Son günlerde neredeyse herkes pür dikkat dış politika ile ilgilenir oldu. Gözler kulaklar Rusya-Ukrayna Krizinde. Kriz de değil, krizden daha öte bir durum var. Savaş var.
Dikkatlerimiz Rusya Ukrayna Savaşında. Konuyla ilgili olmayan sade ve sıradan vatandaşlar dahi artık, “Ukrayna’da ne oluyor? Rusya daha ne kadar Ukrayna’da ilerleyecek? Rusya, Ukrayna’yı, işgal edecek mi? AB, ABD, NATO fosmu çıktı? Rusya ve Ukrayna Krizinde asıl suçlu AB, ABD ve NATO mu? Rusya Devlet Başkanı Putin, AB, ABD ve NATO’ya ne mesajlar veriyor? Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky Ukrayna’yı kendi hataları ile bu zor duruma mı düşürdü? Rusya mı, ABD, ABD ve NOTO mı, hangisi daha güçlü? Çin bu krizde tavrını nasıl gösterecek? İsrail bu krizde niye sessiz? Dünya, bu Rusya ve Ukrayna Savaşından sonra bir 3. Dünya Savaşına mı gidiyor? Ya da 3. Dünya Savaşı başladı mı?”
Evet, bu ve buna benzer sorular hepimizin dikkatini çekiyor. İlgilensek de, ilgilenmesek de dış politika hayatımızın tam merkezinde yer almaya başladı.
Bir Araştırmacı Yazar ve Şair Kardeşiniz olarak, “kamu yönetiminin geliştirilmesi, toplumda ve yönetimde ahlak ve adaletin yaygınlaştırılması, edebiyat ve fikir üzerine” çeşitli yazılar yazmış olmama rağmen dış politika üzerine hiç ilgili değilim. Bu hususta çok az yazı yazmışımdır. Gerçi yazımın başlığına “Rusya-Ukrayna Krizine Uzman Olmayan Bir Kişi Bakışı” yazdım. Bakmayın esasında böyle yazdığıma. Esasında uzman olmadığım da çok söylenemez. Niye mi? Bir kere, “Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunuyum. Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler üzerine Ankara Üniversitesinde 4 ay süreli bir eğitim programına katıldım.” Üstüne üstlük çocukluğumda en sevdiğim işlerden birisi “Ülke haritalarını incelemek ve Devletlerin siyasi yapılarıyla ilgilenmekti. Bunların yanında bir de tarihi olayları okumaya da çok meraklıydım. Bu kadar temelim, bilgim ve hatta ilgim olmasına rağmen dış politika ve uluslararası ilişkiler üzerine fazla kafa yormadım. Denk mi gelmedi, yoksa “dış politika ve uluslararası ilişkiler üzerine de başkaları kafa yorsun” diye mi düşündüm? Bilmiyorum.
“Her şeyi de ben mi yazacağım, bütün sorunlara da ben mi çözüm bulacağım, tüm sorunlara ben mi dikkat çekeceğim?” Biraz da başkaları yazsın diye mi düşündüm? Bilmiyorum.
Elbette bu son paragrafta yazdıklarım bir latife. Herkes bir şeyler yazıyor, çiziyor, söylüyor. Biz de bu yazı hayatında neredeyse 40 yıldır dilimizin döndüğünce, elimizden geldiğince hayra ve doğruya işaret eden ve meselelere çözüm sunan fikirler sunuyoruz.
Tekrar Rusya-Ukrayna Krizine dönecek olursak, tarihlerden beri Ülkelerarası güç mücadeleleri ve üstünlük iddiaları siyasi, askeri, ekonomik, teknik ve stratejik açılardan sürdürülen bir mücadeledir. Rusya da güç mücadelesinde ve üstünlük iddiasında bulunmuştur. Yalnız iddiada bulunmamış, bizzat bunu göstermiş ve Ukrayna’yı işgal etmiştir.
İşgal gerekçesi şu: “Ukrayna, Rusya’nın güvenliğine en büyük tehdittir. Ukrayna, NATO, AB ve ABD ile yakınlaştıkça, NATO, Rusya’nın sınırlarına yaklaştıkça, bu büyük bir tehdittir.” Rusya’nın bu tavrı bir bahane mi, yoksa gerçekçi bir sebep midir? Çünkü günümüzde hegemonik, yayılmacı Ülkeler bahane üreterek küçük Ülkelere saldırmaktadır. Irak’ı 2003 yılında işgal eden ABD’nin de bahanesi var idi. O bahane “o zaman ki Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in elindeki kimyasal silahlar idi.” Tabi aradan geçen süre şu gerçeği ortaya çıkardı. ABD, Irak’ı işgal etmek için o bahaneyi oluşturmuştu.
Evet, Devletler, güçlü Devletler her daim “hegemonik düşünceler” doğrultusunda hareket etmişlerdir. Tarihte, bir İskender’i, bir Cengiz Han’ı, Persler’i, Yunanlıları ve Romalıları düşünün, 19. Asırda İngiltere’yi düşünün ve günümüzde de ABD’yi, Rusya’yı düşünün, şu hususu hemen farkedeceksiniz, “hegemonya devam etsin de, nasıl devam ederse etsin, mühim değil.”
