Prof. Dr. Eflatun Neimetzade, Hocası Dünyaca ünlü rejisör, Prof. Dr. Boris Pokrovski ile ders yapıyor. Yer, Bolşoy Operası.
Boris Pokrovski, Hocam, Yahudi asıllı Rus idi. Her türlü zalimliğe, zorbalığa ve şiddete karşıydı, adil ve saf insandı. Onunla her konuda açık konuşuyordum. Bolşoy’da çalıştığım yıllarda yeni bir Opera sahneledik. Eduard Lazarev’in “İnkilap Duhası” operasını sahneye koyduk (1977). Ben asistanı ve ikinci rejisör olarak görev aldım. Dekoratör ise ünlü ressam Levental idi (Sonralar Amerika’ya taşındı). Provalar arasındaki aralarda üçümüz konuşuyorduk. Bir ara Pokrovski, Levental’a şöyle dedi:
-Bir gün üçümüz bizim evde toplanalım ve Eflatun sana da bir vahim soykırım olayını anlatsın. Biliyorsan hem Öğrencim olmuş, şimdi buraya Konkuru kazanarak kadroya alınmıştır. Kendisi aynı zamanda yazar ve bilim adamıdır. Bana anlattığı tarih çok vahim ve ürkütücüdür… -Levental hemen programa baktı: -Boris Aleksandroviç, Cumartesi akşam Provamız yok, saat yedi olur mu? –Olur, yemek yeriz ve rahatça konuşuruz…
Cumartesi yedide Hocamın Kutuzov Caddesindeki evinde toplandık. İrina Hanım güzel masa açmıştı. Yemekten sonra Salona toplandık ve Hocam benim “Prens İgor” operasının reji yorumu hakkında Levental’a kısa bilgi verdi:
LEVENTAL, REJİ YORUMUMU ÇOK BEĞENDİ
B. P. -Eflatun harika bir savunma yaptı. Ayrıca Borodin’in Arşivi`nden Epiloğunun Elyazısını bulmuş, operaya eklemiş ve Bakü Operasında muhteşem bir temsil sergilemiştir. Bir gün ders yapıyorduk ve bana ilginç bir konuyu anlattı. Şahsen ben çok etkilendim anlattıklarına… Şimdi hadi Eflatun, rahat-rahat yeniden anlat da İrina ve Levental da duysun o tarihi olayları… -Masadaki sudan içtim, reji çalışmaları sürecinde araştırmış olduğum tarihi olayları ağır-ağır anlattım… Konuşurken bazen Levental’e, Hocama ve İrina Hanıma da dönüyor, konuşuyordum. Levental da Yahudi’ydi ve tedirgin olduğunu, rahatsızlığını hareketleriyle gösteriyordu… Levental sağ ayağını sol ayağı üzerinden acele indirdi ve sol ayağını sağ ayağı üzerine serçe bıraktı… “Çok acımasızca…”, “Bu ki soykırımdır”, “Allah kahr etsin bu Rusları…” diyordu.
İrina Hanım ise “Aman Allah…” dedi ve gözleri sulandı. Peçete ile gözyaşlarını temizledi. Hocam susuyordu, ara-sıra “Tanrı size Lanet etsin…”. Ben bazen ara veriyordum, içim ağlıyordu; Diktatör Stalin’in Ahıska Türklerine yapmış olduğu soykırımı detaylı anlatırken gözlerim sulandı, bir ara sustum. Her kes susuyordu… Sonunda Levental: “Bu zekâsız, aptal Ruslar her yerde soykırım yapmışlardır. Neydi suçu bu Ahıska Türklerinin? Ben ilk defa duyuyorum bu olayları… Bunlar tarihi gerçeklerdir, inanıyorum. Zaten İgor ve Konçak da birlikte köyleri, şehirleri talan etmiş, yakmışlardır… Her ikisi de korsan ve talancı olmuşlardır…
RUSLAR ARALIKSIZ TÜRK TOPRAKLARINI İŞGAL ETMİŞLER
B. P: -Doğru söyledin, Eflatun. Birileri topraklarını genişletir, diğerleri ise topraklarını savunur…. Cengiz Han dediniz. Adamın yanında Napoleon bile küçük kalır. Az kalsın dünyayı işgal edecekti. Büyük bir kahraman. Konçak’ın müziği onu çöl, doğa insanı gibi tasvir ediyor. Doğada ne vardır; saflık, paklık, dürüstlük ve nihayet doğallık. Bu da gerçek ki, İgor da, Konçak da, her ikisi savaştalar, yakıyorlar, toprakları zapt ediyorlar. Neredeyse her ikisi suçludur.
