Polis

Cemal Kayı

Bizim çocukluğumuz kırsal kesimin küçük yerleşim birimlerinde geçtiğinden olacak, lise düzeyine gelinceye kadar polisle tanışmışlığımız (!) olmadı.

Bizim muhataplarımız genelde; Ekin Bekçileriyle, Kır Bekçileri denilen bağ bostan bekçileriydi...

Bizim köyde, en son tanıdığım kır bekçisi “Gırgı” adındaki Kürt köyünden yaz ayları için tutulan “Topal Dedo”ydu.

 Dedo, kısa boylu parlak kahverengi suratlı, sivri çeneli, erik çiri gözlü, zayıf bir adamdı.

Sağ bacağı sol bacağına göre epeyce kısa olduğundan, yürürken her adım başı sağ taraftaki bir çukura düşüyormuş sanır, yüreğiniz hoplardı...

Şalvar giyer, yelek giyer, köstekli saat takardı, başında bazen kasket bazen sarık görürdünüz...

Bacağı sakat olduğundan yanına getirdiği yaşlı eşeğine sağlam bacağının üstünden yan atlar, “Hofburg Hanedanının” kızlarının at üstünde yan oturuşları gibi, Dedo de eşeğinin üstünde sakat bacağı üste gelecek biçimde yan otururdu..

Gençliğinde uzak bir köyden inek çaldığını, kış günü jandarma baskınında Buzluk Dağına kaçıp bir taş kovuğunda günlerce saklandığını soğuktan bacağının donup sakat kaldığını övünerek anlatmıştı.

Ortaokul yıllarımda yanımda oturan arkadaşımın babası bekçiydi.

İlçenin yoksul semtinde halk ile içiçe oturuyorlar, yemeğin yanında kuru soğan kesip yiyorlardı sanırım, çünkü arkadaşım soğan kokardı...

İlk kez lise yıllarımda tanıştığım (!) poislerin altlarındaki cipler döküntü, resmi ayakkabıları yırtık olsa da, bu ciplerle devriyeye çıkıp olay yerine gitseler de;  genelde ağızları bozuk, ukelâ, üstad Aziz Nesin'in betimlemesiyle üstlerindeki üniforma ve tabancanın gücüyle kendilerini erişilmez sanan, ortaokul terk, lise terk Anadolu çocuklarıydı...

Polislerle, üniversite yıllarımda gerek okul içinde, gerek okul dışında defalarca karşılaştım.  Yazılamalarda, afişlemelerde döküntü minibüsleriyle defalarca kovalandım. Yakalandığımda küfürlerine, hakaretlerine, dayaklarına maruz kaldım...

Olası bir iktidar değişikliğinde; polis teşkilatının, okullarının, akademilerinin, örgütlenme biçiminin ıslah edilip, organizasyonlarının yeniden ve ivedilikle yapılarak halkın polisi olmaları gerektiğini düşünüyorum...

Üzüldüm (!) Polis Akademisinin mezuniyet töreninde Sarayın kapısında borazanla, AK Parti'nin seçim şarkısı Türkiye Yüzyılı'nı çalmalarına kahroldum.

Kılık kıyafetleri, bindikleri, devriyeye çıktıkları arabaları, copları, biber gazları, kaskları, tabancaları, silahları, bombaları “modern” olsa da; içlerinde benim de birçok yakınlarımın bulunduğu, polislerin Atatürk'ün deyimiyle: "Asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukuk adamı, anne kadar şefkatli, tarafsız" olmaları elzemdir, zorunludur.

Gırgı Köyü: Kırşehir, Akpınar ilçesinin Kuzeydoğusunda küçük bir köydü, çocukluğumda gitmiştim. En son 1991 yazında dağlarına av için gittiğimde, köyün tamamen boşaldığını, ekmek peşinde Ankara'ya gittiklerini duydum. En son mezartaşı 1978 tarihliydi. Köyün çeşmesi halâ, terkedilmiş bahçeye akmaktaydı.

“Hofburg Sarayı: Avusturya’nın Başkenti Viyana 'da bulunan tarihi Hofburg İmparatorluk Sarayı.

Saygılarımla...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.