Türkiye tarihinde başka bir ülkenin iç işlerine müdahale ederek mevcut rejimi karşı siyasi ve fiili bir politika izleyerek düşürmeye çalışmışlardır. İç politikada çatışmacı bir üslupla günübirlik başarı elde etmeye çalışanlar bunu dış politikada da denemeye kalkınca büyük bir hasara yol açarak dost bildiğimiz devletlerinde kırılmalarına yol açmışlardır.
Şahıslar üzerinden dış politika yürütmenin sonucunda ülkemiz sonu olmayan bir maceraya sürüklenerek içinden çıkılamaz bir yola girmiştir. Bu yoldan sonuca ulaşmak zor ve yanlıştır. Yanlışla başlayıp bu güne kadar varan mülteci sorunu ilerde daha da baş ağrıtacaktır. Üstelik dünya mülteci yasalarına aykırı devam ederek maalesef Kayseri pazarlığına kadar varmıştır. Ve bundan gururla bahis edilmektedir. Ülkenin selameti açısından girilen bu yoldan acilen dönülmeli yeni ve barışçıl karalarla ortak aklın, milli çıkarlarımızın gereğine göre ülke yol almalıdır.
Suriye’de Beşer ESAT’ı rant peşinde koşan Emperyalist ülkelerle bir olup düşürmeye kalkışmak, eski Mısır Devlet Başkanını Mısır Parlamentosundaki muhalifleriyle birlik olup düşürmeye çalışmak, Irak’taki BAŞİKA kampına Musul valisinin davetiyle asker gönderip daha sonra Arap Birliğinin kınamasına kadar varan olumsuzluklarla karşılaşmak hep şahıslar üzerinden güdülen politikaların vardığı olumsuz sonuçlar değil midir?
Kendi gibi düşünmeyen, uygun görmediği TV-gazeteyi-ajans gibi kurumları çeşitli bahanelerle kapattırmak, gazete yazarlarını yayınladıkları haber nedeniyle hapse attırmak, yasa ve Anayasa’yı hiçe sayıcı tutum izlemek, yasal görevini yapan hâkim ve savcıları kendi gibi düşünmediği için görevden almak, daha düne kadar beraber yol aldığı yandaşlarını paralel hain diye suçlamak, en yakın çalışma arkadaşlarının üzerine bir günde çizik atarak karalamak hep şahıs politikalarının vardığı yanlıştan kaynaklanmıyor mu? Ülkemizi Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden yaratarak Milli bir devlet kuran ve onun kurduğu değerleri yok etmeye çalışmak şahıs politikalarından kaynaklanmıyor mu?
Bütün bu olayların vardığı sonuç AB ülkelerinin gündemini de oluşturmuş ve ülkemizi kınamalarına neden olmuştur. Batının ortak ifadeleriyle “Türkiye AB’ye girişini zorlaştırmaktadır” sözleri düşündürücüdür. Bir yandan vize kalkacak elimizi kolumuzu sallayarak Avrupa ya gideceğiz havası estirilirken çelişki yaratan demeçlerin gelmesi kuşkuyla karşılanmaktadır. Bütün bunların temelinde şahıs politikalarının, yersiz nefret demeçlerinin yanlışları yatmaktadır.
AB Komisyonu “Türkiye Medya özgürlüğü ve demokratik standartlarına saygı göstermeli ifade özgürlüğünü garanti altına almalıdır.” AB Komiseri HAHN “Türkiye’nin diğer alanlarda ilerlemesini felç eden Medya ile gelişmeler endişe vericidir.” Hem AB’ye girmek için yıllarca uğraş vereceksin hem AB değerlerine aykırı düşen uygulamalar sergileyeceksin. Sonrada ver yansın edeceksin. Samimiyet bunun neresinde? Şahıs politikalarının sonucunda, ülkenin vardığı nokta dışarıda ve içerde pek iç açıcı değil. Bu algıyla ve mevcut gündemiyle ülkenin yapısal reformları gerçekleştirmesi de pek mümkün görülmemektedir. Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun geçmişte dediği “Tam iyi şeyler olup adımlar atılırken birileri kasıtlı olarak gündemi değiştiriyor” demesi endişe verici bir anlam taşımıyor muydu? Bu serzeniş bile şahıs politikalarına atıfta bulunmuyor mu?
Ülkede varılan nokta içte ve dışta yaratılan algı batı değerleriyle çelişen bir noktaya gelmiştir. Sert bir karşı hareketi görmemiz kaçınılmaz olmuştur. Gelinen ortamda çatışmalar ve ölümler endişe yaratmaktadır. Siyasette varılan nokta Ekonomimiz de ve dış politikamızda yaratılan algı ülkeyi zorlamaktadır. Yönetimdeki görüş ayrılığı gözlemlenen iki başlılık çözüm bekleyen sorunlarda, yapısal reformları da olumsuz olarak etkilemektedir. Türkiye şahıs politikalarından arınarak ortak aklın ve barışın ve Milli menfaatlerinin yolunu seçmedikçe bu zorluklardan kurtulamayacaktır. Ey Batı! Bu mu senin Adaletin, insanlığın diye hep yüksek perdeden atar tutarız. Madem bu kadar kötü bu ülkeler Suriye’den-Irak’tan-Afganistan’dan ve maalesef Türkiye’den binlerce insan ölümü bile göze alarak neden ülkelerini terk ederler?
Demokrasinin –İnsan Hak ve Özgürlüklerinin-Hukukun yaşam hakkının garanti altında olduğu ülkelerde ondan! Bu değerlerin de ülkemizde garanti altında olması gerekir. Bunu sağlamanın yolu da şahıs politikalarının bir yana bırakılıp barışın-hukukun –insan hak ve özgürlüklerinin var olacağı bir ortamın yaratılması gerekir. Şahıs politikalarıyla yok edilen ve baskı altına alınan hukukun –özgürlüklerin var olan nefretin yerini alması ülkemiz için özlenen bir ihtiyaçtır. Dış politika ülkelerin Milli çıkarlarına Milli güvenliğine göre şekillenir.
Şahsa dayalı politikaları bir yana bırakıp artık aklın ve uzlaşı kültürünün hâkim olduğu Milli menfaatleri koruyucu akılcı ve planlı politikalar üretmek lazımdır. Toplum bunu hayata geçirecek siyaseti özlemle beklemektedir. Zira ülkenin hem dışarıda hem içerde vardığı nokta pek iç açıcı değildir.