Öyle diyordu, Anglosakson efendileri tarafından eğitilmiş ‘gazeteci’ ve ‘yalan pazarlamacısı’ etki ajanı…
“Ortaya basit bir yalan atın ve sürekli tekrarlayın. Sonra kitlelerin o yalanı nasıl kucakladığını seyredin.”
Yalanın ‘basit’ olması gerektiğini söylemişti, fakat bu önerinin devamında, ‘büyük bir yalan’ eklentisi de olmalıydı.
Bu eklentiyi de, akıl hocalığını yaptığı şahsın, her defasında bir öncekinden daha büyük iki yeni yalan sallamasından anlıyoruz.
Hadi, birkaçını hatırlayalım:
- “Deniz Baykal’a kumpas kasetini, tanımadığım ve yüzleri maskeli kişiler getirdi.”
Sakın ha, “Maskeli kişiler CHP Genel Merkezi’ne nasıl girer ve 14. kata kadar nasıl çıkar?” diye sormayı akıl etmeyin; çünkü tuvalet terliğine oy vermeye hazır kitle de öyle yapıyor.
- “FETÖ’cü Adil Öksüz MİT ajanıdır.”
15 Temmuz ihanetini sulandırmak isteyen FETÖ elemanlarının servis ettiği sahte MİT belgesini delil diye sunan şahsa, elinde salladığı kâğıdın sahte olduğunu resmî ağızlardan duyurmanın bir faydası yok.
- “AK Parti’de, ByLock (FETÖ’nün örgüt için haberleşme programı) kullanan 180 milletvekili ve bakan var.”
Ne beklersiniz bu iddianın akabinde? Böyle bir iddianın yüzde 10’u ispatlanabilirse, dünyanın hiçbir iktidarı yerinde kalamaz. Peki, niye bu iddianın delilleri kamuoyuna sunulmaz? Dedi ya iletişim hocaları, yalan büyük ve basit olacak.
- “Beşli Çete (dev projelerin müteahhitleri) devleti soyuyor, bilmem kaç yüz milyar doları hüplettiler.”
Peki ağam, o beşin birisi senin önceki dönem milletvekilin çıktı ve kısa zaman önce vefat ettiğinde taziye için evine koştun. Şimdi beşli çete ‘dörtlü çete’ mi oldu?
- “Katarlı öğrenciler Türk üniversitelerine sınavsız alınıyor.”
Etme paşam, öyle bir şey yok. Sadece belli sayıda askerî tıp öğrencilerinin karşılıklı değişimi sözkonusu. Kime anlatıyoruz ki? Muhatapları daha bu ithama cevap hazırlarken, o bir sonraki yalanı savurdu bile.
- “Türkiye’nin göz bebeği tank palet fabrikası Katarlılara peşkeş çekildi.”
İstediğiniz kadar, ortada bir satış olmadığını, modernize yatırımları amaçlı bir kullanım hakkı tanındığını, esasen orada Türk mühendisleri, işçileri ve TSK mensuplarının görev yapacağını filan anlatın. Adam kanal değiştirmiş, başka bir iddiayı dillendiriyor.
ABD’deki 8 saatlik hamburger kaçamağının ardından gittiği Londra’da, finans tefecileriyle görüşmesinden sonra üfürdüğü, “Bilmem kaç trilyon dolar buldum.” hülyasını şimdilerde biraz daha şekillendirmiş, “Milletim için 300 milyar dolar getirdim.” diye pazarlıyor.
Bu palavranın neresini düzelteceksiniz?
Hani adam peygamber kıssası anlatıyor: “Hazreti Davut, bir kızım olursa kurban edeceğim diye adakta bulunmuş. Sonra da kızı Hazreti Meryem’i kurban etmek istemiş. Tam o sırada Azrail gelip onu durdurmuş, yanında getirdiği keçiyi vererek, onu kurban etmesini söylemiş…”
Hadi bakalım, düzeltin neresini düzeltecekseniz.
Yahu, hangi finans kuruluşu, resmî bir sıfatı olmayan bir zata, yüzmilyarlarca dolarlık para sözü verir?
Hangi banka, ortada bir proje yokken, “Lafı mı olur paşam, bendensin…” diyerek, 300 milyar doları toka eder?
Hangi finansçı, resmî bir sözleşme yapmadan, dahası bu sözleşmeye ‘Hazine garantisi’ almadan, yüzmilyarlarca doları, “Al da götür…” diye birine teslim eder?
Diyelim ki, dünyada parası bol kerizler çok; ille de birileri 300 milyar doları, henüz seçim yapılmadan ‘13. Cumhurbaşkanı’ seçilen şahsa sorgusuz sualsiz verdi…
Peki, 300 milyar dolar gibi korkunç bir rakam, “Haydi ahali, ganimet bulduk, hep birlikte çöküyoruz…” hoyratlığıyla talan edilir mi?
Nasıl bir rakamdan bahsediyoruz? 6 Şubat’ta yaşadığımız asırların felaketinin verdiği dehşet hasarın tamı tamına 3 katı bir meblağı konuşuyoruz.
Ne demişti, ‘yalan pazarlama’ hocaları? “Ortaya basit bir yalan atın ve sürekli tekrarlayın…”
Uygulayıcı usta, pazarladığı yalanı bir de kitlesinin iştahını kabartacak soslarla servis ediyor. Özellikle de tuvalet terliğine oy vermeye hazırlananların…