Ruh’un mahiyeti ve niteliği hakkında çok konuşmak ve çok değerlendirmeler yapmak Dinimizde hoş görülmemiştir. Ruh hakkında, elbette hepimizin zihninde ve yüreğinde bilgiler mevcuttur. Bu bilgilerin seviyesi de farklı farklıdır.
Ben İslam Dini’nin ruh hakkındaki sınırlamaları dahilinde az konuşmak ve az değerlendirmelerde bulunmak istiyorum: “Ruh, Allah’ın bir emridir ve bunu yapısını çok da düşünmek doğru değildir. Ruh vardır ve varlığı çok açıktır. Ruh, bedenin tam zıttıdır ve bedene de bağlı değildir. Ruh ezelidir. Beden ezeli değildir. Ruh ebedidir. Beden ebedi değildir. Ruhun yapısını ve mahiyetini araştırmak yerine, doğru olan şudur: Ruhun kuvvetlendirilmesi ve devamlı zinde tutulması gerekir.”
Evet, işte bu yazıda üzerinde duracağım husus da tam işte bu.
Ruhumuzu yaşatmalıyız. Ruhumuzu diri tutmalıyız. Ruhumuzu zinde tutmalıyız.
Gel gör ki, durum bunun tam tersi. Yani, günümüz Dünyasında çoğunlukla durum bunun tam tersidir.
Ruhlarımız açlıktan ölmek üzere. Ruhlarımız aç-sefil ve biçare durumda.
Ruhlarımız aç sefil, bedenlerimiz semirdikçe semiriyor.
İşte bu akıl almaz çelişki, beynimi kemirdikçe kemiriyor.
Yukarıdaki mısralarımda bu hakikati net olarak ifade ediyorum. Gerçekten de ruhlarımıza bakmamız ve onu beslememiz gerekirken, bedenlerimizi aşırı bir şekilde besleyip de büyütüyoruz.
Halbuki, aslolan ve ebedi olan ruhlarımızdır. Baki olan ruhlarımıza özen göstermemiz ve ruhlarımız için hassasiyet göstermemiz gerekirken, bunun tam tersini yapıyoruz. Gün geldiğinde çürüyüp de toprak olacak fani bedenimizle neredeyse an be an ilgileniyoruz.
Yemek-içmek, giyinmek, süslenmek, gezmek-eğlenmek ve nice nice faaliyetlerin hepsi de bedenlerimiz içindir. Yiyecek-içecek sektörü ve gıda piyasası, giyim-kuşam sektörünün ağırlığı zaten meydandadır. Peki, şu süslenmek için harcanan paraları ne diyeceğiz? Dünya’daki makyaj malzemesi piyasası acaba trilyonlar dolar mıdır, katrilyonlar kadar mıdır?
Bunların hepsi de bir gün toprak olacak fani bedenlerimiz içindir.
Ya ruhlarımız?
Ruhlarımız için, yukarıda özetlediğimiz bedenlerimiz için gösterilen bakım, ilgi ve masrafların acaba binde onu kadar bile olsa ilgileniyor muyuz?
Böyle bir dengesizlik olur mu ya!
Bedenlerimiz için % 99 ilgi ve bilgi içerisinde olmak ve ruhlarımız için % 1 kadar bile ilgi göstermemek, olsa olsa şeytan işidir.
Bedenlerimizin sağlığı ve bozulmaması için 99 birim harcama yapmak ve ruhlarımızın huzuru ve mutluluğu için bir birim bile masraf yapmamak, olsa olsa şeytanın hilesi ve tuzağıdır.
Halbuki, akıllı ve mantıklı bir insan, ruhuna % 99 oranında ilgi gösterir, geri kalan % 1 bedenlerimiz için yeterlidir.
Bir de şu hakikat mühimdir. Bedenlerimizi biz seçmedik ve bedenlerimiz bize verildi. Halbuki ruhlarımız bir veri değildir. Ruhlarımızı geliştirmek ve yaşatmak tamamen bize aittir.
İnsanoğlu çok cahil ve çok saçma işler yapıyor. Bedeni ve yüz güzelliğiyle öğünen her insan, Dünyanın en saçma işini yapıyordur. Ey İnsan, öğüneceksen ruh güzelliğinle öğün, çünkü onu sen seçtin ve geliştirdin. Halbuki, bedenindeki hiçbir güzellik senin eserin değildir. Güzelliği veren ve senin bedenini yaratan Allah’tır.
İnsanoğlu, bedenine sahip değildir. O bedeni bir gün yaşlanacak, gün geldiğinde ölecek ve toprak olacaktır. Bu muhakkak bir gerçektir. Bu gerçeği görmezden gelen insanoğlu ne kadar da cahildir, ne kadar da ahmaktır.
Ey İnsanoğlu cahillikten ve ahmaklıktan kurtul ve bedenine değil, ruhuna özen göster ve ruhunu geliştir. Ruhuna bakım yap. Ruhunu besle. Ruhunu zinde tut. Ruhunu kuvvetlendir.
Peki, bu nasıl olacak diyorsan? Ruhunu kuvvetlendirmenin ve zinde tutmanın yolunu arıyorsan, al sana en kısa bir çözüm: Kâlbini sevgiye ve güzelliğe açabildiğin kadar aç. Kâlbini öfkeye ve çirkinliğe kapatabildiğin kadar kapat. İyileri ve doğruları sevebildiğin kadar sev. Kötüler ile eğrilerden nefret edebildiğin kadar nefret et. Zenginlikçe senden yukarıda olanlara gözünü kapatabildiğin kadar kapat ve sabret. Zenginlikçe senden aşağıda olanlara gözünü açabildiğince aç ve şükret. İlim ve irfan sahipleri ile sohbet edebildiğin kadar sohbet et. Cahil ve kendini bilmezler ile sohbetten kaçabildiğin kadar kaç. Allah rızası için, iyilik ve takva sahipleri kişiler ile yardımlaşabildiğin kadar yardımlaş. Kötü ve bencil kişilerden uzaklaşabildiğin kadar uzaklaş.
Tüm bu hususlarla birlikte şu gerçeği de can kulağıyla dinle: “Bedenine bu kadar düşkün olma. Uzun ömür, ancak, hayır ve hasenat içinde olmak şartıyla güzeldir. Hayır ve hasenat yolunda yürüyorsan ömrün olabildiği kadar uzun olsun. Zaten böyle olursa ruhun da zinde ve kuvvetlidir. Ancak, Allah muhafaza, imansızsan, şer ve zarar yolunda yürüyorsan, ömrün olabildiği kadar kısa olsun. Şunu iyi dinle, “imansız paslı yürek sinede yüktür”. Hayata işte bu açıdan bak Ve kendine gel. Ruhuna ilgi göster. Vesselam…