Zaman insanları değiştiriyor. Eskiden toplumsal düşünen insanlardık. Zaman içinde toplumsal düşünmeyi unutup, bireysel canavarlar olduk. Ben, ben, ben varsa yoksa ben, diye diye bencilleştik.
Bunda eski aile düzenlerinin değişimi de sebeptir. Eskiden analar, babalar, evlatları ile aynı şehirlerde ikamet ederken şimdilerde başka, başka şehirlerde, yaşıyorlar. Çünkü aynı şehirlerde iş imkânları bulmak çok zorlaştı. Herkes, bir ekmek kavgası tutturmuş gidiyor. Dünyanın meşakkatli yollarında anadan babadan ayrı düşmüşüz. Gözümüz hiç kimseyi görmez olmuş. Hâlbuki birbirimize bir telefon kadar yakınız, dimi. Elbette ailesi ile aynı şehirde olanlar çok şanslı.
Dedim ya! Bireyselleşiyoruz. Bu bireyselleşmenin en kötü sonucu ise, birbirimize yabancılaşıyoruz. Dertlerimizle baş başa kalırken, bazen de bu sıkıntılar psikolojik sorunları başımıza getiriyor. Eskiden büyüklerimize danışır, akıl alırdık. Ancak onlar şimdilerde yanımızda yok. İşte; o zaman dertlerimizle baş başa kalıp; dertlerimizle bir başımıza baş etmeye çalışırken bazen de psikologların kapısında soluğu alıyoruz. Ana babamıza dertlerimizi anlattığımızda ise onlar uzakta olduklarından dolayı akılları bizde kalıyor. Sonuçta onlarda üzülüyorlar. Önceleri akıl alırken şimdilerde bakıyoruz onlarda etkileniyor, telefonlaştığımızda şükür Allah’ımıza iyiyiz diyoruz. Dertlerimizle onları üzmek istemiyoruz. İşin garibi onlarda bize dertlerini anlatamaz oluyorlar.
Sistemde insanları maalesef bireyselleşmeye zorluyor.
Yanlış planlamalar yüzünden bugün 400 bin öğretmen atama bekliyor. Çünkü inanılmaz derecede öğretmen yetiştirmişiz. Atanacak öğretmen sayısı 20-25 bin arası iken atama bekleyen öğretmen sayısı 400 bin.
Sizin çocuğunuz atama bekliyorsa ister istemez bireysel düşünerek, diğer aileleri görmezden gelerek benim çocuğum atansın isteyeceksiniz. Diyelim ki çocuğunuz atandı sevinseniz mi! Yoksa 375 bin çocuk atanamadı diye; üzülseniz mi! Anlaşılmaz bir ikilemin içine düşüyorsunuz. Ancak atama bekleyen öğretmen sayısı 30 bin olsa 25 bini atansa kalan 5 binde özel sektörde istihdam edilse veya kalanı bir sonraki sene tekrar sınava girip şansını dener. Özel sektörde de olsa daha uygun ücretle özel okulda öğretmenlik yapar. Mesela bir arkadaşımın oğlu şuan asgari ücretin az üstünde bir rakamla özel bir okulda öğretmenlik yapıyor. Çünkü boşta bekleyen bir sürü öğretmen var. Kısacası öğretmenlik kadar kutsal bir meslek yok iken öğretmenlerimizin kıymeti de kalmıyor.
Öğretmen atamalarında şuan 25 bin öğretmen atanırsa bir öğretmen adayının % 6 şansı olur. % 94 hayal kırıklığı. Bekleyen 400 bin aday yerine 30 bin aday olsaydı, % 83 atama şansı olacaktı, hayal kırıklığı olmayıp seneye atanma umudu olacaktı. Bunun suçu öğretmen adayında mı? Yoksa ailede mi? Suç kimde? Düşünün siz karar verin. Aslında ben suçluda aramıyorum ama sonuç ortada.
