Rusya, Ukrayna’ya karşı savaştan bizzat sorumludur (1)

Eflatun Neimetzade

Dünya Devletleri, II. Dünya Savaşından hiç de memnun değillerdi. Çünkü Savaş, milyonlarca insanların ölümüne sebep olmuştur. Ayrıca, yüzlerce şehirler, kentler, obalar dağıtıldı, yok edilmiştir… Ve dünya insanları nerede savaş davam ediyor ise-savaşa karşı nefretleri artıyor ve yükseliyor… Savaşta en çok insanlar, özellikle çoçuklar ölüyorlar…

Dünyada savaşa karşı nefret duyguları yükseliyor iken-Rusya aniden Kırımı işğal ediyor ve Ukrayna topraklarına karşı vahşice, gaddarca savaşa başlıyor. Böylece Sovyet Rusyası Kafkas dahil, Orta Asya devletlerini de zaman diliminde kademe-kademe işgal etmiş, Türklere adeta divan tutmuştur... Bunları Öğretmen babam, Okul yıllarında ailemizde konuşuyordu, tarihi olayları, yaşanan vahşetleri kardeşlerime anlatıyordu.

Hala diktatör Vladimir Ulyanov (Lenin) sosyalizmi kurduğu yıllarda milyolarca köy insanlarını-toprak sahiplerini, ailelerini yaşatmak için toprakla uğraşan bütün köy insanlarını öldürerek topraklarını zorla ellerinden almış, dede-baba topraklarını vermeyen köy insanlarını uzak Sibirya`nın şahtalı çöllerine sürgün ederek vahşice, varvarca öldürmüştür.

LENİN VE STALİN-TARİHİN EN GADDAR ZALİMLERİ OLMUŞTUR…

 Moskova`nın Kommunist sistemi sayesinde milyonlarca suçsuz öğretmenler, mühendisler, hekimler (doktorlar), eğitimli uzmanlar Kazakistan`ın çıplak, soğuk çöllerine sürğün edildiler, oralarda aclıktan, soğuktan öldüler, canavarlara yem oldular… Onların tek suçları-Fransa`da, İngiltere`de yüksek eğitim almaları idi… Ne kadar acı, ne kadar amansızca, hünkarca bir davranış biçimi… Lenin ve silahdaşları-Stepan Şaumyan, Anastas Mikoyan,  Sergey Kirov gibi köy insanlarının düşmanları, Orta Asya ve Kafkas`ta yaşayan Türklere karşı, tarihin hiçbir sayfasında görülmeyen vahşiliği, gaddarlığı, vandallığı yapmışlardı. Bu kommunist düşmanlar köy evlerine gece vakti geliyor, tüm aile bireylerini, anne ve babalarının gözleri önünde önce çoçukları, daha sonra ihtiyar neneleri, evin kadınını ve sonunda ise evin kişisini kurşuna diziyorlardı. Böyle katliyam, böyle vahşilik tarihte görülmemiştir… Babab bu katliyamı bizzat kendi gözleriyle görmüştür…

-Komşumuz topraklarını Kolhoza vermedi diye, bir gün tüm ailesini, üç cocuk, baba anne, anne ve babalarını bıcakla, baltayla kesip doğramışlardı. Tüm aileyi  üç gün görmeyen köy insanları evlerine gittiklerinde bu vahşi katliyama şahit olduk. Tüm İlçe ve İlimizdeki insanlar bu olaya şahit olduk. Köyümüzün önde gelen insanları üç coçuk, ihtiyar dede, anne ve babaları - bütün köylüler toplanarak Kabristanda bastırdık… Sonra Kolhoz Başkanı, ölen ailenin topraklarını Kolhoza dahil etti... Birileri de evi topyekun yaktı… İşte Lenin`in kommunist sistemi böyle kurulmuş oldu… Köylerde, İllerde… İlçelerde…

