.
Tablo böyle bitiyor ve final müziğinde büyük coşku ve zafer vardır. Hep yüksek notalarla savaş marşı gibi sesleniyor. II. Tablonun finalinde gerilim ve doruğa yükselen muhteşemlik vardır.
ÇOK İNATÇISIN, ÇOK MANTIKLISIN, ÇOK DERİNDEN DÜŞÜNÜYORSUN
Bundan sonra İgor finalde sakin, rahat görünemez. Tarihten de biliyoruz ki başka Rus Prensleri İgor’a karşı tavır almışlardı; ona küskündüler, sebebi de ilk savaşa gittiğinde tek başına, Prensleri beklemeden gittiği için Rus Prensleri (Knyazlar) ona tavır koydular. Hatta İgor’un dönüşünü duyduklarında bile yine küskün tavırlarını sergiliyorlar. Ve İgor vatanı kurtarmak için esirlikten kaçıp gelmiştir. Vatanı kurtarmak için o Prenslere birleşme çağrısı yapıyor. Çünkü tek başına yapamam, Han Kançak’la hep birlikte vuruşmalıyız, diyor.
Bir kere tek başına denedi, sonuçta esir düştü. Şimdi daha kararlıdır ve mutlaka Prensleri birleştireceği sözünü tutacaktır. Çünkü vatan tehlikededir. Yeniden savaşa hazır olmalıyız, diyor. Çünkü II. Perde, II. Tablonun sonunda Han Kançak Ordusunu toparlıyor ve Rus topraklarına savaşa kalkıyor. Doğal olarak İgor da savaşa hazır olmalıdır. Zaten bu amaçla da kaçmaya karar vermiştir. Benim mantığım budur, Hocam...-Pokrovski şaşırdı kaldı. Kalktı, odada sağa sola yürüdü ve karşımda durdu:
-Seni kutluyorum. Başarılı bir reji yorumu anlattın. İşte Reji şerhi böyle oluyor. Dakik, mantıklı ve net sunum oldu. Hala sağ iken, Sokovnin Hocam da sevincini ilk defa böyle, seni bana överek göstermiştir...
Bana: “Buna göre seni sınıfıma aldım. Senin “Aleko” reji şerhini sınavda dinlediğimde çok beğenmiştim. Ateşli anlatımını sevmiştim”, demişti bana….
Devamı vardır…
Soldan: TÜRKSOY Genel Sekreteri, Kazakistan Devlet Sanatçısı, Prof. Düsen KASEİNOV, Azerbaycan Cumhuriyeti Rusya Büyükelçisi, Azerbaycan Devlet Sanatçısı, Prof. Polat BÜLBÜLOĞLU ve Azerbaycan Devlet Sanatçısı, Rejisör-yazar, Prof. Dr. Eflatun NEİMETZADE.