Bizim köpeklerimiz vardı... Bizim zaar'lerimiz vardı... Köpeklerimiz vardı davar sürüsünün ardında gider, sürüleri kurtlara karşı, hırsızlara karşı korur, çobanın eli ayağı olur, üç kilometreden beş kilometreden tanıdık sesi duyduğunda, sürüsünün kokusunu aldığında veya bir "hay hay" sesiyle adı çağrıldığında, koşarak gelip sürüsüne sahip çıkar, çobana yoldaşlık ederdi…
Anadolu'da “AKBAŞLAR, KARABAŞLAR, KANGALLAR” vardı... İnsan dostu, hayvan dostu, çocuk dostu... Bizler, bilhassa sürüsü olanlar bu köpeklerle büyüdük, bizlere dost, oldular, arkadaş oldular...
Zaar'lerimiz vardı, siyah beyaz benekli, kahve bej damgalı... Kapının eşiğinde yatarlar, sahibinin yanında küçücük adımlarla biraz da kasılarak, eşeğinin üstündeki sahibine eşlik ederek bağa bostana giderler... Bırakılan bir heybenin yanına yatarak o heybeye sahiplenirler, kendilerini paralarlar da kendilerine emanet, edildiğini sandıkları heybeyi kimseye kaptırmazlardı!
Kara, bizim köydeki köpeğimizin adı. Adından da anlaşılacağı gibi kapkara irice bir kiriz. (Kırma) Karanın kocaman bir başı var. Başı, vücuduna oransız büyüklükte… Gözleri, epeyce büyük, sanki biraz şehla gibi, kulakları iri ve sarkık… Babasını tanımıyoruz, belki de babasının özelliklerini taşımakta?
Kara, benim geleceğimi hisseder… Köydeki evime her gelişimde onu evimin bahçesinde beni beklerken bulurum. Bir de Çirkin vardı, akrabalardan Önder’in av köpeği. Gözünün biri siyah benek örtülü, çok şirin… Önder, nazar değmesin diye adını Çirkin koymuştu. Öldüğünü duydum, çok üzüldüm… İkisi de benim eve gelmemi dört gözle bekleyip, evimin önünde yatarlar çünkü; ben onlara çok iyi bakarım, iyi beslerim.
Kara bizim elimizde büyüdü diyebilirim. Köyün sığır çobanı Ege’li roman bir vatandaş yavruyken bırakıp gitmiş, bizimkiler sahiplenmişler. O da bizim evimizi evi bildi bizi sevdi, bize sahiplendi…
Bizim kara, temkinlidir: Bizden önceki sahibinden şiddet görmüş olmalı ki, kesinlikle boynuna ip taktırmaz. Başını okşamanıza, boynundan, tutmanıza izin vermez.
Bizim kara, sizden önce kesinlikle kapalı bir yere girmez: Bu da bizden önceki sahibinin Kara’yı kapalı bir yere sokup, dövdüğünü göstermektedir.
Bizim Kara şakacıdır: Eliniz arkanızda dalgın dalgın yürürken, birden elinizi yalayıp kaçar, sıçramanıza neden olur, çok neşeli olduğunda beraber yürürken size çelme takar.
Bizim Kara, fedakardır, kibardır: Misafirleri evine kadar götürüp teslim ettikten sonra tekrar eve döner.