ŞAUMYAN VE MİKOYAN KATI TÜRK DÜŞMANLARIYDILAR…

Pek çok insanlar Rusların yapmış olduğu katliyamları bilmediklerinden, kommunist sistemini kortebii seviyorlardı. Elbette ki, kitaplarda okuduklarına göre. Ama bu propaganda kitapları bizler de okuduk, fakat yaşlı köy aksakalların anlattıkları tüm okuduklarımızım tersini aktarıyordu insanlara… İşte Lenin ve yandaşları – Kirov, Şaumyan, Mikoyan gibi Bolşevik kaniçenler Kafkas ve Azerbaycan`da yapmış olduklari vahşilik sayesinde milyonlarca suçsuz Türkler öldürüldü, yok edildiler… Rusların Kafkas Bölgesinde 1917-1938-1940 yıllarında yapmış oldukları katliyam – hakiki Soykırım olmuştur. Kafkas`ta, özellikle Azerbaycan`da bu soykırımı görmüş yaşlı insanlar hala da yaşıyorlar ve o trajediyi acı göz yaşlarıyla anlatıyorlar…

Sovyet Rusyası daima Kafkas bölgesine özel ilği gösteriyorlardı. Bu gün de böyledir. Özellikle Azerbaycan – Rusya için önemli gölge olarak gözüküyor. Neden mi dersiniz. Çünkü II. Dünya Savaşında Moskova`nın gözü Azerbaycan petrolündeydi. Politbüro`nun geçmiş Başkanı, Leonid Brejnev bir konuşmasında şöyle dedi:

“Eğer Azerbaycan`ın petrolü olmasaydı, biz II. Dünya Savaşını kazanamazdık…”

Bu konuşmayı Brejnev, Bakü`ye 1968 yılındaki seferinde söylemiştir ve ben bunu kendim TV`den  o zaman izlemişimdir. Hiç de sır değildir. Gorbaçov`un kendisi de defalarca bunu toplantılarda söylemiş oldu…

Burada bir gerçeği de söylemek gerekiyor. Eğer, Haydar Aliyev zamanında Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçilmiş olmasaydı – Azerbaycan`ın karanlık günleri başlayacaktı ve Rusya, Kırım gibi Azerbaycan`ı da işgal edecekti… Bu bir gerçektir ki, Politbüro Üyesi görevinden istifa edib Nahçıvan`a, baba yurduna yerleşen Haydar Aliyev`i aydınlarımızdan biri olarak ben de iki defa ziyaret etmişimdir. Ayrıca, Türkiye`den almış olduğum daveti duydugumda bana; “Sen arabanla İran üzerinden ailen ile Nahçıvan`a gel. Sana özel görevler vereceğim ve buradan Türkiye`ye sizi Yardımcılarım yola salacaklar…” Aynen söylediği gibi yaptım. Özel arabamda ailemle, eşim ve küçük oölumla, İran üzerinden Nahşıvan`a geldik Otel`e yerleştik. Ve öğlene doğru Mahçıvan Ali Meclisin binasına geldim, saat 12.30 da rahmetlik Haydar Aliyev`in makamında, önünde oturdum… Akşam 21.30-da özel arabası beni Otel`e bıraktı. Bana yüklü görevler vermiş oldu.

-Azerbaycan Öğrencilerini Türkiye Üniversitelerine götür. Sana Sayın, Süleyman Demirel her türlü yardımı edecektir. – Hemen odasından Demirel ile telefonda görüştü, beni kendisine tanıttı… -Seni evinde bekliyor, dedi ve elindeki Zarfı bana uzattı. Bu zarfı Demirel`e vereceksin. Bütün konularda sana bizzat yardım edecektir. Telefonda ona söyledim…

Haydar Aliyev`le 1968 yılında, Azerbaycan Komunist Parti Başkanı iken ilk defa bizzat görüşmüşümdür. Bu şöyle olmuştur.

“Edebiyyan ve İncasanat” Gazetesi`nde tanınmış sanat adamı -“Hurşut Hanım Kacar” hakkında yazmış olduğum sayfa dolu makaleyi okuduktan sonra beni makamına davet etti ve makale hakkında benden geniş bilgi aldı… O zaman ben Doktora Öğrencisiydim ve deha şair, Hüseyin Cavid`in kızı Turan Hanımın yanında, Tiyatro Müzesi`nin Baş Muhafiz olarak  çalışıyordum ve toplantılarda kendisiyle buluşuyordum.

MOSKOVA`DA, ULU ÖNDERLE ÖZEL BULUŞTUM…

Daha sonra ben Saint-Petersburg Konservatuvarı Opera Rejisörlüğü Bölümünde okurken (1970-1975), 1974 yılında beni Azerbaycan`ın Moskova`daki Nümayendeliğine davet ettiler. Orada Haydar Aliyev benimle daha yakından ilgilendi: “Sen mutlaka Bakü Operasına gel, Rusya`da çalışma…” Ve Kültür Bakanı, Rauf Hacıyev tarafından  Bakü Operasına resmen davet olundum. Diploma temsilim için “Prens İgor” operasının besteci  orijinalini takdim ettim. Sovyet Opera Tiyatrolarında ilk defa besteci orijinalini ben sahnelemiş oldum. Temsil Operamızın Sait-Petersburg Mariinsk Operası sahnesinde, Moskova`da ve Kiyev Opera sahnelerinde turnelerde başarıyla sergilemiş oldum.

Bakü`de beni ilk kutlayan yine Haydar Aliyev oldu. Bizzat onun talimatıyla bana Bakü`de iki odalı daire verildi. O zaman Nahçıvan`da Meclis Başkanı görevindeydi. Yeniden onu ziyeret ettim… Sonra Türkiye`den davet aldığımı söyledim kendisine. Sekiz saat makamında bulundum, hep konuştuk ve bana yüklü görevler vermiş oldu…

-Polis Okullarına Azerbaycan`dan Öğrencileri götüreceksin. Türkiye Silahlı Kuvvetler Başkanı, Kıvrıkoğluna da Öğrenciler listesini sen bizzat elden vereceksin. Kendisi seni bekliyor, mutlaka onunla da buluş… Senin hakkında her şeyi biliyordur. Her yıl  550 Öğrencilerle bizzat sen ilgileneceksin. Bütün Üniversitelere eşit olarak yerleştireceksin… -dedi.

Ulu Önderle olan sıcak dostluk ilişkilerim olmuştur. Türkiye`ye her gelişinde beni özel olarak  yanına davet ediyordu. Çoçuklarımla, ailemle daima ilgileniyordu. Son gelişinin birinde beni Sefirlikden aradılar. Ben sahnede prova yapıyordum Mersin Operasından aradılar, aynen şöyle dediler:

- Ulu Önder Haydar Aliyev sizi yarın Ankara`da, Sefirliyin binasında saat 15.00`da bekliyor. Lütfen geç kalmayın.

 Azerbaycan Sefirliyinin yeni binasının açılışı gününde Devlet Büyükleri, Başbakan Yardımcıları, Bakanlar, yabancı sefirliklerin Temsilcileri, baya kalabalıktı. Beni koruma Toplantı salonunda götürdü. Ulu Önder, çok mutluydu, neşeliydi ve keyfi de yerindeydi. İlk önce ailemle, çocuklarımla  ilgilendi.  Ben kendisine-kurmuş olduğum Mersin Devlet Opera ve Balesi`nin açılışını U. Hacıbeyli`nin “Arşın Mal Alan” opereti ile açacağımı  haberini verdim. Buna çok sevindi ve ilave etti:

-Yemen`de ilk Devlet Muzikal Tiyatrosu`nu “Meşedi İbad”la açmışsın. Bunları bana Azerbaycan`ın Moskova`daki Daimi Nümayendeliğinde anlatmıştın. Şimdi de Mersin Operasının ilk temsili “Arşın Mal Alan” olacaktır. Seni tebrik edirem… Böyle de devam et. Sağ ol… -Görüşte ayrıca Türkiye Üniversitelerinde eğitim alan Azerbaycanlı Öğrencilerin durumlarını sordu ve kendisini detaylı olarak bilgilendirdim ve bir ricada bulundum: - Sizden, Türkiye Üniversitelerinde eğitim alan Öğrencilerimizin aylık burslarının artırılmasını rica ediyorum. Pek çoklarının ataları çalışmıyor ve aileden hiç bir maddi destek alamıyorlar. Ayrıca ders kitapları Kütüphanelerde yetersizdir ve mecburen ders kitapları alıyorlar…

