Ankara’nın Politika Kasabası; sadece siyaset erbaplarının, politika tacirlerinin ve onlara ulaşmak isteyenlerin yaşam alanı değil; aynı zamanda; karmaşık, çapraşık ilişkilerin de yaşandığı bir meskun mahaldir. Bu ilişkiler yumağında, sonuç itibarıyla ‘medya’ adı altında toplaşmış basın / yayın organlarının ve medya mensuplarının ayrıcalıklı bir yeri vardır…
Anlatayım…
***
Tüm yazıları harf harf elle dizilen gazete görmüş biri olarak söylüyorum: Gazeteler o dönemde bugünün her türlü medyasından daha inandırıcı, daha saygındı.
***
Eskisinden yenisine, görselinden basılısına, görüntülüsünden yazılısına, sosyalinden sosyopatına kadar tüm medya türleri revaçta ama inandırıcılık, saygınlık paspas olmuş!
Gazetecilik mesleğinin itibarı için de aynı şeyleri öne sürmek mümkün ne yazık ki…
Bunların çok derin nedenleri, etmenleri, gizli/açık gerekçeleri var ama son tahlilde şu cümleyi kurmak isterim:
- Siyasetin, ekonominin güç odakları medyayı; medyanın hakim güçleri de onları kullanmak isteyince; gazetecilik ahlakı, meslek namusu, yayın ilkeleri gibi hususlar buharlaştı…
***
Bu ahval ve şerait içinde medya ve muhataplarının ilişkisi ister istemez boyut değiştirdi: Lazım olunca baş tacı, gerekmiyorsa koy gitsin!
Seçim süreciyle ilgili çarpıcı bir yaşanmış örnek var. Okuyunca şaşırmadım! Olay şu:
Seçim öncesi televizyon ekranlarında görünmek, gazete sayfalarında yer almak için birbiriyle yarışan siyasiler nerede? Kayıp!
Seçimden önce söylediklerinin tersi bir durum oluşunca konuşmaktan kaçınanlar arazi olmuş! Ayıp!
Konuyu araştırmak için Politika Kasabasının Siyaset Caddesindeki Salooona gittim!
Medya leşkerleri Salooonun değişik köşelerinde kulağına dayadığı telefon ile kulis bilgilerine ulaşmaya çalışırken, duvara saplı ekranda CHP’liliği ile bilinen bir televizyonda, gazeteci Murat Ağırel vardı ve derdi büyüktü:
- Ekranlara davet ettiğimiz birçok kişi gelmiyor…
Bu söz üzerine program moderatörü Şule Aydın aldı sazı:
“Seçim sürecinde (…) çokça hem kendileri buraya çıkmak isterdi hem de biz davet ederdik. Nedense bu yayın için de sizler adına soru sormak istedik tüm muhalefet kurmaylarına. Ya ulaşamadık çokça telefonlarımıza çıkan isimlere ya da bir şekilde mazeretler vardı ve katılmak istemediler. İlginç…”
***
İlginçten de öte bir durum var orta yerde. Ey siyasiler; saklanarak, susarak kendinizi kurtaramazsınız. Çıkın ve dün olduğu gibi bugün de konuşun. Beni dinlemiyorsanız Politika Kasabasının duayeni, Millet İttifakı bileşenlerinin ‘masa arkadaşı’ Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nu dinleyin. Diyor ki:
- Bu seçim önemli ve kritik bir seçimdi ancak unutulmamalıdır ki ne ilk ne de son seçimdir…
Ben de diyorum ki: Unutmayın! Televizyon ekranlarına, gazete sayfalarına, sosyal medya platformlarına yeniden ihtiyacınız olacak. O dem; telefona çıkmayanların telefonu açılmazsa, dönüş yapılmazsa kızmaca yok!
***
Bakın… Cumhurbaşkanı Adaylarından Kemal Kılıçdaroğlu seçimden 12 gün sonra ekranlara çıkarak soruları cevaplandırdı. Açıklamaları için ne dersin derseniz; “Kentlerde oturanların tamamı demokrasiden yana oy kullanmış. Ortaya çıkan tablonun ağır yenilgi olarak görülmesini doğru bulmam” sözlerini hatırlatarak ‘Oy Babo’ der, susarım ve sözü Mahzuni Şerif’e bırakırım:
İnsan ol da ilme eğil / İnsan gibi her şeyi bil / Rezil olan şehir değil / Köy babo köy köy...