Babamın toprağa verilmesinin ertesi günü, çok sevdiği babamın ölümü üzerine, başını alıp gittiğini düşündüğümüz Kara’yı, ertesi günün sabahı mezar ziyaretimizde babamın mezarının baş ucunda yatarken bulduk. Bu birkaç gün devam etti… Birkaç gün eve gelmedi mezarı bekledi, babamın yokluğuna zor alıştı…
Büyük oğlum Öykün, Viyana dönüşünde çevresinde bulunan herkesle vedalaştı. Arabasına bindi, arabasının kapısını kapatmayıp, vedalaşmanın devam ettiği bir sırada, aramızda olduğunu fark bile etmediğimiz Kara, ben de bu ailedenim dercesine sesler çıkararak aramızdan geçip yüzünü Öykü’nün ellerine sürdü sürdü… Hepimiz çok duygulandık…
Tazılarımız vardı köylerimizde, evlerimizde kışın tavşan avlamak için. Oldukça zayıf olurdu tazılar, diyet yapan mankenler gibi, kuru ince, koca ayaklı… Karnı karnına geçmiş derler ya işte tam da öyle… İnce Uzun bacakları, öne doğru uzanan ince uzun kafaları, kocaman gözleri, uzun kirpikleri, dağınık kaşlarıyla odanın sıcak bir köşesinde altlarına atılan bir çulla yatarlar, çok az yerler, kışın çok üşürlerdi…
Akpınar’da düğünün birinde misafirlerden biri, zurnacı Tahsin Ustadan yerli yersiz istekte bulunur, eziyet eder:
“Tahsin usta! “merdivenim kırkayak’ı çal” Tahsin Usta, türküye odaklanıp çalmaya başlayınca;
“Yok yok, o dursun sen, en iyisi “Ağ Gelini” çal!”
Tahsin usta tam zurnayı dürt dürt ettirip istenen türküye başlayacağı sırada;
“Bak şimdi hatırladım, o da kalsın “zahide gurbanım n’olacak halım’ı” çal!”
Tahsin usta daha fazla dayanamaz sinirlenmiştir, bağdaş kurup oturduğu yerden doğrulur; “Ulan yüzüne işediğim “TAZI GAŞLI” benden on dakkanın içinde kırk makam istedin!” der…
Ülkemizde ve Dünyada sık sık gündem olan, acı anılarla yürek dağlayan Pitbul köpekleri birçok insanın sandığı gibi laboratuvarda üretilmemiştir, metal değildir, Amerikan pitbul terrier olarak bilinen köpeklerle Buldok cinsi köpeklerin çiftleştirilmesiyle ortaya çıkarılmıştır. Bazıları, daha sonra üstünde çalışılarak kafası ve çenesi güçlendirilen bu hayvanların Amerikan Staffordshire Bulterier türüne dahil olduğunu söylüyorlar. Bunların ne derece doğru olduğunu bilmiyoruz.
Bizim ülkemizden örnek verecek olursak: Pitbul cinsi köpeklerin bir Kangal gibi, bir Akbaş gibi ya da diğer birçok köpek cinsleri gibi bir ırkının olmadığı söylenmektedir. Pitbul savunucuları değişik ırktaki köpeklerin çiftleştirilmesiyle oluşturulmuş köpekler sadece Pitbul da değildir; Golden Retriever, Sarı tüylü Retriever, Su Spanyeli, Newfoundland gibi köpekler çaprazlanarak ortaya çıkarılmış cinslerdir demektedirler…
Pitbul köpekleri terrier ile Buldog dan melezlenerek İngiltere’de geliştirildi. Yiğitlik ve çevikliklerini terrierler’den, güçlerini de buldok’lardan alan bu köpekler, ilk ortaya çıktıkların da çeşitli kan sporlarında kullanıldı. 1835 yılında İngiltere’de bu tür sporlar yasaklandı. Bu tür sporlar yasaklanınca bu kez, boş kalan maceracı insanlar bu tür hayvanları yasa dışı yollardan köpek dövüşlerinde kullanıp bahis yaptılar.
Amerikan iç savaşları sırasında, İngiltere’den Amerika’ya göç edenler yanlarında pitbul köpeklerini de götürdüler. Kendilerinin, sürülerinin, hayvanlarının korunmasında bu hayvanlardan yararlandılar. Bu tür köpekler, o çalkantılı dönemlerde göçmenlerin evlerini, eşyalarını korudu. Ailesine, ailede bulunan çocuklara çok düşkün olan bu köpeklere, bir ara “Dadı köpek” bile denildi.
1976 yılında Amerika’da Amerikan Yüksek Mahkemesi, “Hayvan Refahı Yasasını” kabul ederek Amerika’nın tüm eyaletlerinde köpek dövüşlerini yasakladı. Bu yasaklamalar bu kez geçmişte İngiltere’de olduğu gibi yasa dışılığı, yasadışı köpek dövüşlerini getirdi. Bu tür dövüşlerde hayvanlara eziyet ettiler, psikolojisini bozdular, vahşi saldırgan bir hale getirdiler.
