Paris İklim Anlaşması sera gazları salınımını azaltmaya yönelik önlemleri içeren bir anlaşmadır. Anlaşma 22 Nisan 2016 tarihinde imzaya açılmış ve aynı yıl yürürlüğe girmiştir. Anlaşma 195 üye ülke tarafından imzalanması bakımından, dünya tarihinde iklim değişikliği ile ilgili en geniş kabul görmüş anlaşma olma özelliği yanında, kabulünden 1 yıl geçmeden yürürlüğe giren ilk küresel anlaşma unvanını da taşımaktadır.
Anlaşmaya göre her ülke sera gazı salınımına yönelik azaltılmış hedeflerini kendisi belirleyecektir. Ülkelerden hedeflerini güncellerken, sürekli daha az miktarda gaz salınımı hedeflemeleri beklenmektedir. Böylece küresel ölçekte iklim değişikliğini durdurabilecek seviyede bir sera gazı salınım azalması mümkün olabilecektir.
Dünya Ülkelerinin hedefledikleri sera gaz salınımları göz önüne alındığında, 2030 yılında küresel ölçekte 55 gigatonluk bir gaz salınımı öngörülmektedir. Küresel ölçekte sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutabilmek adına, bu salınımın 40 gigatona düşürülmesi gerekmektedir. Bu durum ülkelerin daha zorlayıcı hedefler koymaları gerektiğini ve hedeflerinin de gerçekleştirmelerinin zorunlu olduğunu ortaya koymaktadır.
Paris iklim anlaşması çerçevesinde, özellikle gelişmekte olan ülkelerin (131 adet) gerekli önlemleri alabilmeleri adına, bir fon kurulması ve burada biriken paraların, bu ülkelerde sera gazı salınımını azaltmaya yönelik projelere aktarılması, teknoloji trasferi ve kapasite geliştirme imkanlarını geliştirmeleri hedeflenmektedir. Kurulan bu fona gelişmiş ülkelerin (G20 Ülkeleri) Bu çerçevede, 2020 yılına kadar yıllık 100 milyar dolar miktarında paranın gelişmekte olan ülkelere ve küçük ada devletlerine yönlendirilmesi hedeflenmektedir. Fonda şu ana kadar 10 milyar dolar civarında para toplanmıştır.
Ülkemiz, Paris Anlaşması’nı, 22 Nisan 2016 tarihinde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzalamış ve Ulusal Beyanımızda anlaşmayı gelişmekte olan bir ülke olarak imzaladığımız vurgulanmıştır. Türkiye anlaşmayı onaylayıp meclisten geçirmek için, gelişmekte olan ülke sınıfına sokularak Yeşil İklim Fonu'ndan pay alma şartını öne sürmektedir. Ülkemizin 2017 yılı rakamlarına göre yılda 289 milyar kilovatsaat elektrik tüketimi ile dünyanın en çok enerji harcayan ilk 20 ülkesi arasında olmasından dolayı Ülkemizin bu isteği yerine getirilecek gibi görünmüyor. Türkiye’nin 2019 yılı sera gazı azaltım senaryosuna göre 535 milyon ton karbondioksit salınımı öngörülürken, bu salınımın azaltılması yerine 2030 yılına kadar 929 milyon tona çıkarılması hedeflenmektedir.
Paris İklim Anlaşmasına taraf olmayan ülkeler, Angola, Ekvator Ginesi, Eritre, Gine-Bissau, İran, Irak, Kırgızistan, Lübnan, Liberya, Libya, Umman, Rusya, San Marino, Güney Sudan, Surinam, Özbekistan ve Yemen. Türkiye bu anlaşmayı imzaladı fakat uygulamaya geçmesi için isteklerinin yerine gelmesini beklemektedir. ABD bu anlaşmayı imzaladığı halde 2017 yılında anlaşmadan çekilme kararı almıştır. Amerika, dünyada Çin’in ardından atmosfere kirletici emisyonlar yayan ikinci büyük ülke konumunda. Anlaşma uyarınca Amerika 2025 yılına karbon emisyonlarını %25-28 azaltmayı taahhüt etmişti.
Paris İklim Anlaşmasına yönelik en temel eleştiri, anlaşmanın ülkeler tarafından uygulanmasına yönelik herhangi bir denetleme veya yaptırım olmamasıdır. Bu noktada anlaşmanın uygulanması tamamen devletlerin iyi niyetine bırakılmaktadır.
Türkiye, sera gazlarının etkisi ile oluşan küresel ısınmanın özellikle su kaynaklarının azalması ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz yönlerinden etkilenmeye başlamıştır. Bu olumsuz etkilerin mutlaka en aza indirilmesi gerekmektedir. Aslında Ülkemiz yenilenebilir enerji potansiyeli bakımından da diğer ülkelere göre çok çok avantajlı. Her şeyi bir yana bırakırsak Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi başta ekonomi açısından da avantajlı. Doğalgazı dışarıdan alıyoruz, ithal kömürün payı da giderek artıyor. Bu enerji kaynakları sera gazı salınımını da arttırıyor. O halde Ülkemizin ve Dünyanın geleceği için bu fosil enerji kaynaklarını bırakıp rüzgâr ve güneş enerjisine yönelmeliyiz.