Amerika, İsrail ve işbirlikçi ülkeler materyalist emperyalist canavarlar dünyanın kaynaklarını kendilerine mal etmeye çalışıyorlar. Şimdi de Trump-et Venezüella’nın petrollerine de göz dikti. Felaket senaryoları yazıyor.
Son günlerde Trump’un planı Venezüella’nın başına kukla birini getirip onların petrolünün üstüne oturmak istiyor. Plan büyük. Plan her zaman ki gibi, ortalığı karıştırmak, karıştırırken de, o ülkelerin yumuşak karnını kaşıyor. Çünkü bizde de zamanında bunu çok yaptılar; halen yapıyorlar da. Sağ-sol, Alevi-Sünni Türk-Kürt gibi.
Venezüella’nın devlet başkanı Maduro’nun karşısına birini çıkartmış. Birkaç gün içinde seçim yap, yoksa hııı, derken, arkasına Avrupa’yı da almış gözüküyor.
Trump-et bize de geçenlerde “Sizi mahvederiz” gibi sözlerde bulunmuştu; densiz. Trump-et’in bu dengesiz yaklaşımlarına ülkemizdeki bütün insanımızın ve de siyasilerin birlik olup karşı durması da sevindiricidir.
Yazımızın başında çağımızın en büyük hastalıkları dediğimde, bahsetmek istediğim bu konularda birlik olmak. Amerika gibi bizlerde planlarımızı iyi yapalım evlatlarımızın önünü açalım. Üretim planlamamızı yapıp dışarıdan özellikle tarım ve hayvancılığa ait ithalat yapmayalım. öncelikle doğal yollardan kendi tohumumuzu, kendi ilacımızı, kendi gübremizi üretelim. Yoksa sadece paketlemesi Türkiye’de yapıldı diye. Yerli üretim logosuyla karşılaşırız. Sanki biz içindeki ürünü değil de; paketi yiyoruz.
Onların planları art niyetli. Amerika’nın İsrail’in ve benzeri ülkelerin amacı çalmak çırpmak ama biz çocuklarımızın, torunlarımızın kariyer planlamalarını yapalım. Üretim, enerji, teknoloji, silah sanayi, pazarlama, geri dönüşüm, sıfır atık projelerimizi ve daha nicelerinin planlamalarını sadece ve sadece yerli ve milli olarak planlayalım. Elbette burada en önemli görev devletimize düşüyor. Şu mevsimde 7 liraya ıspanak, 5 liraya patates, soğan, pırasa olmaz. Patlıcan 15 lira olmuş. Hadi patlıcanın mevsimi değil ama. Maalesef soğan, patates, pırasa ve ıspanak ve diğerlerinin fiyatı çok fazla, 1000 lira emekli maaşı alan emeklilerimiz var.
Öğretmen olup markette çalışan öğretmen istemiyoruz. Markette çalışacak işin uzmanı marketlere has meslek yüksekokulu açılsın.
Mesela bugün robot teknolojisi yeni bir meslek üniversiteleri, sanayici için kaportacı, tamirci yetiştirecek meslek yüksekokulları açılmalı ve daha nice mesleki okulları açılabilir. Çünkü bazı fabrikalar kalifiye eleman bulamıyor. Gelişen dünya da gelişen ilimde, fende, saniyede, tarım ve hayvancılıkta parmak ısırtılan, gıpta edilen bir Türkiye olmalıyız. Çünkü “Türkün Türk’ten başka dostu yok” biz dünyada ilim ve fende parmakla gösterilen bir ülke olmalıyız. Çünkü bu kapasite evlatlarımızda var.
Planlamamızı daha iyi yapıp üniversite kapasitelerini ihtiyaca uygun, geleceğimize yönelik planlayalım mı? Şehirlerimizi 100 sene sonrasına bile hitap eden şehirler yapalım. Büyüklerimiz ne dersiniz? Çünkü işsiz, mesleksiz insan ülkemizin kalkınmasına da engel olacaktır.
Ailelerin çektiği psikolojik huzursuzlukta işin başka bir boyutu! Biliyorum biraz zamana ihtiyacınız ama insanların çektiği çilelerde malum.
Lütfen…