Demokrasi; siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir.
İleri demokrasi; paralı azınlığın parasız çoğunluğu din ile uyutarak yönetmesidir.
Zaten o kadar kişi birkaç zengin için çalışmıyor muyuz? Lakin birkaç zengini doyuramadık gitti. Aslında zenginler doymadığı için dünyadaki fakirlik ve açlık bitmiyor ya!
Bir bakıma bu durum tüm dünya ülkeleri için geçerlidir...
İsimlerin önemi yoktur süper devlet Amerika’yı Obama, Trump ya da diğerleri mi yönetiyor sanıyorsunuz? Elbette değil... Dünyanın da hiç doymayan zenginleri var ya Amerika'yı işte onlar yönetiyor.
Mutlaka Rockefeller ve Rothschild ailelerini duymuşsunuzdur. Bu ailelerden ilki, suikaste kurban gitme korkusuyla evlerinde dahi koruma ile dolaşan, Amerikan tarihine kara bir leke olarak düşen pek çok uygulamanın sahibi Rockefeller ailesidir. Diğeri ise 18'nci yüzyılın sonlarından başlayarak Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde bankalar kuran Yahudi kökenli Alman Rothschild ailesidir.
İskoç filozof Adam Smith kapitalizmin babası olarak bilinse de bu iki ailenin yanında yunmuş yıkanmış melek kalır bence. Zira sanılanın aksine Adam Smith kapitalistleri hiç sevmemiştir.
İşte tüm dünyanın baş belası olan bu iki zengin aile Amerika'yı yönetmektedir. Dolayısıyla dünyayı yönetmektedir de diyebiliriz.
Bu nasıl bir hırstır ki dünya onun olduğu halde daha da isteyebilir? Bu neyin açlığıdır yedikçe doymuyor olabilir?
Tabi bizler azla yetinmesini bilenler bu duyguyu asla bilemeyiz. Öyleyse onlara da kızmayalım onlar da bizim duygularımızı bilemezler...
Allah her zaman iyilere, gözü de gönlü de tok olan, güzel insanlara çıkarsın yolumuzu sevgili dostlar.
Selametle...
ADALETİN BU MU DÜNYA?
Birinci yazımda bahsettiğim zenginlerin doymamışlığını anlatan, tam yerine konmuş bir yazı sunacağım şimdi sizlere.
Bundan birkaç ay öncesiydi. Nurullah Karakuş adında 17 yaşında Urfalı bir gençten bahsetmek istiyorum size. Umutları, hayalleri, yaşama dair yapmak istedikleri vardı. Belki boy boy çocukları, torunları olacaktı. Şayet gencecik bedeni öğütücünün içinde evrile çevrile öğütülüp yok olmasıydı.
Haksız ve orantısız bir şekilde gelir dağılımının varlığı bir cana mal olmuştu. Nurullah okulda olmalı, okumalı, güzel bir gelecekle insanlara faydalı olmalıydı aslında.
Aman Allah’ım zaten yeterince adaletsiz ve dengesiz hayatın içinde bu nasıl bir denge kaybıdır böyle çocuk? Dengeyi kaybedip öğütülerek ölmek nasıl bir ölüm şeklidir?
Boş şişe ve plastik toplayarak para kazanan bir delikanlı artık yaşamıyordu. Onun hayatının topladığı bu atık maddeler kadar değeri yoktu.
Öğütülen bedeninden geriye ne kaldıysa memleketi Urfa’ya artık onu götürecekti. Tek vücut geldiği Urfa’ya parça parça gidiyordu. Buna yürek nasıl dayanır bilmiyorum.
Anlayacağınız bu yanlış sistem ve bozuk düzen daha çok Nurullahları içinde öğütecek gibi görünüyor. Kim bilir daha duymadığımız ne çok Nurullahlar, Ahmetler, Mehmetler vardı şu hayatın içinde ve dışında…
Biz de ne yapalım Selda’nın “Adaletin bu mu dünya?” şarkısı bunun üstüne iyi gider diyelim öyleyse…