Sahih ve makbul iman

Süleyman Göksu

İman, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafâ’nın (s.a.v.), Allâhü Teâlâ’dan getirip tebliğ buyurduğu, bildirdiği her hususu tereddütsüz kabul ve tasdik etmektir.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bildirdiği şeylerin esasları: Allâhü Teâlâ’ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kadere imandan ibarettir.

Bu altı esas İslam inancının temelini teşkil eder. İmanın sahih ve makbul olması üç şarta bağlıdır. Birincisi, iman, yeis halinde; hayattan ümidini kesince olmamalıdır. Bir kâfir, ölmek üzere iken Allâhü Teâlâ’nın azabını gördüğü bir anda iman etse bu imanı makbul olmaz.

İkincisi, iman eden bir kimse inanılması zaruri olan bir şeyi inkâr etmemeli veya bir küfür alametini tercih etmemelidir. Bir kimse Allâhü Teâlâ’yı ve bütün peygamberleri tasdik ettiği halde yalnız Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) peygamberliğini veya dinin farz olan bir hükmünü inkâr etse veya kendi isteğiyle puta tapmak, Hıristiyanlık alâmeti olan zünnar bağlamak gibi kendisinde küfür alâmetleri görülse derhal dinden çıkmış olur. Çünkü iman bölünmeyi kabul etmediği için, dinin esaslarından birini inkâr tamamını inkâr demektir.

Üçüncüsü, dinin hükümlerinin tamamını kabul edip güzel görmeli ve hiçbirini inat ve kibirle terk etmemelidir. Bir kimse namaz, oruç gibi dinin emirlerini çirkin görse veya Cenâb-ı Allâh’ın emrine muhalefet kastıyla dinin bir hükmünü terk etse, nehyine karşı inat ederek bir haramı işlese imandan çıkmış olur.

Bir kimse senelerce sahih bir imana sahip olduğu halde ömrünün sonunda bir sebeple imandan çıksa ebedi olarak azaba müstahak olur. Bundan Allahü Teala'ya sığınırız. Önceki imanı, ibadet ve teati kendisine fayda vermez.

Ömrü küfür ve günah ile geçmiş olan bir şahıs, hayatının sonunda İman şerefine nail olsa ve imanla vefat etse ebedi saadete mazhar olur, cennete girer. Önceki küfür ve günahları kendisine zarar vermez.