Sahi, CHP seçime ‘özübaşına’ girebilecek mi?

Nihat Kaşıkcı

Önce İP Başkanı Meral Akşener resti çekti; “Seçimlere 81 ilde kendi adaylarımızla, özübaşına (özübaşımıza değil-NK) gireceğiz.”

Son adının ne olduğunu takip edemediğimiz PKK’nın siyasî partisi de, CHP’nin köşeye sıkıştığını varsayarak, elini iyice yükseltti.

O siyasî yapının galiba başkanlarından birisi olan Tuncer Bakırhan isimli zat, bir televizyon programında CHP’nin ‘gayrimeşru ilişki’ siyasetini eleştiriyor. Özetle; “Seçim geldiği zaman bizi hatırlıyorlar, payanda olarak görüyorlar. Oy ver ama fotoğraf verme, diyorlar. Sanki biz hep onlara destek vermek zorundaymışız gibi bir yanılgı içindeler…” diyor.

Siz bunu, “Metres, nikâh istiyor.” cümlesiyle birlikte okuyun. (Doğal olarak, resmî nikâhın mümkün olmadığını biliyor; diyet miktarını yükseltmek arzusunda…)

O KADAR SAF MIYIZ?

Büyük bir ‘öngörü riski’ alarak, fikrimi baştan söyleyeyim: Hem İP, hem siyasî PKK, bir şekilde CHP ile seçim işbirliği yapacak. Elbette adını ‘ittifak’ koymalarını beklemiyoruz. Ki, zaten bu yasal olarak zorunluluk değil.

Kanımca, 6+bilmemkaç masanın ana bileşenlerinin, üzerinde meşruiyet çalışması yürüttüğü mesele şudur: Necasetin ne kadarı abdesti bozar?

Biraz daha açarsak; Cumhur İttifakı’nın yürüttüğü ‘yaygın işbirliği’ çalışmasının aksine, CHP’nin hem kazanma hem de kaybetme ihtimalinin birbirine yakın olduğu belediyelerde, ‘AKP-MHP blokuna seçim kaybettirmek’ ambalajı içinde yerel işbirlikleri diyebiliriz.

Zaten yerel seçimdeki ittifaklar da böyle olmuyor mu?

Bunun karşılığında, birkaç il ve ilçede İP adaylarına, hamamın namusunu kurtaracak kadar CHP desteği sağlamak söz konusu olabilir.

Siyasî PKK’nın, zaten kazanma umudu olan yerlerde CHP’nin esamisi okunmuyor. Belki CHP’nin, İzmir ve İstanbul’da, sosyolojisi müsait birkaç ilçe belediyesini siyasî PKK’ya bırakmasını dahi görebiliriz.

‘Kız evleri’, her ne kadar CHP’nin ilk tur dünürlüklerinde ‘naz evi’ rolünü oynasalar da, geçmiş seçim işbirliklerine baktığımızda, bu tür taktik manevraların son tahlilde ters köşelere vardığını görmüşlüğümüz vardır.

Yani bu taktikleri yiyecek kadar saf olmadığımızı söylemeliyiz.

GERÇEKTEN KARŞILIK ALMADINIZ MI?

İP’in üst düzey yöneticilerinin açıklamalarına bakarsanız, bu parti, seçimde sadece CHP’ye kazandırma ve Cumhur İttifakı’na kaybettirme görevini yapmış gibi bir hava estiriyor.

Siyasî PKK ise, CHP’yi destekleme karşılığında hem maddî menfaat sağlayamadığını, hem de aradığı ‘meşruiyet fotoğrafını’ elde edemediğini öne sürüyor.

Verdikleri mesajlarla, “Parti olarak biz bu işten bir şey kazanmadık…” demeye getiriyorlar. Yani ‘oğlan evine’, biraz daha kesenin ağzını açmasını ihtar ediyorlar.

O halde sorulması gereken soru şu: İP ve siyasî PKK, CHP ile yaptıkları işbirliğinden bir kazanç elde edemediler mi?

Yani verdikleri desteğin karşılığını alamadılar mı?

