Samimiyetimiz

Bahattin Demiray

Bize lütfedilen HAYAT, ahret hayatını kazanmamız için Yüce Rabbimiz tarafından verilen bir ödüldür. Günümüz de ise para, güç, iktidar, tutkular, unvan, şöhret peşinde nefes nefese koşan, menfaat meydanlarında inatla, iman hakikatlerine kulak tıkayan insanların ürpertici mücadelesi devam ederken, diğer taraftan ezilen, israf ve maddi bir sefaletin ortasından çığlık seslerine duyarsız bir toplum, ve manevi bir bilgisizlik içinde aydın ve çağdaş insan oluşu görüntüsü, konforlu özel yapılarda ölümü bekleyen insanları haline getiriyor.   

Allah'a iman olmayan hayat sonsuz karanlıklara doğru gider. Hayatımıza vahiy ve hadisi katarak Allah tarafından Resul aracılığıyla gönderilmiş olan bir kul olma da; Hz. Peygamber (sav) Efendimiz: “Din nasihattir (samimiyettir, sadakattir), buyurdu. Bunun üzerine sahabeler: “Kime karşı samimiyettir?” deyince, Peygamber (sav) “Allah’a karşı, Kitabı’na karşı, Resulü’ne karşı, Müslümanların idarecilerine karşı ve bütün Müslümanlara karşı samimi olmaktır” buyurdu. (Müslim)

Din samimiyettir. İçten ve gönülden bağlılıktır. İhlâs ve samimiyet; Çıkar ve şöhret amacı güdülmeden, içten, riyasız, samimi, severek ve bağlanarak, yapılan ibadet ve işlerde gösterişe yer vermemek, ibadet ve itaatte riyadan uzaklaşmak hali, sırf Allah rızasını düşünerek, ona göre hareket etmektir. Kalbin huzuru ihlâstadır. İhlâslı ve samimi kişi, yaptığı işler için Yüce Allah’tan başka şahit arama ihtiyacında değildir. Zihnini, halkın düşünme ve değerlendirme ölçülerine ayarlama derdinden, ağırlığından kurtulmuştur. Öyle bir düşüncesi yoktur.

Bugün öyle bir toplumda yaşıyoruz ki; çocuklara istikbal kazandıralım derken ebediyetlerini kaybettirme; insanlara karşı yabancılaştı, sevgi ve paylaşmanın dayanışmanın yok olduğu, akraba bağlarının koptuğu, bir durumdayız.

Aklını fazla kullanmayan sıra dine geldiği zaman kafasına göre dini uyduran, etliye sütlüye bulaşmayan, vahye kulağını tıkayan, geleneksel olan dini yasamaya çalışan insanından samimice dini emirleri kabullenmesi hayalcilik olur.  Allah’ın insanlara göndermiş olduğu kitabı gerçek anlamıyla okumamız ve emirlerini kabullenmemiz birinci şarttır.  İnsanımız Kur'an okuyor ama içindekilerden gafil, Allah'ın bizden ne isteyip, ne istemediğini bilmeden, adeta "Ben bunu anlamak istemiyorum" dercesine okuyor. Hatta bu özrünü de Allah'a atfederek, "Allah bizi aciz yaratmış, ne yapalım ?"’’ Allah affeder ‘’ deyip kendisine çıkış yolu bularak, Allah'ın mesajından habersiz olduğunu farkında olmadan dile getiriyor. Oysa Yüce Allah kendi mesajında "Bunu anlamanız için kolaylaştırdık" diyerek böyle bir özrü ortadan kaldırmıştır. "And olsun biz, Kur'an'ı öğüt alınması için kolaylaştırdık, öğüt alan yok mudur?" (Kamer 54/17) Yüce kitabımızda; bizler için; düşünceyi ön plana çıkaran bir yaşam biçimi öneriyor olmasıdır: “Dinleseydik ve akletseydik ateşin yareni olmazdık." (Mülk 67/10)

Ali Şeriati’nin ifadesiyle; "İlk insan gibi, nedamet ve göz yaşı pişmanlık duyalım, ya da son peygamber ahlakıyla yerimizden doğrulalım, kalkalım! Moral motivasyonda kırıcılık, hırçınlık, sabırsızlık, sivri dillilik, kadere rızasızlık yerine Hz. Havva annemiz gibi eşine’’ bıraktığımız cennet, tekrar kazanmaya gönderildik.’’ Diyen eşler olmalı. Bize hiç yoktan verilmiş olan bu hayatı Allah bizden razı olacak amellerle değerli kılıp, vahye uyduralım. Nefislerimizdeki, her türlü gayri İslami anlayış ve duygulardan uzak tutalım. Amellerimizde, riya, kibir, v.b.yapıları terk edelim.