Levental: -Demin söyledim ya? Her ikisi Korsan ve zalim olmuşlardır. Kesmiş, yakmış, talan etmişlerdir…
E. N: -Ama topraklar, yemek ve gıda Rusların elindeydi. Sahrada kurtlar ve vahşi hayvanlar arasında ne işleri vardı?. Elbette ki, insanlar yemek, içmek isterler, yaşamak isterler. Nerden bulacaklar yemek ve gıdayı? Basacaklar şehirleri, köyleri, yakıp alacaklar istediklerini.
B. P: -Aslında doğru, çok da mantıklı. Zaten savaş iki amaçla başlıyor. Birileri topraklarını genişletmek ister, diğerleri ise yaşamak. Ne enteresan. Ama savaş savaştır. Ben her ikisini de sevmem. İnsanlara güzellikler vermek daha doğru olmaz mı?
İrina Hanım: -Ben de savaşa nefret ediyorum. Boris doğru diyor, insanlara güzellikler vermek, onları mutlu etmek en doğal haklarıdır.
Levental: -Ben de aynısını düşünüyorum. İnsanlar çoğu zaman temsillerden sonra bana yaklaşıyor, iri, oldukça büyütülmüş gözleriyle: -“Aman ne güzel dekor yapmışsınız, harikadır, doğrusu hayran kaldık. Elinize sağlık…” diyorlar. Bunu duyduğumda doğrusu mutlu oluyorum. Her temsilden sonra onlarca adam Boris Aleksandroviç’in önünü kesiyorlar: “Elinize, ruhunuza sağlık, harika bir temsil sergilediniz. Sizi çok seviyoruz, Tanrı sisi korusun, Sayın, Pokrovski. Harikadır, inanın…” -Her temsilden sonra biz yürürken önümüzü onlarca insan kesiyor ve lütuflar söylüyorlar. İnsan bunlardan mutlu oluyor, gerçekten bu böyledir.
B. P: -Zaten tiyatronun ana amacı - insanlara mutluluk getirmek, onları güzel şeyler düşünmeğe götürmek, hayatta daima güzellikler, iyilikler paylamak değil mi?
E. N: -Aynen katılıyorum Hocam. Sayın, Levental da doğru söylüyor. Nerede oluyorsa olsun, savaşa ben de kesinlikle karşıyım. Aynen katılıyorum Hocam. Nerede oluyorsa olsun, savaşı lanetliyorum. Yıl 1968. Vietnam’da savaş binlerce insanları yok ediyordu. Ben oradaki suçsuz insanları korumak, yardımda bulunmak için Politbüroya dilekçe yazdım, savaşa gitmek istiyorum, dedim. Azerbaycan Komünist Parti Merkezine davet ettiler, teşekkür ettiler, fakat izin vermediler: “Sovyet Devleti zaten her türlü yardımı ediyor, size ayrıca teşekkür ediyoruz”, elimi sıktılar, bu kadar. Savaşta çocuklar, ihtiyarlar, binlerce siviller yok ediliyor. İgor da yok edebiliyor insanları... İnsanlar zaten çölde, sahradalar, oradan nereye gitsinler? Soruyorum, cevap ne oldu bir keresinde, biliyor musunuz Hocam?
YETENEKSİZ ŞEFİN GADDARCA CEVABI
B. P. –Ne oldu, haydi söyle?
E. N.- Bu insanlar çöllere de zarar veriyorlar. Onları yeryüzünden silmek gerekiyor, cevabını aldım. Şaşırdım adama. Adamın yüzünde sert, gaddar bir ifade vardı. Söylerken gülüyordu bu Brejnev’in “silah dostu”, “bando şefi”.
B. P. –Ne saçma cevap? Kim söyledi bunu? Adam ya deli ya paranoyak. Belki de faşisttir. Gaddar adam.
E. N. –İşte size söz ettiğim Bakü Operasının yeteneksiz şefi, Risman idi. Hiç sevmedim bu adamı. Onu Gara Garayev susturdu. Besteci Tevfik Guliyev’e söyledi, o da Risman’ın canına okudu... Boris Aleksandroviç, nedense Konçak’ın kahraman gibi canlanması da kıskançlıklara sebep oluyor. Bir Rus Operasında kahraman Rus olmalıdır düşünenler vardır… Örneğin, Risman gibileri… Özellikle Ruslar böyle diyorlar…- Levental hemen müdahil oldu konuşmamıza:
Levental: -Çok küstahça bir yaklaşım. Bunu sadece aptallar ve sizin de ifade ettiğiniz yeteneksiz ve cahiller diye biliyorlar. Yok, böyle şey. Boprodin kocaman Poloves Dansından sonra II. Tabloyu neden yazmıştır? Bunu söyleyenler sağır, ya da ruh hastasılar…Oturup müziği dinlesinler…
B. P. –Gerçekten saçma bir düşünce… Bu zekâsızlar besteci partisyonunu ya bilmiyorlar, ya da alay ediyorlar. Besteci bunu yazmıştır, bizim de borcumuz besteci müziğine sadık kalmaktır.
