Sermaye piyasasındaki para suya benzer, para kâr getiren yere doğru akar. Para yönünü her zaman daha güvenli en fazla gelir getiren bir yöne çevirir.
Döviz, altın fiyatları artması döviz ve altın fiyatlarını yukarı yönlü hareketini önlemenin en önemli engeli ise faiz oranlarının artırılmasıdır.
Her ne şekilde olursa olsun, paranın döviz, altın veya faiz üçgenin içinde olması ekonomi içindeki bermuda şeytan üçgeni olarak tabir etmek yanlış olmaz. Aslında para üretime yönelmeli orada değer kazanmalı. Üretimde değer kazanamayan para ( döviz, altın, faiz ) bermuda şeytan üçgenine düşer ve değer kazanmış gibi görünse de üretime yönlenmeyen para ekonomik sıkıntıları getirir. Bunun en önemli etkileri piyasada durgunluk ve devamında getirdiği işsizliğin yükselişidir.
Piyasadaki durgunluk vergi gelirlerini düşüreceği gibi devletin vergi payını da düşürür. Ayrıca esnafın ödemesi gereken standart ödemelerin zamanında ödenmesi zorlaşır. Çünkü esnafın cirosu ne kadar olursa olsun işyeri kirası, çalışanın maaşı gibi birçok ödeme mecburen ödenmesi gerekir. Buna bir örnek verecek olursak aylık ( Kira, personel maaşı, vergi, elektrik, su, telefon vb. ) ödemelerinin toplamı 4.500 TL olan bir işletme günlük masrafı 500 TL olur. O zaman günlük yapılan satış miktarı ne olursa olsun 500 TL mecburi gider vardır. Günlük ciro, 500 TL masrafı ve de ürün maliyetini karşılamalı ve dahası üzerine kâr getirmeli ki; ticari faaliyet saat gibi işlemeli. Piyasadaki durgunluk önce kârı azaltır. Sistem zarar etmeye başlar. Zarar saati tersine döndürmek gibidir. Sisteme zarar verir. Çalışanlar işten çıkarılır, devamında iflas eder. İşyeri sahibi vergi veren bir işletme olmaktan çıkar. İşten çıkan elemanları gibi iş sahibi de iş arayan bir insan haline dönüşür. İşletmelerin batması devlete yük getirirken, yeni açılan işletmeler ise yeni iş kapıları, yeni vergi kaynakları oluşturur.
O halde sistemin işleyişini devam ettirmek en önemli unsurdur. İşyerlerine devlet tarafından verilen ucuz krediler sisteme geçici süre süreyle rahatlatsa da önemli olan iş potansiyelinin cironun atması işletmeyi verimli hale getirir.
Piyasanın hareketlenip, gelirlerin artması lazım, ayrıca ithalatın azaltılması kendi paramızı dövize çevirip yurt dışına gitmesini önleyip kaynaklarımızın içeride ülkemizde kalmasını sağlayacaktır. Ekonomiye güven endeksi giderek düşüyor.
İşlerin durgun olmasının en önemli sebebi asgari ücretin ve de emekli maaşının çok düşük oluşudur. Bugün 1.000 liranın altında emekli maaşı kalmadı ama 1.000 lira emekli maaşı kira, yakacak, giyim ve gıda masraflarını karşılayacak durumdan çok uzaktadır. Bu sebeple 1.000 lira emekli maaşı alanlar, emekli olsalar bile çalışmak zorunda kalıyorlar.
Benim çocukluğumdan aklımda kalan emekli kavramı emekli olan insanlar, park köşelerinde torunlarıyla vakit geçirirlerdi.
Mecburen emeklilerin çalışmaları, ülkemizdeki mültecilerin iş gücüne daha düşük ücretlerle katılması sonucunda işsizlik maalesef daha da arttı.
Avrupa’da emeklilik yaşı çok daha yüksek ama arkadan gelen genç nüfus yok. Birde onlarda emekli maaşı ile dünya turu yapabiliyor emekliler. Türkiye’de emeklilik yaşının artması sebebiyle emekli olan sayısı azaldı. Bu azalmada iş imkânlarını kısıtlıyor.
Eskiden memurlar emekli olunca maaşlarından küçük bir kesinti yapılarak emekli olur. Emekli olunca da maaşlarını eski maaşlarına yakın bir emekli maaşı alırlardı. Şimdilerde memurlarda emekli olunca maaşlarda düşüşler çok yüksek oluyor. Aile yardımları da kesiliyor. Geçenlerde emekli olmuş bir memur abimle sohbet ederken aile yardımı emekli olunca kesiliyor. İyide biz emekli olunca hanımdan ayrılmıyoruz ki, diyerek gülümsedi. Çalışanlara verilen aile yardımı emekliye de verilmeli.
Ekonominin sıhhati çocuklarımızın geleceği, ülkemizin daha ileri gitmesi için öncelikle çok çalışmalıyız. Vergilerin tabana değil de tavana yayılması şart. Ancak her şeyin çözümü yerli üretim geçiyor. Özellikle tarımda tohumundan tutunda gübresinden, ilacına hatta tarımın her şeyini % 100 yerli doğal olarak üretmeliyiz. Hayvancılıkta da bu böyle olmalı.
Benim çocukluğumda ülkemiz insanın % 60’ı köyler de % 40 şehirlerde yaşardı. Şimdilerde bu oran % 8’i köylerde % 92’si ise şehirlerde yaşıyor.
Hal böyleyse köye gidişi özendirmek lazım! Yazımın başında dediğim gibi para suya benzer kâra akar. O zaman köylerimize kâr getiren cazibe merkezleri haline dönüştürürsek köye yeniden dönüş başlar. Zaten büyük şehirler insanları taşıyamaz hale geldi. Betonlaşan şehirler, kayan binalar, yıkılan istinat duvarları. Sonuç şehirlerdeki yeşil alanların katliamı!
Ya eskisi gibi köyleri cazibe merkezi haline getirip, köye dönüşü başlatıp, şehirlere ve de ekonomiye nefes aldıracağız. Ekonomik göstergeler alınan tedbirle sonucunda ya pozitife dönecek. Ya da şehirlerde, ekonomimizde altımızdan kayıp gidecek.
Kısacası paranın para-altın-faiz gibi reelde ekonomiye faydası olmayan şeytan üçgenine düşürmemek paranın üretime akmasını sağlayarak gerçek faydayı ülkemiz adına sağlayabiliriz.
Hadi hayırlısı, inşallah paranın akışı bermuda üçgeninden kurtulur. Üretim artar, işsizlik azalır. Ülkemiz nefes alır.