Peygamber (sav ) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Allah (cc) ancak samimiyetle ve kendi rızasını kazanmak için yapılan amelleri kabul eder” Nesai, Cihad,24.

“Kıyamet gününde dünyada yapılanlar ortaya konur. Bunların içerisinden kâinatın sahibi ve yaratıcısı Yüce Allah’ın rızası için yapılan amelleri ayırın” denir. Bu emir üzerine Allah rızası için yapılanlar bir tarafa ayrılır. Geriye kalanların hepsi cehennem ateşine atılır.” Beyhaki, Terğib, 1/ 51.

Ebu Hüreyre (ra) dan, Resulullah (sav) Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “İsrail oğullarından bir zat, “bu gece Allah rızası için bir sadaka vereceğim”, diyerek evinden çıktı. Sadakayı bilmeyerek bir hırsıza verdi. Bunu duyan halk sabahleyin:

“Bu gece hırsıza sadaka verildi, böyle bir şey olur mu?” diyerek dedikodu ettiler. Bunun üzerine hırsıza sadaka veren hayırsever kişi:

“Allah’ım! Hırsıza sadaka verdiğim için sana hamd ederim. Mutlaka “makbul”, kabul olunan bir sadaka vereceğim”, deyip ertesi gece yine evinden çıktı. Bu defa da sadakayı bilmeyerek zina eden bir fahişe kadına verdi. Bunu duyan halk sabahleyin:

“Bu gece de zina eden bir fahişe kadına sadaka verildi” diyerek dedikodu ettiler. Sadakayı veren hayırsever kişi:

“Ey Allah’ım! Fahişe bir kadına sadaka verdiğim için sana hamd ederim, mutlaka “makbul” bir sadaka vereceğim” dedi. Ertesi gece yine sadaka vermek üzere evinden çıktı. Bu sefer de sadakasını bilmeyerek zengin birisine verdi. Bunu duyan halk sabahleyin yine: “Hayret bir şey! Bu gece de zengin birisine sadaka verildi, olur mu böyle şey, adam servetinin miktarını bilmiyor!” diyerek dedikodu ettiler. Bunu duyan sadaka sahibi, verdiği sadakaları Allah rızası için, samimi bir niyetle verdiğinden ve her şeyin Allah’ın iradesi ile olduğunu bildiği için şöyle dedi:

“Allah’ım! Hırsıza, fahişeye ve zengin kişiye sadaka verdiğim için sana hamd ederim, bunun da elbette bir hikmeti vardır”. Bu zata o gece rüyasında şöyle müjde verildi:

“Senin o hırsıza verdiğin o sadaka var ya, umulur ki hırsızı hırsızlığından vazgeçtirir. Senin o fahişeye verdiğin o sadaka var ya, umulur ki fahişeyi zina yapmaktan vazgeçtirir, iyi ve namuslu birer insan olmalarına vesile olur. Senin zengine verdiğin o sadaka var ya, umulur ki, zengin de senden ibret alır, Allah rızası için o da malından infak eder, sadaka vermeğe başlar.” Buhari, Müslim, Nesai, et.Terğib 1/ 61.

“O ki, malını arınmak için verir. O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. Yaptığı iyiliği ancak Yüce Rabbinin rızasını istediği için yapar. Elbette, yakında kendisi de razı olacaktır.” (Leyl.18- 21)

Hz. Ömer (ra) dan, Resulullah (sav) Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey verilir. Niyetine göre ecir ve sevap kazanır veya cezalanır. Kimin hicreti Allah’a ve Resulüne ise onun hicreti Allah’a ve Resulüne olur. Kim de dünyalık kazanmak ve bir kadınla evlenmek maksadıyla hicret ediyorsa onun da yapmış olduğu hicreti, hicret ettiği şeylere olur.” (Dünya malına kavuşur, istediği kadınla evlenir, fakat Allah’ın rızasından mahrum kalır.

Kişinin ihlâsla, samimi bir niyetle, Allah rızası için yaptığı hiçbir iş amel boşa gitmez, mutlaka Allah’ın rızasına ulaşır. Samimi insan, ağzıyla söylediği kalbinde olandır. Bu insanda Allahın koruması altındadır.

Allah c.c. bizleri, ibadet ve kulluğunu ihlâsla ve samimi bir şekilde yapanlardan, riyadan ve gösterişten uzak kulluk yapabilenlerden ve. Allah’ın rızasına uygun olmayan fiil ve ibadetlerden muhafaza eylesin.   

Cümlemizi de rızasını kazananlardan eylesin. İnşallah! Selam ve duayla…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.