E. N. – Boris Aleksandroviç görüştüğüm Rus sanatçıların ortak düşüncesi böyledir. Bir Rus Prensinin karşısında Türk soyundan olan Kıpçak Hanı’nın kahramanlığını, gücünü göstermek çok mu önemli, diyorlar? Böyle düşünen zihniyetler de az değiller. Bazen düşünüyorum da, II. Perdenin II. Tablosu buna göre mi Rusya Opera sahnelerinde hiç sergilenmiyor? Ruslar, kendi Operalarında neden bir çığlın Türkü kahraman gibi göstermeliler?
Levental: -Bak, kardeşim Eflatun, kesin böyle düşünme. Sen Epilogu bulmuşsun, doğru bir idean vardır ve finalin de muhteşem olacaktır. Bunu ben sana söylüyorum. Boris Aleksandroviç de Hocan olarak seni destekliyor. Hepimiz senin arkandayız. Kim ne düşünüyor, düşünsün. Sen doğru yoldasın.
BOLŞOY KONKURUNU BAŞARIYLA KAZANMIŞTIR
B. P. –Evet, Eflatun, önemli olan nedir, biliyor musun? Sen tüm Sovyet Opera Tiyatrolarında bir ilke imza atacaksın ve daha önemli olanı besteci müziğini önemsiyorsun. Başkaları bunu yapamadılar. Yapacak güçte de değiller, işte buradan da kıskançlıklar yükseliyor… Şimdi unut bunları. İleriye bakalım, çünkü seni her kes kıskanmaya başladı bile. Sen Sotkilava ile Otello’yu çalışırken neler söylemediler Bolşoy’da? Tek kelimeyle her kesi susturdum. “Eflatun iyi bir aktördür ve opera şancılarının aktörlük eğitimine ihtiyaçları vardır”, dedim ve her kes sustu. Sotkilava seni neden istediğini de anlattım. Rolün psikolojik analizini her rejisör veremez. Buna göre rejisörlerin iyi aktör olmaları gerekiyor. Maalesef, Tiyatro Üniversitelerin Rejisörlük Bölümünde buna önem vermiyorlar, olay budur. “İnkılap Duhası” operası provalarında da Asistanım Avdeyeva da seni kıskanıyordu. Bana: “Eflatun aktörlerle çok iyi çalışıyor. Kendisi de oynuyor adeta…”, dediğinde kendisine “Çok güzel, şancılar için bir fırsat değil mi?”, sordum: “Çok doğru, Boris Aleksandroviç, özellikle gençlerin sahne hareketleri yetersizdir. Sadece okumayı biliyorlar. Eflatun ise hem rolün psikolojik analizini yapıyor, zaman-zaman da kendi oynuyor ve güzelde gösteriyor gençlere. Bunu Şemçuk da bana anlattı. Çok güzel çalışıyor”, dedi. Dört yıl benden boşuna mı ders aldı. Bir kere Eflatun yetenekli aktördür ve Devlet Operet Tiyatrosu`nda baya güzel roller de oynamıştır. Kendini yetiştirmiş biridir. Bolşoy Sınavında da bütün Komisyonu hayran bıraktı. Rektör, dostum, Serebryakov beni kaç defa aradı, “Eflatun’a dikkat et, yetenekli biridir”, diyordu devamlı. Ben de iyi olduğuna göre ona provaları severek veriyorum. Koro ile çok güzel çalışıyor. Konkur sınavında tüm komisyon “Eflatun’u alalım, çok iyi performans sergiledi, koro ve sanatçılar ile başarılı çalışma yaptı…, dediler. “Prens İgor” gibi zor bir Operayı sergilemeye kalkıyor. Daha önemlisi ilk defa Borodin’in Epilogu’nun el yazısını bulmuş ve operaya yeni bir final getiriyor. Beni bile hayran bıraktı…
Levental: - Bak, Eflatun! Çok-çok zor bir operayı sergileyeceksin. Hocan eskizlerini beğenmiştir, bana da “Çok iyi bir dekoratörle tanıştım, maket ve eskizler güzel olmuş”, dedi. Biz Ordu olarak arkanızdayız. Yolun açık olsun. Hadi, bitir bu temsili de, bizler de gelip izleyelim. Sana başarılar dilerim…
B. P. –Evet, önemli olanı doğru yoldasın. Başkalarının yapamadığı bir olayı sen yapacaksın. Şimdi sadece provalarına dikkatini artır. İyi konsantre olman lazım. Unut bütün söylenenleri, sadece temsilini düşün, bu kadar. Sana iyi çalışmalar. Her an araya bilirsin, çekinme. Hep yanındayız… -Elini uzattı. Levental’la ve İrina Hanımla da vedalaştım.
Yeniden Kutuzov Prospekti ile ilerliyorum… Bu akşam Hocam ve dünya ressamı Levental ile olan sıcak dostane konuşmaları hayalimde not ediyor, unutmama çalışıyordum…
Devamı vardır: