Rüzgarlı Sokak

Dursun Erkılıç

Türk matbuatının, Türk basın/yayın hayatının, Türk medyasının Bab-ı Ali’den sonra en ünlü ve fakat İstanbul’u da yöneten gazeteciler yetiştirmek bakımından en mümbit meskun mahal Ankara’ydı.

“Ankara’ydı” demem, bu özelliğin tartışılır hale gelmesinden, bendenize göre yitirilmesindendir…

Uzun hikaye, geçelim…

ABBAS SATIR’IN ‘RÜZGARLI SOKAK’I

Asıl yazmaz, söylemek isteğim şu: Bir dönem birlikte çalışma şansı bulduğum ve kendisinden çok şey öğrendiğim, tam bir Rüzgarlı Sokak beyefendisi olan gazeteci Abbas Satır’ın “Rüzgarlı Sokak” isimli kitabı yayımlandı.

Barış Kitabevi tarafından basılan 272 sayfalık kitap,  basın/yayım ve iletişim fakültelerinde okuyan öğrenciler ile bu alanda araştırma yapacaklar için çok faydalı bilgi ve belgelerle dolu.

Bendenizin de bir yazı ile katkı sunduğum Rüzgarlı Sokak kitabı, Abbas Satır’ın her zamanki sabrıyla ve uzun süren araştırmasının ürünü…                                                                                                                                                      Alınmalı, okunmalı…

ZOR VE GÜZEL GÜNLERDİ…

12 Ekim Cumartesi günü Zafer Çarşısındaki Barış Kitabevinde kitabın tanıtım ve imza günü vardı. Gittim, eski dostları gördüm, Abbas abi ile sohbet edip biri (gazeteci) oğluma biri bana iki de kitap alıp imzalattım.

Kitapta bir döneme damgasını vuran tüm gazeteciler adıyla ve yaşanmış olaylarla anılıyor, anlatılıyor.

Bugünkü gibi yalama/yalaka gazetecilik en alt düzeyde olduğu için mesleği icra bugünkünden zordu ama tatlıydı.

Onun için;

Bu sokak Rüzgarlı sanki değirmen,

Öğüte öğüte un etti bizi.

İmdat desek bile polis çağırman,

Un ettikçe bakın çoğalttı bizi.

Desem de bu meslekten ve o sokaktan ayrılmayı hiç düşünmedim…

Rüzgarlı Sokağın tozunu yutanları anarken;

“Basın” diye bizi ezip geçtiler,

Kimi ihya oldu kimi perişan.

Ankaralı diye adam seçtiler,

Kimi kahya oldu kimi yarışan.

Demem, çekilen çileleri anlatmak kadar; bu çileyle yoğrulan ve kendini geliştirerek önemli mevkilere gelen, köşe dönmek yerine köşe yazarı olmayı yeğleyenleri takdir amaçlıydı…

GAZETECİLER MEZARLIĞI

Merhum Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde yaşanan Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik krizleri herkesi ve her kesimi olduğu gibi basın/yayın dünyasını da derinden etkiledi.

O dönem, “Gazeteci Başbakan'ın ülkesindeki / Gazeteciler mezarlığı!” başlıklı yazımda; “Bende bir zamanlar gazeteciydim diyen bir başbakana sahip olan ve 3 ay içinde 4 bin gazetecisi işsiz kalmış bir başka ülke var mıdır bilmiyorum ama; ülkemiz şu anda maalesef bu acı gerçeği yaşıyor.” demem ondandı…

Yazının son cümlesinin “Keşke başbakanımız gazeteci olmasaydı!” olması kaderin cilvesini kayıt altına alma amaçlıydı…

KEŞKE GEZMESEYDİM RÜZGARLI SOKAĞI!

Uzun bir aradan sonra yolum düştüğünde dolaştığım Rüzgarlı Sokak yüreğimi sızlattı. Ne gazeteler ne de “Hesabı yaz, aybaşında alırsın” dediğimiz meyhaneler kalmıştı. Oysa Rüzgarlı Sokak küçük bir Anadolu kasabası gibiydi. Hemen herkes birbirini ya ismen ya da sima olarak tanır, selam verirdi.

O dolaşmanın ardından, “Rüzgarlı Sokak, Ankara’da yetişmiş orta yaş ve üzeri gazetecilerin hafızasında ve hatırasında bugünkü fayans haliyle değil, dünkü matbuat rengiyle yer alır. Ah Rüzgarlı ah. Vah rüzgarlı vah. Dün gazete kokardın. Bugün Fayans… Kokunu umutmuşum. Kokumu unutmuşsun.” Diyerek her şeyimi borçlu olduğum sokakla ilgili defteri dürdüm…

Abbas Satır ağabeyin “Rüzgarlı Sokak” kitabı acı/tatlı anılarla dolu düne götürdü beni: bendeniz de sizi. Hoş ve sağlıklı kalın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.