Demokrasinin bir ayağı seçimlerdir diğer ayağını da kurumlar oluşturur. Kurumları siyasi baskı altına alır zedelersen, hukuka uygun rasyonel kararlar almazsan, toplumun beklentilerine yanlış cevap vermiş olursun. Türkiye 2005-2008 yılları arasında gelişmiş ülkelerden akan parayla gelişme kaydedip ekonomide yol alıyordu. Şimdi maalesef ekonomik durgunluk içersindeyiz. Kredi kuruluşları yatırım için riskli diye bildirimde bulunuyorlar. Kaygılar borçlarını dövizle ödeyen şirketlere kaymış durumda.
1994’lü yıllarda yatırım notumuzu kaybetmemizde en önemli etken, yapay biçimde faizi aşağıda tutmaktı. Bugün var olan faiz inadı ekonomik kurumlar üzerindeki siyasi baskı günümüz ekonomisinin zora girmesine neden oluyor. Kurumların güvenliğini ey ile hey ile yönettiğimiz için artık ekonomiye düzen verecek MB (Merkez Bankası) gibi bir kurumun yaptığı düzenlemeye de piyasalar pek aldırış etmiyor. Daha döviz artışında ziller çalarken, ekonomimizin temelleri sağlam bize bir şey olmaz diye yüksek perdeden umursamaz söylemlerde bulunan siyasilerimiz şimdi çareyi kapalı kapılar ardında dolaylı vergiler yaratarak çare üretme zorunda kalmışlardır.
Bizde kurumlaşma kültürü siyasi baskılar sonucu enterne edildiğinden ötürü, kurumlara vurgu yapanların sözleri de itibar görmüyor. Bu güvensizlik ortamı da döviz fırsatçılarının işine yarıyor. Sonuçta kamu da vatandaşta zarar görüyor. Döviz piyasasının önünü daha başındayken kesmek mümkünken ekonomiye düzen veren kurumlar üzerinde siyasi baskı oluşturarak faizin artmasını önleyenler bugün Merkez Bankası’nın ufak çaptaki faiz artışına olur vermek zorunda kalmışlardır.
Siyaset gibi kurumlarında bağımsız, güçlü ve güvenilir olması rasyonel akılla bilimsel yollarla yönetilmesi önem taşır. Faizle enflasyon ve kur arasında biri birini tetikleyen etkileşim vardır. Faizi bir araç olarak kullanıp gereğinde artırmak ihtiyaç duyulduğunda da indirmek, faiz-enflasyon ve kur dengesinin bir aracı olarak iktisat literatüründe yer almaktadır. Siyasi söylem sahiplerinin bu dengeyi ve iletişimi kendi ideolojik saplantılarına göre baskı altına almaya çalışması ekonomide ki dengeleri de bozar. Ekonomi yönetimi rasyonel gerçeklilik üzerine yürütülür. Siyasi baskı ve ideolojik saplantılarla değil.
Ülkenin geldiği ekonomik süreçteki yerini görmezden gelerek, geçicidir demek toplumu yanıltmaktan başka bir şey değildir. Varılan ekonomik tablonun ulaştığı sonuçları bir tarafa bırakıp, illaki Başkanlık çabalarıyla günü örtmek, dediğim dedik çaldığım düdük diyenlere de hayır getirmez. Demokratik Parlamenter sistemi askıya almak, kuvvetler ayrılığı ilkelerini tek elde tutmak, ekonomiyi denetleyen düzenleyen kurumların bağımsızlığını kendince yönetmek, hukuka kendi siyasi bakışıyla yön vermek ile, ülkeye ne istikrar gelir ne de ekonomi düze çıkar.
Bütün güçlerin tek elde toplanması verimliliği de üretimi de ihracatı da olumsuz etkiler. Tek yol kurumların bağımsızlığını ve güvenilirliğini rasyonel akıl ile yönetilmesine, uluslararası hukuk ve demokratik kuralların işlerliğinin sağlanmasına uyulmasıyla olur. Geçmişte Osmanlı döneminde yaşanan borçlara karşılık olarak vergi gelirlerinin gösterilişi, günümüzde yapılan yatırımlara da hazinenin kefil gösterilmesi benzerlik taşımaktadır. O gün de devletin borçlarını ödemesinin güven oluşturmadığı kaygısı vardı bu gün de var. Çatışmadığımız, kafa tutmadığımız nerdeyse ülke kalmadı. Önce dayılanıyor sonra havlu atıyorsunuz. Söylemleriniz uluslararası platformda kabul görmüyor güven oluşturmuyor.
Bir ülkenin siyaseti uluslararası gelişmelerle birlikte olumlu yol alıyorsa ekonomisi de olumlu gelişme kaydedebilir. Önüne gelene diplomasi dışı söylemlerle hitap ederek, uluslararası bağı koparırcasına demokrasiden, hukuktan, insan hak ve özgürlüklerinden kopuk bir yol almaya çalışırsan uluslararası arenada kabul görmediğin gibi ekonomiyi de çıkmaza sokarsın.
Ekonomimizde beş yıldan bu yana var olan sıkıntılar ileri derecede sorun yaratmaya başlamıştır. Döviz dur durak tanımamaktadır. Kredi kuruluşları olumsuzluklarını bildirmişlerdir. İhracatımızdaki düşüş, turizmde ki dibe vuruşlar, hukuktaki belirsizlik ortamı, yolsuzluklar, yürütmedeki açmazlar, üretimdeki düşüş, OHAL yasasının varlığı, sınırımızdaki savaş, her gün gelen şehit haberleri v.s daha kartopundan çığa dönüşmeden ihmal edilen nedenler yüzünden ekonomimiz sekteye uğramaktadır.
Var olan bu olumsuzluklar sonucu Türk parası en çok değer kaybeden para olmuştur. Bu sorunların çözümünü sağlayamadığınız için ekonomiden sınıfta kaldınız. Halkımız size otur sıfır. Eylülde gel demektedir.