Rüşvet ahlakın çöküşüdür!

Selami Mutlu

Futbola meraklı bir Türk vatandaşının yurt dışında yaşanmış bir hayat öyküsüdür. İbret alınması gereken örnek oluşturması nedeniyle köşeme taşıdım. Adam sevdalısı olduğu takımın maçlarını hiçbir zaman kaçırmazdı. Bir gün yolu Hollanda’ya düştü. Yılın maçını burada izlemek istiyordu. Maç gününe kadar ortalıkta gezdi tozdu. Görmedikleri yerleri hayranlıkla izledi. Gönlünce eğlendi durdu. Bir defasında arkadaşlarıyla gündüz vakti bir iki bira içmişlerdi. Ama sarhoş değillerdi.

Bir araç kiralayıp otellerine gideceklerdi. Yolda giderken trafik polisi çevirdi. Arkadaşları korku içerisinde “Eyvah” çekip heyecanlanmışlardı. Bira içmişlerdi ancak sarhoşta değillerdi. Arabayı kullanan gayet sakindi. Yasalara saygılı bir vatandaştı. Yaşadıkları sorunu nasıl çözeceğini biliyordu. Arkadaşlarına rahat olun diyerek sakinleştirdi.

Polis arabanın camından evraklarını istemişti. Arabayı kullanan pasaportlarının arasına 20 Euro koyarak polise verdi. Arabada Hollanda’da yaşayan arkadaşı vardı. Bunu yapma yanlış olur diye arkadaşını uyardı. Ancak iş işten geçmiş evrakları trafik polisine vermişti. Polis pasaportu açtı ve içindeki 20Euro’yu gördü. Parayı alarak “Paranızı unutmuşsunuz beyefendi” diyerek geri uzattı. Arabayı kullanan hem sakin hem de kendinden emindi. “Hayır unutmadım o para sizin için” deyince polis şaşkın ve biraz da sinirli bir şekilde gözlerinin içine bakarak “Beni takip edin” dedi.

Önde polis arabası arkada bizimkiler ister istemez Amsterdam sokaklarını turladılar. Emniyet binasına gideceklerini sanıyorlardı. Hollanda’da yaşayan arkadaşı “Burada rüşvet vermek büyük suç şimdi yandık” diye hayıflandı. Diğerleri de “Evet yandık” diye üzülmüşlerdi. Arabayı kullanan da “Şimdi ayvayı yedik” diye kaygılanmıştı. On dakikalık bir yolculuktan sonra Amsterdam’ın iyi bir semtinde bahçeli şirin bir evin önünde durdular. Bizimkiler nereye geldiklerinin merakıyla etrafa şaşkın-şaşkın bakıyorlardı. İçlerinde korku ve kuşku vardı. Polis arabasından indi “Benim evim işte burası” diyerek bizimkileri evine davet etti.

Arabadan çekine-çekine indiler. Yabancı bir ülkede yabancı bir polisin evinde ne işleri vardı? Polis bunlara ne yapacaktı? Kapıyı polisin eşi açtı ve gelenleri karşıladı. Polis eşine “Arkadaşlar misafirim bir kahve içecekler” dedi. Bizimkiler tedirgin adımlarla salona geçtiler. Kahveler pişerken polis konuşmaya başladı. “Hollanda devleti bana böyle bir evde yaşayabileceğim parayı veriyor. Sizin 20 Euro’nuza muhtaç bırakmıyor.  Sizin iyi çocuklar olduğunuzdan şüphem yok. Sarhoşta değilsiniz. Kendi ülkenizde böyle bir alışkanlığınız olabilir. Ama burası farklı bir ülke. Lütfen Hollanda’da bulunduğunuz sürece hiçbir devlet memuruna rüşvet teklif etmeyin. Çünkü devletimiz onları muhtaç durumda bırakmıyor.”

Bizimkilerin ağızları açık kalmıştı. Polisin verdiği ahlak dersi ibretlikti. Başları önlerinde mahcup ve utanarak polise teşekkür edip ayrılmışlardı. Bu yaşanmış olay akla çok şey getirir sanıyorum devletin vatandaşına verdiği güveni-önemi ve kazandırdığı ahlak yapısını kulak ardı etmemek gerekir. Ünlü bir düşünürün dediği de şudur. Martin LUTHER KİNG: Bir ülkenin geleceği ve ilerlemesi sağlam kalelere güzel binalara, milli gelirine değil o insanların ahlaki değerlerine bağlıdır. Önemli olan büyük ama çok büyük binalar yapmak değil büyürken unuttuklarımızdır. O da ahlak ve insanımızdır.

Bir ülkede “Ahlak” çökerse o ülkede ekonomide-siyasette-ilerlemede ticarette-yasalarda çöker işlemez olur. Ne eğitim istenen başarıyı kaydeder ne de ülkede güven ve istikrar olur.