Hegemonik düşünceler bazen mantıkla örtüşmez. Hegemonik düşüncelerle sefere çıkan İskender, doğduğu topraklardan 10 bin km ötesine kadar giderek savaş yapmış ve kazanmıştır. Üstüne üstlük fethettiği toprakları tekrar bırakarak Ülkesine dönmüştür.
Hegemonik düşünceler bazen mantıkla bağdaşmaz diyoruz, ancak, elbette şurası da bir gerçektir. Hegemonik düşünceler parayı, zenginliği ve kudreti esas alır. Yani, İskender de, diğer hegemonik hükümdarlar da istila ettiği, işgali altında tuttuğu toprakların zenginliklerine ve maddi kaynaklarına göz dikmiş ve sömürmeyi hedeflemiştir. ABD’nin de, Rusya’nın da yaptığı aynıdır. Sömürmek ve hegemonyayı böyle sürdürmek. Sömürmeden hegemonya devam etmez.
Şimdi bu genel bilgilerden özel ve güncel duruma gelelim. Rusya’nın Ukrayna’da gerçekleştirdiği hamle şu üç noktada tarihlerden beri devam eden güç yarışlarının bir göstergesidir.
1-Rusya’nın hegemonik çıkarları ve Avrupa’daki etkisinin devam etmesi, Ukrayna başta olmak üzere, kendisinin Batısındaki kömür, doğalgaz ve petrol kaynakları sömürme planları.
2- Orta Asya’daki kendisinden resmen ayrılmış olsalar da kendisine ekonomik, ticari ve siyasi yönlerden bağlı Bağımsız Türki Cumhuriyetlerdeki etkisinin, Ortadoğu’da Suriye ve İran gibi Ülkelerdeki tesirinin devam etmesi.
3-Ukrayna üzerinden hareketle AB, ABD ve NATO’ya zarar vermek, Ukrayna’yı bu üç grupta ayırmak ve korkutmak.
Evet, konunun uzmanı olmayan bir vatandaş olarak Rusya-Ukrayna krizine bakışım budur.
Bu arada şunu da belirteyim, Rusya da, ABD de her iki kutuptaki Devlet de hegemonik ve insafsız Devletlerdir. Bu Devletlerde adaket ve doğruluk aramaynın. Zaten dış poltikaya da adalet ve insaf noktasında bakmayın.
Her Devlet dış politikada adalet ve hakperestlik değil menfaatinin peşindedir. Biz de Türkiye olarak, uluslararası ilişkilerde dengeli, uyanık, basiretli ve menfaatimiz neredeyse onu savunmalıyız. Tabi bunun yanında zalimlerin yanında olmamalıyız. Bu arada hassas bir denge var. Eğer zalim ve güçlü Devletlerden zarar göreceksek, uzak durmalı ve tarafsız kalmalıyız.
Mesela gündemdeki Rusya ve Ukrayna Krizinde Rusya’dan Ülkemize tehdit ve tehlike ihtimali var ise, bu krizde tarafsız kalmalı ve tehlikeden uzak durmalıyız. “Yangına körükle gitmek” diye bir terim var. Bunu dış politikada büyük bir risk olarak görüyorum.
“Hiçbir Ülke yangına körükle gidecek” yanlışlara düşmemelidir. Çünkü savaşlarda yalnız askerler ölmüyor, siviller de ölüyor. Çünkü savaşlarda yalnız savaşanlar ölmüyor, masumlar da ölüyor. Biz sivilleri ve masumları en başta düşünerek savaşçı değil barışçı olmalıyız. Çünkü biz her şeyden önce Müslümanız. Müslümanlık haşir, hesap ve Din Günü’ne inanmayı gerektirir. Haşre, büyük hesap gününe ve cennet-cehenneme inanan Müslümanlar olarak asla ve asla zulme rıza gösteremeyiz ve zulme alet olamayız.
Bu görüş ve düşüncelerimi böyle belirttikten sonra şunu da belirtmek istiyorum. TV’lere ve çeşitli medya organlarına çıkan sözde ehil ve sözde uzman kişiler hakkında iki kelam etmek istiyorum: “Kendi sakat düşüncenizi tek doğru diye yansıtmayın. Bildiğiniz kadar yanıldığınız var. Taraf tutuyorsunuz. Ya Rusya’nın, ya ABD’nin cephesinden konuşuyorsunuz. Sakın “Milleti kandırdık” diye de düşünmeyin. Boş konuşuyorsunuz.” Tabi bu sözlerim TV’de, medyada tüm Haber programlarına çıkanlar için değildir. Bazı doğru sözlü ve tarafsız görüş belirten uzmanlar var. Onlara saygı ve selamlarımı iletiyorum.
Yazımın en sonunda şu dileğimi seslendirmek istiyorum. “Rusya ve Ukrayna Savaşı bir an önce son bulsun. Dünya’daki Ülkeler arası tüm gerginlikler son bulsun. Tüm Dünya huzura kavuşsun” vesselam….