ÖĞRENCİLER İÇİN BURS TALEBİNDE BULUNDUM

Ulu Önder, sefir Memmed Aliyev`i yanına davet etti ve talimat verdi: -Hemen Tahsil Bakanlığımıza resmi yazı yaz ve Öğrencilerimizin eğitim amaçlı kitapların alınması için aylık Burslarının artırılması telebinde bulun. Bunu hemen yaz…. Mektunub bir kopyasını da bana getir. Hemen yaz… -Sefir makamına doğru hızla koştu… Biz konuşmamıza devam ettik… Tahminen iki buçuk saat konuştuk. Ayrıca Askeri Okullarda Eğitim alan Öğrencilerimizin durumu hakkında da  bilgi aktardım… Vermiş olduğum bilgilerden çoook memnun kaldı ve bana teşekkür etti…

Ulu Önderin ciddi Hastalandığını ve Ankara`daki Askeri Akademi`ye götürdüklerini Sefirliğimizde duydum. Bilkent`teki derslerden izin aldım ve hemen Askeri Akademiye gittim. Ulu Önderin özel odası önünde Kömekçisi Beyler Bey`le karşılaştım. Ulu Önderin sağlık durumu hakkında kendisinden bilgi aldım. –Odasına kimseyi almıyorlar. Yarın Amerika`ya götüreceğiz…-dedi. Ben sadece perde arkasından kendisine baya baktım, baktım…

İki gün sonra Ulu Önderi özel Ambulans`ta Uçakla Amerika`ya Hastaneye götürdüler… Halkımızın aklına gelmezdi ki, bu Ulu Önder Haydar Aliyev`in Bakü`den ayrılmasının sonu olacaktır…

BAKÜ SOKAKLARI GARANFİL ÇİÇEKLERLE SÜSLENDİ…

Acı haber halkımızı göz yaşlarına boğdu… Naaşını Bakü`ye getirdiler… Halkımız sokaklara taşındı… Adım atmağa yer yoktu. Bütün Azerbaycan sokaklarda göz yaşları altında Fahri Hıyabana yürüyordu. Tüm Reyonlardan, İlçelerden insanlar akın-akın gelmişlerdi ve sokaklardaydılar.

Trenler raylara kilitlendi, Gemiler Hazarın mavi sularında hareketsiz durmuşlardı… Halkın babası, Büyük Önderimiz için matemdeydiler…

…Evet, 1990 yıllarında halkımız büyük sınavdaydı ve ülkemiziin üzerinde kara bulutlar dolanıyordu. Bir yanda Moskova yanlıları, öte yanda İrandaki muhaliyef, içimizdeki bazı vatan hainleri: Halk Cephesi ve bazı tırnakarası “Demokratik Kuvveler…” iktidar kavgasına girmişlerdi. Bakü`de gerçek iktidar Kaosu yaşanırken, YAP Üyeleri Nahçıvan`a doğru yol aldılar ve Ulu Önderi Bakü`ye Meclis Başkanı olarak davet ettiler. Hepimiz Meclis önünde növbedeydik… Hemen her gün oraya toplanıyorduk…

Ve sonunda seçim kararı alındı. Reşadetli, mağrur halkımız gereken seçimi yapmış olduk ve Ulu Önder Haydar Aliyev`i Cumhurbaşkanı olarak seçtik… Halkımız yaman günlerde en doğru kararı vermiş oldu ve ülkemizi kaosun, uçurumun kenarından ebediyen kurtarmış olduk. Bu, çook Büyük bir Zafer idi… Bütün reyonlardan, İlçelerden gelen insanlar hacfta boyunca sabahlara dek sokaklarda, Bayram ettik, eğlendik, zıplandık, oynadık…

Reşadetli halkımız tarihi bir olaya imza atmış oldu ve Azerbaycan`ı bazı Batı yanlılarının, adeta uçurumun kenarından ebediyyen kopararak en doğru kararını vermiş oldu ve Ulu Önder, Haydar Aliyev`i Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak seçmiş oldu…

Devamı vardır!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.