Eli öpülesi, ömrü uzun olasıca Prof. Dr. Aziz Sancar’ın peşine düşeli beri Politika Kasabasından uzak kaldım! Memleketin yarıdan fazlası tatil telaşında diğer yarısı bağında / bahçesindeyken, kasabanın Siyaset Caddesine çıktım! Ortalığa hakim olan sessizliği, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sokak aralarından yayılan sesi bozdu:
- Cumhuriyetimizin 100. yılında 100 il ve 1000 ilçe…
Rakamlarla arası iyi olan Bahçeli’nin geçmişte kafa karıştıran ve fakat kendince bir sonuca varan formülleri kadar karmaşık olmayan bu talebin kasabalılar tarafından hoş karşılandığını gördüm. Yürüdüm… Az ötedeki Millet Bahçesine oturmuş birkaç siyasi, “500 lira ile geçinen cahil köylülerin kullandığı oy’un ederi”ni tartışıyordu. Bulaşmadım!
Caddenin sonundaki Salooonun önünde bir kalabalık vardı. Ne oluyor burada diye sorunca, aşıkların atışması var dediler. Ortalık ana baba günüydü. İçerisi tıklım tıklım, kimseyi almıyorlar. Basın kartımı gösterip girdim! Medya leşkerlerine ayrılmış masaya kavuşmam kolay olmadı. Ben yerime otururken tanıdık bir ses kapladı salonu:
Kimler akıllanmış kimler bunamış
Eyüp derde düşmüş cahil kınamış
Mevla İbrahim’i boşa sınamış
Kasap mıyım kurban mıyım ben neyim
Ben, büyük ozan, diye dikkat kesilirken sesin sesi daha gür çıktı:
Aramızda yaşar eroğlu erler
Erleri ne bilir köroğlu körler
Bana bu ellerde Mahzuni derler
Mervan mıyım merdan mıyım ben neyim
Aşık Mahzuni Şerif, “Ben Neyim” diyerek kendini ararken, kendini bir şey sananların kendinden geçtiği bir ortamda insanın kendi kendine kalması zordu. Direndim…
***
Toplantıyı idare eden, “Aşıklara ayak vermek gerekiyor” diye ünleyince; Salooonun, loş bölümünde siyasilere ayrılmış yerden yükselen bir başka tanıdık ses, “Cahiller” diye bağırdı! Yönetici, “Evet, ayak belli oldu: Cehalet. Buyurun aşıklar…” der demez, Gevheri aldı sözü:
Sözün bilmez bazı cahil elinden
Edep ağlar erkan ağlar yol ağlar
Bülbülün feryadı gonca gülünden
Bülbül ağlar gülşen ağlar gül ağlar
Aşık Veysel, “Aldanma Cahilin Kuru Lafına” diyerek söze girdi:
Aldanma cahilin kuru lafına
Kültürsüz insanın külü yalandır
Hükmetse dünyanın her tarafına
Arzusu hedefi yolu yalandır
Büyük ozan coşmuştu bir kere; tutabilene aşk olsun:
Cahil okur amma alim olamaz
Kamillik ilmini herkes bilemez
Veysel bu sözlerin halka yaramaz
Sonra sana derler deli yalandır
Hüzni;
Bir cahil birazcık mesned bulunca
Sadrazam gibi payesine bak
İşin düşüp başın darda kalınca
Bir tecrübe et de mayesine bak
Derken, cahil elinden çok çektiği belliydi. Dedi ki;
Cahil adam olmaz evliya olsa
Arife teslim ol eşkıya olsa
Hüzni bel bağlama akraba olsa
Hele bir fikrinin gayesine bak
Saz da söz de yeniden Mahzuni Şerif’e düşünce anladık ki cahil sürüsünden uzak durmak gererek:
Ele geniş olan şu yalan dünya
Bilmem ki ya neden dar bana bana
Bize hücum etti cahil sürüsü
Kesseler de beni kâr bana bana
Meluli de ona hak verir gibi girdi söze:
Cahil ile sohbet olmaz / Yaptığını yıkar hemen / Ateş ile oyun olmaz / Ne atarsan yakar hemen
İzleyicilerin arasından Abdurrahim Karakoç’un sesi duyuldu:
Alim derler bakarsın sözü kelamı cahil
Yazar derler yazar da özü kalemi cahil
Diplomayla unvanla kazanmış cehaleti
Gidip aynaya bakmaz sayar alemi cahil
Aşık Düçari kendince hak verdi:
Cahil ile etme sohbet, her sözü bir baş incitir.
Sarraf olmayan ne bilsin, zanneder her taş incidir.
Harabi de o tiplerden muzdaripti:
Cahiller çekemez ehli kemali / Zira sözlerinin hikmeti vardır / Nasıl anlatayım bilmem bu hali / Ehli dilin şan ü şöhreti vardır
Neşet Ertaş, ayağa kalktı. Sağ elini kalbinin üzerine koyup seslendi Salooondakilere:
İsterim ki bu dünyada / Hiç kimse cahil kalmasın / Okusun ilmin kitabın / Cahilden akıl almasın
Divani’nin çağrısı çok netti, “Birlik Olalım Canlar” diyordu. Şöyle:
Bu cehalet yaktı gitti milleti
Gelin buna çare bulalım canlar
Silelim gönülden kini nefreti
Sevgi, saygı ile dolalım canlar