Peki, bizim gibi saf vatandaşlar, bu iki siyasî yapının, ‘CHP’nin seçim kazançlarından paylarına düşeni’ almadıklarına inanmalı mıdır?

ZİYADESİYLE NEMALANDILAR

Kendi adıma söyleyeyim; inanmıyorum.

Bir kere, hem İstanbul, hem Ankara, hem de İzmir belediyelerinden her iki siyasî yapı da ziyadesiyle nemalandı.

Şimdi özellikle Meral Hanım’ın, SP kökenli maharetli hukukçularının, emekli maaşıyla geçinen benim gibi gariban birine ağır tazminat davaları açmasına fırsat vermemek adına, bu ‘nemalanma’ konusunu azıcık şerh edeyim: Kastımın, ‘parasal nema’ olmadığını; ‘tamamen duygusal nemalanma’ olduğunu anlayın lütfen. Eh, meramımız anlaşılmıştır.

İşin bir de ‘kadrolaşma’ boyutu var. Hatırlayın, Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’a ‘boş zamanlarında belediye başkanlığı yapmak’ üzere seçilmesi sonrasında, İçişleri Bakanlığı’nın denetimlerinde, terör bağlantıları belirlenen yüzlerce ‘PKK’lı işçi’ ifşa edilmişti. Siz buna, terör bağlantısı hukuken ispatlanamayan daha fazla sayıdakileri de ekleyin…

Ankara Belediyesi ağırlıklı olmak üzere, çok sayıda İP’linin üst düzey makamlara getirildiğini de hatırlayıverin.

Bitti mi?

Siyasî PKK’nın asıl kazancı, ‘duygusal’ ve ‘makamsal’ nemalanmanın çok daha ötesindedir.

CHP ve sözcüleri sayesinde siyasî PKK, 40 senedir elde edemediği ‘meşruiyet zeminine’ kavuşmuştu.

Geride bıraktığımız Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri öncesinde, Kemal Kılıçdaroğlu ile Pervin Buldan arasında yapılan gizli protokolün neler içerdiği bir yana… Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel’in ağzından çıkan cümlelerle, siyasî PKK’nın meşruiyeti, en azından CHP ve tabanına kabul ettirildi.

2015 seçimlerinden itibaren CHP tarafından yürütülen, ‘AKP’ye seçim kaybettirmek, siyasî PKK’nın barajı aşmasını sağlamak üzere, her evden oraya bir oy’ kampanyalarını da hatırlayın. Uzağa gitmeye gerek yok, yakın çevrenizdeki CHP’li tanıdıklarınıza bakın, görülmesi gerekeni görürsünüz.

Yani İP ve siyasî PKK, CHP’ye olan seçim desteklerinden dolayı epeyce nemalandılar.

YİNE BİRLİKTE OLACAKLAR; ADI DEĞİŞSE BİLE

Lafı uzatmaya gerek yok. CHP’nin yancısı partiler, pazarlığı yukarıda tutmak üzere ‘naz evi’ rolüne devam edecekler. Nihayetinde, ülke genelinde değil ama CHP’nin kazanması riskli olan bölgelerde ‘yerel işbirlikleri’ yapacaklar.

Aksini söyleseler de İP ve siyasî PKK, CHP’ye verdikleri oy desteğinin karşılığını ziyadesiyle aldılar ve yine alacaklar.

Burada tek sorun şu: Bu partilere oy veren seçmenler, bugüne kadar yaptıklarını yapıp, onların parmağının gösterdiği yere oy vermeye devam edecek mi?

Yoksa; “Ulan siz bizi satın mı aldınız ki, istediğiniz zaman istediğiniz partiyle pazarlık karşılığında bizim irademizi devretmeye çalışıyorsunuz?” diye tavır mı koyacak?

Bu arada, bir önceki seçimde 39 milletvekili tırtıklama karşılığında Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı ilan eden ‘bindelik sağ partileri’ kayda değer bulmadığımdan bu yazının konusu yapmadığımı okuyucular fark etmiştir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.