CHP’de kazan kaynıyor. Fakat kazanda pişen bir şey yok. Sade suya tirit misali, boş tencereye su doldurulmuş, gelen giden tuz atıp karıştırıyor.
Biraz abartılı bir benzetme mi oldu? Belki…
Fakat 28 Mayıs’ın ertesinde başlayan “Değişim de değişim…” avazları, giderek sönüyor, duyulmaz hale geliyor.
Ortalıkta bir yığın boş laf var, lakin kayda değer bir görüş yok.
Değişim sözü sık sık tekrarlanıyor, ama kimi, hangi siyaseti ve niye değiştireceğini söyleyen yok.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığı bırakması talep ediliyor, kimse çıkıp da, “Kemal Bey bu işi beceremiyor, ben daha iyisini yaparım…” deme cesaretini gösteremiyor.
İçlerinde en cesur olanları Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, o da Bolu’dan Ankara’ya kadar yürümeyi beceriyor da, “Ben CHP Genel Başkanlığına talibim…” diyemiyor.
İstanbul’un yitik Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ha bire kendisini ileri ittirmeye çalışıyor, lakin karlı yokuştaki yaz lastiği gibi, yerinde patinaj çekip duruyor. Bekliyor ki, çevreden birileri kendisini Genel Başkan adaylığı için tahtırevan ile taşısın, Kemal Bey de, “Buyur gel Ekrem evladım, sen Genel Başkanlığı çoktan hak ettin…” desin.
Bugün bulunduğu yeri Kemal Bey’e borçlu olan Özgür Özel derseniz, karanlık bir köşede oturmuş, birilerinin kendisini keşfedip, CHP’nin başına geçirmesini bekliyor.
Yahu, siyaset bu mudur? Liderlik bu kadar ucuz mudur? Türk siyasî tarihindeki hangi lidere, geldiği makam öyle birileri tarafından altın tepsi içinde sunulmuş?
Atatürk’ten başlayalım… Ona liderliği birileri mi ikram etti?
Adnan Menderes’e, Genel Başkanlık ve Başbakanlık, birilerinin hediyesi mi oldu?
Süleyman Demirel, devletin zirvesine kadar, tırnaklarıyla kazıya kazıya çıkmadı mı?
Alparslan Türkeş, Türk Milliyetçiliğinin Başbuğu sıfatını, birilerinin ikramıyla mı kazandı, yoksa tırnakları sökülerek, tabutluklarda insanlık dışı işkenceler görerek mi kazandı?
Necmettin Erbakan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı makamına kadar, boş beleş laflarla mı uzandı?
Bülent Ecevit, laf olsun diye mi ‘Karaoğlan’ adını elde etti?
Turgut Özal, armut ağacının altında ağzı açık uyuyarak mı elde etti, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamlarını?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ateş çemberlerinden geçerek, kendisine yönelen türlü çeşitli komploları, engelleme gayretlerini boşa çıkararak, Türk Milletinin ‘Reisi’ oldu. Ülkeye ve millete insanüstü bir gayretle hizmet etmeye çabalarken, bir yandan da içeriden ve dışarıdan kendisine karşı kurulan tezgâhlarla mücadele ederek yoluna devam ediyor.
Liderlik işte böyle bir şeydir. Lider, iddia sahibidir. Lider, ülkesi ve milleti için kaygısı, derdi, hedefleri, ülküleri olan ‘adam’dır.
Hadi, başımızı CHP cephesine çevirip, dikkatlice bakalım. Ne görüyoruz? Orada bir ‘lider’ adayı görebilen var mı? Varsa, lütfen anlatsın, biz de öğrenelim, kimmiş bu ‘lider’ ve hangi meziyetleriyle lider sıfatını hak etmiş…
İstanbul’a hizmet için harcanması gereken milyarlarca lirayı, kendisini cilalaması için bazı ‘Ajanslara’ aktarmakla ve bu ajansların cilalamasıyla bir dönem idare edilebilir. Fakat, ittirmeyle, cilalamayla, perdahlamayla lider olunmaz.
Elimizi vicdanımıza koyup söyleyelim: Tam 4 yıldır İBB koltuğunda oturan şahıs, bugüne kadar İstanbul için dişe dokunur ne yaptı?
Ya Ankara’nın başındaki hizmet özürlü Başkan, 4 yılı aşkın süredir, hangi ciddi ve önemli projeyi kazandırdı Başkente?
Su hizmeti derseniz, Ankaralılar 20 senedir unuttukları su kesintilerini tekrar yaşamaya başladı.
Ulaşım hizmeti derseniz, Hükümetin yürüttüğü metro vs. çalışmaları dışında, mevcut otobüs filosu bile idame ettirilemiyor.
Her geçen yıl biraz daha kalabalıklaşan trafiği rahatlatmak için 4 senedir ne yapıldı? Hangi yeni yollar, arterler açıldı? Bir önceki dönemde başlamış birkaç köprülü kavşağın dışında ne yapıldı?
Çöp toplama ve temizlik derseniz, bereket versin, o işleri ilçe belediyeleri yapıyor.
Ülkenin 3 büyük ilinin belediyeleri, bütçeleri talan edilmiş, borç batağına sokulmuş, hizmet namına ortada hiçbir şey görünmeyen bir hale getirilmiş. Bu belediyeler, personel maaşlarını ödemede bile zaafa düşürülmüş.
Peki, lider adayı diye yutturulmak istenen zatlar, hangi başarıları ve hizmetlerini kendilerine karine sayıyorlar?
Bu ‘Lidercik’ adaylarının hiç birisi, Kemal Kılıçdaroğlu karşısında en küçük bir varlık gösteremez. Saman alevi gibi başladılar ve sönüp gittiler. Kemal Bey bunların hepsini hem teker teker hem de topluca yiyebilecek siyasî beceri ve oyun kurma yeteneğine sahiptir.
Belli ki, CHP Genel Başkanlığının kendisine ‘sunulmasını’ bekleyen zatlar da Kemal Bey’in yeteneklerinin farkındalar. Meselenin kenarında köşesinde dolaşıp, mertçe ortaya çıkamadıklarına göre…
CHP’deki bu hazin açmaz yalnızca o partinin sorunu olsa, “Ne halleri varsa görsünler…” deyip geçebiliriz. Oysa Türkiye’nin, hakiki bir anamuhalefet partisine ve seçmenlerin gönül rahatlığıyla tercih edebileceği bir siyasî alternatife ihtiyacı var. O hakiki siyasî partinin de ‘yerli ve millî’ olması, siyaseti ciddiye alması, içeriksiz ve zırva çıkışlarla gündem olmaya çalışmak yerine, ülke sorunları için doğru düzgün siyaset üretmesi lazım.
Galiba CHP’nin toptan tasfiye olması dışında bir çözüm yolu da görünmüyor.