Ülkemizde: 01.07. 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5199 sayılı hayvanları koruma kanunu ile Pitbul, Argentino, Dogo Argentino, Japonesi Tosa gibi köpeklerin beslenmeleri üretilmeleri, alımı satımı, hediyesi, takası yasaklandı.
Yasalara rağmen ülkemizde ve bazı ülkelerde pitbul cinsi köpekler üretiliyor, yetiştiriliyor yasa dışı yollardan satılıyor. Kötü niyetli insanların eline düşerek bebeklikten itibaren eziyet görerek vahşileşiyor. Bu yasa da diğer yasalar gibi düzgün işletilmediğinden acı olaylar gündeme otururken, bu zavallı hayvanlar da ormanlara bırakılarak, ölüme terk ediliyorlar ya da zehirli iğneler vurularak öldürülüyorlar.
Ülkemizde olduğu gibi, Avrupa ülkelerinde de hatta tüm dünya ülkelerinde pitbulların saldırısı gündem olmakta, kurbanların gazetelerde boy boy fotoğrafları çıkarken, televizyonlarda tartışmalar yapılmakta, “Hayvan Hakları Dernekleri” ile Pitbul kurbanlarının yakınları, mağdurları, karşı karşıya gelmekte, karşılıklı protesto yürüyüşleri düzenlenmektedir.
Tüm bunların sonucunda: “PİTBUL GERÇEĞİNDEN” hareketle bazı Avrupa ülkelerinde “PİTBUL SAHİBİ OLMA” yasaları düzenlenmiştir. Yasaya göre; Pitbul sahibi olmak isteyenler: Psikolojik testle birlikte sabıkasızlık belgesinin yanında “PİTBUL BAKIM KURSLARI”na katılarak sertifika almak zorundadırlar! Bu, yasa çerçevesinde alınan sertifikalar pitbul saldırılarını önlemiş midir? Belki biraz!
Pitbul sahibi olmak isteyenlerin çiftlik, hayvanlarına, köy veya kent dışındaki evlerine bekçilik yaptırma, gibi bir amaçları yoksa, pitbul sahibi olmamalarını öneririm. Elimden bu gelir. Bilhassa şehirlerde genellikle alkolik, kendine güvensiz, psikolojik sorunlu insanların sırf “EGO”larını tatmin uğruna pitbul sahibi olduklarını görmekteyiz.
Kendi eksikliklerini, ezikliklerini, pitbulla tamamlamak düşüncesinde olan bu insanlar, köpeklerine bakamamakta, eziyet etmekte, onların agresif ve saldırgan olmalarına sebep olmaktadırlar.
Tüm bunlara rağmen: Aynı semtte oturduğum sahibi alkolik bir pitbul tarafından parçalanan Hindistan göçmeni ailenin iki yaşındaki kara kaşlı, kara gözlü, oğullarının bayramlık elbisesiyle gazetelerde çıkan fotoğrafı hiç aklımdan çıkmaz…
Pitbul gerçeğini unutmamak kaydıyla, benim tercihim hep *Bizim Kara*dan yanadır. Benim eve dönüşümden mutlu oluşunu, bahçede bekleyip üstüme atlayarak kendini sevdirişini, bana ihanet etmeyişini anımsarım hep…
Bu ağzı var dili yok! Ama, son derece gelişmiş “hisleri, önsezileri var” olan, bilhassa yazlıklarda bir heves uğruna alınıp, daha sonra sokağa salınan bu hayvanlara kıymadan, insan olarak bir çözüm yolu bulmak zorundayız.
Çünkü; diğer canlılar gibi, köpekler de Tanrının biz insanlara emanetidir!
Zaar: Küçük köpek.
Paralamak: Çok çaba ve özen göstermek.
Kan sporları: Köpek dövüşleri, horoz dövüşleri, gladyatörlerin dövüşleri.